Kim ne derse desin AK Parti tarih yazıyor.. Öyle olunca
bildikleriniz, öğrendikleriniz dumura uğruyor.. Türkiye tarihi, 2002 AK Parti
iktidarıyla bambaşka evreye geçiyorken, yepyeni tarih yazılmaktadır, herkes
gibi ben de buna tanıklık ediyorum..
Yaşananlara adapta olamayanları, kızanları, bağıranları
anlayabiliyorum. ‘Türkiye’, ‘Türk Milleti’, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’
tabirleri bildiğimiz değerlerini değiştirmiştir.
Hele son Diyarbakır buluşması tarihi dönüşümün doruk noktasıdır. Bence
herkes şimdiye kadar bildiklerini unutsun, başka türlü yeni yazılan Türkiye tarihi
sayfasını okuyamaz.. Tabii ki, önce şaşırır, sonra aptallaşır..
2002 yılından bugüne kadar neler oldu, neler bitti..
Sivil iktidar, Türkiye yönetiminde mutlak hakimiyet kurdu. İktidarı
hiçbir güçle paylaşmadı. Çarpışa-çarpışa halkı yönetme yetkisini tek iradeye yani
hükümete bağladı. Seçimle gelen iktidar mutlaktır, tartışılmazdır. Halkın
ekseriye çoğunluğu ne diyorsa odur.. Demokrasilerde bunun aksi düşünülemez
zaten..
2002 yılına kadar, önünden-arkasından, sağından-solundan iktidarın
ipini tutanlar ve gücü ölçüsünde ipi çekenler dümdüz oldular, biçare iktidara
dolayısıyla onu doğuran halka biat etmek zorunda kaldılar..
İktidarın zor günlerinde destek olan, bunun karşılığında iktidarın
bir bölümünü paylaşan cemaatle, MİT Müsteşarıyla başlayan ayrışma süreci; artık
dershanelerin kapatılmasıyla son mertebesine gelmiştir. Biraz sancılı olacaktır
ama eninde sonunda olacaktır. Silahlı güçlere boyun eğmeyen iktidar, cemaate
asla boyun eğmez..
Neden?
Erk paylaşılmaz, çünkü bir kısmını paylaştığın cemaat değil, halka
hesabı erk sahibi vermektedir.
Ben kendimi hep solda hatta sosyalist çizgide tarif ederim. Öteden
beri hem sağdan hem de soldan dershanelerin kapatılması için bangır bangır
sloganlar atıldı. Bugün AK Parti kapatacağım diyorsa; ben buna niye karşı
çıkayım? Dershane taksitini ödeyemeyen Fethiyeli annenin intihar girişimini
unutmayın.. Kısaca dershaneler sömürü aracıdır..Kapatılsın ki okullarda ne verilecekse,
verilsin.. Eksik gedik daha net görülsün.. Öğretmen yetersiz donanımdaysa
öğretmen değişsin, okul fiziki şartları yeterli değilse yeterli hale gelsin,
velhasıl her ne eksikse ortaya çıksın ve giderilsin.. Ama dershaneler açık
kaldığı müddetçe bu durum asla değişmez, dönüşüm yaşanmaz.
Şaşkınlığım şudur ki, AK Parti’nin yeniden tarih yazdığını ve
bunun karşısında cemaat bile olsa duramayacağını idrak edememesidir. Boşuna
çırpınıp duruyor. Doğrudur, dershanelerin kapatılmasından en büyük zararı
cemaat görecektir ama gidişatın değişmesi mümkün değildir.
Türkiye sınırları içinde, bazı coğrafi yerleşim yerleri artık değişen
ismiyle, yaşayan insanıyla Kürt olarak adlandırılıyor, en önemlisi kimliklendiriliyor..
Nereden nereye geldik.. Belki 10 yıl sonra AK Parti iktidarı,
yazdığın tarihin altın sayfalarına ulaşacaktır. 1924 yılında verilmesi gereken
hakkın 2014 yılında Kürtlere teslim edilmesi ne acıdır, ne hüzündür.. Bunca yıl
çekilen eziyetler, akıtılan kan ve gözyaşları, hangisine üzüleyim bilemiyorum..
Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kürtlere verilen sözleri, ilk
mecliste yer alan Kürt temsilcileri anımsatmak isterim.. Sonra ne olduysa
oluyor, Kürtlerin otonom hakkı verilmiyor, hatta yok sayılıyor ve tek millete
dönülüyor.. Sonrasında oradan oraya sürgünler, batıya toplu göçler politikası
izleniyor, maalesef içinden çıkılmaz hale sokuluyor.. Ne edersen et, insan Kürt
anneden doğduysa sen Türksün denir mi arkadaş? 90 yıl dendi de ne oldu? Daha
karmaşık hale getirmekten başka hiçbir işe yaramadı..
Neyse uzun lafın kısası AK Parti, bana göre meşru ve halka dayanan devrim
partisidir. Ha AK Parti’ye oy verir miyim? Yok, vermem.. Zaten benden de oy
istemiyor.
Neden?
Çünkü muhafazakar, demokrat parti olarak tarif ediyor kendini AK
Parti.. Benim kendimi tarifle uyuşmuyor zaten..
Ha halkın yüzde 50’sinin oyunu sandıkta alan partiye saygı duyarım
o ayrı meseledir..
CHP’de değişim-dönüşüm öncüsü bir siyasi partidir ancak Türkiye’de
değişim ve dönüşüm dindar mecradan uzaklaşarak gerçekleştirilemez..
Halkın ekseriye çoğunluğu Müslüman olan seçmenleri dinden uzak bir
eksende siyasetle ikna edemezsin.. 90 yılda ikna edilen kitle yüzde 20-25
civarında kalmıştır. Aksine yüzde 75’lik halk kitlesi CHP’ye hep mesafeli
durmuştur.
AK Parti ise yazdığı yeni tarihte manevi duyguları incitmeden en
büyük siyasi, iktisadi, sosyolojik, değişimi-dönüşümü gerçekleştirmiştir.
Zenginliği İstanbul’la sınırlı tutmamış, tüm Anadolu sathına
yaymıştır. Son 10 yılda Anadolu’nun bir çok il ve ilçesinde yepyeni girişimci
doğmuş, yepyeni zengin dindar sınıflar oluşmuş ve İstanbul para babalarına kafa
tutar hale gelmiş.. Daha ne olsun!
Başka bir zihniyet devrimi ise halka eziyet eden bürokrasde
olmuştur. Filmlere bile replik olan ‘bugün git yarın gel’ diyen memur zihniyeti
yıkılmış, halkın hizmetinde olduğunu
idrak eden memur takımı oluşmuştur..
Gelelim CHP cephesine..
Son 3 yıldır ‘Yeni CHP’ sloganıyla arayışlarını sürdürmüştür.
Mustafa Sarıgül figürü yukarıda bahsettiğim siyasi parti analizime çok
yakındır.
CHP iktidar hayali kurmak istiyorsa; Mustafa Sarıgül çizgisine öyle
de böyle de gelecektir. Yok başka çaresi.. Ha bu arada CHP içinde gidişler-gelişler
çok olacaktır..
Ancak İstanbul Belediye Başkanlığı için CHP’nin en güçlü adayı
Mustafa Sarıgül’dür.
Bu tehlikeyi gören Beyaz TV, Cuma akşamı ‘Dinamit’ isimli programda
Mustafa Sarıgül’ü yolsuzlukla hırpalamaya çalışmaktadır.
Peki, nereden çıkıyor bu iddialar?
2005 yılında, CHP Genel Başkanlık yarışına giren Mustafa Sargül’ü
nokta dergisinde çıkan yolsuzluk yazısı üzerine kurgulayan, konuşan Deniz
Baykal, kurultayda genel başkanlığı kazanır. Aradan 8 yıl geçer, Mustafa
Sarıgül hakkında bırakın mahkumiyeti tek bir soruşturma bile açılmamıştır.
Kaldı ki Mustafa Sarıgül, yüzde 70’le Şişli Belediye Başkanı seçilmiştir. Her
belediyeye soruşturma açan AK Parti iktidarı, son 10 yılda Şişli Belediyesi
hakkında tek soruşturması yoktur..
Nereye geliyorum?
Bu iddiaları yapan Deniz Baykal, halen CHP Antalya Milletvekilidir.
İhraç ettiğin ve ağır ithamlarda bulunduğun Mustafa Sarıgül tekrar 2013 yılında
CHP’ye katılmıştır, yüzde 99.9 ihtimalle İstanbul CHP Belediye Başkan adayı
olacaktır. Aynı çatı altında Deniz Baykal nasıl duracaktır, çok merak
ediyorum..
Diğer yandan 2011 Genel Seçimlerinde tekrar Antalya Milletvekilliği’ne
aday göstermesi; CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nın en ölümcül hatalarından
biridir.
Neden?
Çünkü o skandalda yer alan kadın ‘out’ oldu, erkek ‘in’ oldu..
Olmaz böyle adaletsizlik! Madem Deniz Beyi milletvekili adayı yaptıysa, milletvekili olan
ve skandala karışan kadını da yapmak zorundasın..
Neyse çok uzun siyasi analiz yazısı oldu.. Uzun süredir yazmadığım
için herhalde bu kadar uzun ve derin oldu.. Herkese iyi okumalar ve herkese iyi
düşünmeler..