29 Ekim 2010 Cuma

Bucak Devlet Hastanesinde kan kaybı…



Önce aşağıdaki resmi linkten Bucak Devlet Hastanesine muayene olmaya gelen vatandaşlarımızın (Diş ve anestesi hariç) polikliniklerimize bir göz atalım…


Bucak Devlet Hastanesi Poliklinikleri ve doktorları:

1-Aile hekimliği ve aile planlaması:
Uz.Dr. Yeşim Ertaş Şengör
Toplam 1 uzman

2-Beyin cerrahı:
Op. Dr. Turgay Parsak
Toplam 1 uzman

3-Çocuk sağlığı ve hastalıkları:
Uz. Dr. Özlem Akıncı
Uz. Dr. Erdem Arat
Toplam 2 uzman

4-Dahiliye (İç hastalıkları):
Uz. Dr. Lütfi Gökmen
Uz. Dr. İbrahim Aydın (İstifa etti ve özel hastanede göreve başladı)
Toplam 1 uzman

5-Deri ve zührevi hastalıkları:
Uz. Dr. Hümeyra Bayatmaklı
Toplam 1 uzman

6-Fizik tedavi ve rehabilitasyon:
Uz. Dr. Tuncay Yıldırım
Toplam 1 uzman

7-Genel cerrahi:
Uz. Dr. Bayram Gökhan Özcan
Uz. Dr. Halilibrahim Altan Özdemir
Toplam 2 uzman

8-Göğüs hastalıkları:
Uz. Dr. Levent Işık
Toplam 1 uzman

9-Göz hastalıkları:
Op. Dr. Sezgin Sezer
Toplam 1 uzman

10-İntaniye (Enfeksiyon hastalıkları):
Uz. Dr. Derya Akın Seyman
Toplam 1 uzman

11-KBB (Kulak-Burun-Boğaz):
Uz. Dr. Kadir Sezgin (İstifa dilekçesi verilmiş, yanıt bekleniyor)
Toplam 0 (sıfır) uzman

12-Kadın hastalıkları ve doğum:
Uz. Dr. Hüseyin Sert (İstifa etmiş)
Uz. Dr. Ali Yavuzcan (Geçen ay atanmış)
Toplam: 1 Uzman

13-Kardiyoloji:
Uz. Dr. Erdem Özel
Toplam 1 uzman

14-Nöroloji:
Uz. Dr. Hasan Özcan
Uz. Dr. Tuncay Epçeliden
Toplam 2 uzman

15-Ortopedi ve travmatoloji:
Op. Dr. Hüseyin Çatan
Toplam 1 uzman

16-Üroloji:
Uz. Dr. Ahmet Kolsuz
Toplam 1 uzman

Peki, Bucak AK Parti İlçe Başkanımız bakın bu konuda ne diyor?

AK Parti Bucak İlçe Başkanı Süleyman Mutlu, "Bucak Devlet Hastanesi bölge hastanesi olma yolunda hızla ilerlemektedir. İlk etapta 3 uzman doktor ataması yapıldı, Milletvekillerimiz ve hastane yönetimi ile işbirliği içinde hastane eksiklerini hızla gidermeye çalışıyoruz. Hedefimiz Bucak Devlet Hastanesi'nde her branşta 2 ya da 3 uzman doktorun görev yapması. Umarız bunu en kısa zamanda başaracağız" dedi.
14 Eylül 2010 12:11

Haberin kaynağı:

Şimdi gelelim; zurnanın zırt dediği yere…

8 yıldır iktidarda olan kimdir?

AK Parti,

Bucak AK Parti İlçe Başkanımızın temennisini nedir?

Hastanemizin yoğun hasta muayenesi olan 16 polikliniğine 2 veya 3 uzman doktor atanmasıdır…

Peki, hali hazırda 16 polikliniğimizin kaçında 2 uzman doktor görev yapmaktadır?

Sadece 3 branşta 2 uzman doktor mevcuttur.

Yukarıda saydığım 16 poliklinikte 3 uzman doktor var mıdır?

Yoktur.

Peki, uzman doktor sayısı 1 olan poliklinik sayısı kaçtır?

13 olup 1’side istifasını vermiş ve yanıt bekleniyormuş… Yani KBB polikliniğinin doktorsuz kalma riski vardır.

Düşünce ve yorumum:
Bucak Devlet Hastanesi siyasetin cirit attığı bir alan olduğu için artık yönetilememe noktasına sürüklenmiştir. Bırakın her branşa 3 uzman doktor atamasını, 1 doktoru bile zor tutuluyor… Maalesef Bucak Devlet Hastanemiz kay kaybetmeye devam ediyor…

Vatandaş yazar sıfatıyla somut bilgiler dışında asla yorum ve düşünce açıklamam. Rakamlar somuttur ve ortadadır. Bu durumda bırakın 3’ü, 1’i bile kalmıyor…

Hastanemizde özellikle çalışan personellerin arasında sorunlar kulağıma geliyor ama somutlaştıramadığım için yazamıyorum.

Son söz: Siyasetin hakim olduğu Bucak Devlet Hastanemiz maalesef iniş aşağıya gitmektedir. Kaybeden ise ne AKP, ne de kötü yönetim olup sadece Bucaklı vatandaşlarımızdır.

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/29 Ekim 2010

26 Ekim 2010 Salı

Bisiklet ile elektrikli bisiklet kandırmacası…



Konuyu görüntülü anlatmak yeni blog metodum oldu. Yan yana duran normal bisiklet ile elektrikli bisiklet çekimini bir izleyin sonra diyeceklerimi bekleyin…


İzledikten sonra bir örnek elektrikli bisikletin teknik özelliklerini vereyim…

Güç                         :248W (pedallı)                                              

Tırmanma               :15                                                                   

Frenler                    :Kampana + e-ABS                                         

Max. Hız                  :40 km/h                                                         

Sürüş Mesafesi        :>80 km                                                        

Akü                         :48V , 14 Ah 2 set (8 parça)(İKİ AKÜLÜ)    

Ölçüler                    :1550*350*980 mm                                        

Lastik Ebatları         :16 * 3.0                                                         

Jant                        :Alüminyum                                                     

Taşıma Kapasitesi  :120 kg.                                                          

Şarj Süresi              :6-8 saat                                                        

Batarya Girişi          :100-240V AC                                                

Göstergeler             :Hız ve Akü Göstergesi.                               

Ürünün Ağırlığı        :70 kg                                                            

Kitlemeli alarm        :var

Tamam, gelelim zurnanın zırt dediği yere… Ha bu arada söyleyeceklerim şahsi düşünce ve yorumumdur.

İlk lafım şudur: Yasalardan kaçmak için uydurulmuş bir satış ve para düzenidir. Küçük modifikasyon ile saatte 100 km. hıza ulaşan elektrikli bisiklet için kask yok, A1 ve A2 ehliyeti yok… Ehee bisiklet niyetine motosiklete binme tam da bu olsa gerek… Alavere dalavere, hokus pokus bisikletimiz oldu, motosiklet ama elektrikli bisiklet…

İyi iş yahu… Mevzuatı, yönetmenliği uydur; bisiklet adıyla motosikleti plakasız, ruhsatsız çoluk çocuğa sat… Hani derler ya, liberalizm para için şeytana pabucu ters giydirir…  Bu olayda hem pabucu, hem de şapkayı resmen ters giydirmiştir.

Saatte 40 ile 100 km. hızla giden bisiklet elbisesi giydirilmiş ama resmen motosiklet olan vasıta yollarda seyir halindeyken kaza yaparsa; sonuç ne olacak?

Trafik polisi kontrolü yok, plaka yok, ehliyet yok, kask yok…

Eheee ne olur?

Dilim varmıyor ama ölüm olur…

Ey yetkililer! Lütfen bu oyundan vazgeçin! Bu vasıtaları hemen motosiklet sınıfına sokun…

Neymiş onun motoru yokmuş?

İyi de motoru yoksa motor gücünde aküleri var… Ne fark eder… Hatta biraz daha güçlendirilerek normal motor gücünün 2 kat üstüne çıkabiliyor.

Lütfen insanların zekasını test etmeyin!

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/26 Ekim 2010

25 Ekim 2010 Pazartesi

Burdur İli Bucak İlçesinde Kasksız motosiklet kullanımı…


Bugünlerde sosyal hayatımızın bir parçası haline gelen, en pratik ve en ucuz ulaşım aracı olarak görülen, motosiklet konusunu işleyeceğim.

Burdur İli Bucak İlçesinde saat 16.45 civarında Hale Pastanesi karşısında ana yolda rastgele tam 45-50 saniye kameramı çevirdim. 45 saniye içinde 3 motosiklet geçti. Maalesef 3 motosikleti de kullanan sürücülerimiz kask takmamıştı. İşte kanıtı… Aşağıdaki linki tıklayın ve 45 saniyelik görüntüde geçen 3 motosikleti izleyin…


Ha bunu niye yaptım?

Sosyal sorumluluk sahibi bir vatandaş olarak çocuklarımızın, insanlarımızın kasksız motosiklet kullanmasından dolayı ölmelerini istemiyorum da ondan… Elbette anne-babaların da ağlamalarını istemiyorum…

Malumunuz motosikletlerin karıştığı trafik kazalarında yüzde 90’nı motosiklet sürücülerinin kafa travmasıyla sonuçlanıyor. Eğer kask var ise hayatta kalma oranları neredeyse yüzde 100’dür. Ama kask yoksa kafa travması sonucunda ya ağır yaralı ya da ölüm kaçınılmaz demektir.

Lütfen ilgilileri daha duyarlı olmaya ve kasksız motosiklet kullanımını önlemeye yönelik her türlü tedbirin alınmasını istiyorum bir vatandaş olarak…

Şu Türkiye gerçeğini de iyi biliyorum. Maalesef motosiklet ehliyeti olmadan motosiklet kullanımı ve trafiğe çıkma çok ama çok yaygındır… İddia ediyorum buradan, motosiklet kullananların yüzde 90’nında A1 ve A2 ehliyetleri yoktur. Tahminimce burada devreye motosiklet sektörü devreye giriyor… Göz yumun ya da idare edin tarzında yetkililere telkinde bulunuyor… Neden mi? İşler ve kontroller sıkı tutulursa bir anda motosiklet satışları düşüverir… Ticaret ve para…

Neyse ehliyetten geçtim, lütfen ama lütfen kasksız motosiklet kullanımı önleyelim…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/25 Ekim 2010

Kadın, Moda Ve Dekolte



Moda teriminin kalbi olarak gördüğüm ve ‘Fransızca yaka ve kol açıklığı’ anlamına gelen dekolte konusunu ele almak isterim.

İsterseniz hem konuya ısınmak hem de ön-fikir oluşturmak için Türkiye’den ve dünyadan son 3-4 yılda dekolte sözcüğü geçen bazı haberlerin alıntılarını okuyalım.

TÜRKİYE:

1. DOB Genel Müdürlüğü orkestrasındaki kadın sanatçılara "dekolte giymemeleri yönünde uyarı" yapıldığı yönündeki haberlerde adı geçen Orkestra Müdürü Sugüneş, DOB Genel Müdür Meriç Sümen’e istifasını sundu. Arzu Sugüneş’in istifası, Sümen tarafından kabul edildi. Sugüneş’in yerine orkestra müdürlüğüne önümüzdeki günlerde atama yapılması bekleniyor. Sugüneş’in adı, geçtiğimiz günlerde Genel Müdürlük binası içindeki panoya, orkestranın kadın üyelerinin kıyafetlerine dair uyarı astığı, ardından yazıyı kaldırıp sözlü uyarıda bulunduğu yönündeki haberlerle gündeme gelmişti.

2. Kıyafeti dekolte olduğu gerekçesiyle Erzurum Valiliği'nce işten çıkarılan sekreter, girdiği hukuk mücadelesinden galip çıktı. Yargıtay, görevine iade edilen sekretere çalışmadığı süre içinde verilmeyen maaşın da ödenmesini kararlaştırdı.

3. Çekimlerine 12 Mart'ta başlanacak "Dövme" adlı sinema filminin oyuncuları, İstanbul'daki ünlü eğlence mekânı Reina'da toplandı. Filmin yönetmeni ve oyuncuları, pasta keserek kutlama yaptı. Dünyada yapılan ilk dövmenin sırrını çözmeye çalışan gençlerin maceralarını konu alan filmde rol alan oyuncular, kutlamada kıyafetleriyle göz kamaştırdı. Manken Tuğba Özay'ın göğüs dekoltesi dikkat çekerken, Doğa Bekleriz mini eteğiyle ilgi odağı oldu.

4. Zorlu Holding İnsan Kaynakları Koordinasyon Müdürü Arzu Uğur, holding bünyesinde açık ayakkabı, dağınık saç, abartılı makyaj ve çok göz alan renklerde giysilere izin verilmediğini belirtiyor. Uğur, holdingte bu kuralların ciddiyeti ve disiplini sağlamak için gerekli olduğunu belirtiyor.

5. Modacı Bahar Korçan, 'Bırakın insanlar özgür olarak hareket etsinler. Onları dar kalıplara sokarak verim elde edemezsiniz' diyor. Dekoltenin dış görünüşle ilgili olmadığını savunan Korçan, 'Her yeri kapalı olan bir kadın da insanlara çok seksi gelebilir. Dekoltenin sınırı yoktur. Yani bizim bildiğimiz anlamda sadece sırtı, göbeği ya da göğsü açıklık dekolte anlamına gelmiyor. Saç toplayış, fular takış şekli bile dekolte olabilir' 'Bırakın insanlar nasıl hissediyorlarsa öyle giyinsinler’ diyor.

6. Terzi Yıldırım Mayruk'un asistanı Barbaros Şansal ise kıyafetin değil karşıdaki insanın art niyetinin daha önemli bir konu olduğunu söyledi. Dekolteyle müstehcenlik arasında çok ince bir çizginin olduğunu belirten Şansal, 'Küçücük bir dekolteyi müstehcen gösterebilirsiniz. Ya da çok müstehcen olduğunu düşündüğünüz bir kıyafet dekolte sayılmaz. Bunlar çok yakın kavramlar. Bırakın insanlar istedikleri gibi giyinsinler. Zaten aklı başında insanlar abest olacak tarzda giyinmezler' dedi.

7. Yayıncı olarak "Dekolte Yayıncılık" adıyla kuruluş var.

DÜNYA:

1. Cannes film festivalinde gövde gösterisinde bulunan film yıldızları dekolte yarışına girdiler.

2. İtalyan modacı Marella Ferrera, Roma'da düzenlenen 2007 ilkbahar/yaz defilesinde cesur dekolteli tasarımlarıyla, göz doldurdu. Ünlü modacının kadın güzelliğini ön plana çıkaran kreasyonları, izleyenlerden bol alkış aldı.

3. Avustralyalı ünlü şarkıcı Kylie Minogue, göğüs kanserine yakalandıktan sonra bir süre dekolte giymeye ara vermişti. Şimdilerde eski sağlığına kavuşan Minogue, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir defilede giydiği derin göğüs dekolteli kıyafetiyle dikkat çekti. Güzel şarkıcı, neşeli tavırlarıyla Olivier Martinez`le yaşadığı ayrılığı geride bıraktığını kanıtlar gibi.

4. Tasarladığı dişiliği öne çıkaran kadın iç çamaşırlarıyla tanınan Anderas Sarda, Madrid'deki bir moda fuarında kreasyonunu tanıttı. Sarda'nın transparan siyah geceliğinin, bu yetmezmiş gibi iddialı bir dekoltesinin bulunması, izleyenleri hayli şaşırttı.

Alıntı haberlere bakınca ilk gözüme çarpan nokta, dekolte konusuna Türkiye ve dünya farklı pencerelerden baktıkları hemen ortaya çıkıyor.
Sanki fikir ayrılığına düşülmüş gibi duruyor.

Şimdi ise bazı soruları soralım ve dekolte konumuzun derinlerine inelim…

- Tüm kadınların açık, dar, şeffaf ve kısa giymemeleri için yasa mı çıkartalım?

- Bilimsel araştırmalarla desteklenen, kadınların içgüdüsel olarak vücut hatlarını sergileme eğilimi var mıdır, yok mudur?

- Rengarenk ve farklı toplum katmanlarının, farklı giyinme tarzlarını değiştirip tek tip giysi modeline dönelim mi?

- Özgürlük ve çağdaş toplum olmazsa olmazlarından olan kadın giyiminde; farklı modeller, farklı trendler, farklı renkler, farklı zevkler yok mu olsun?

Bu sorulardan sonra dekolte konusunun daha alt damarlarına süzülelim mi?

Kadın ne amaçla giyinir ya da örtünür?

Önce kendisine sonra etrafına güzel ve hoş görünmek, daha da önemlisi beğenilmek için giyinir.

Kritik soru şudur:

Hangi kadın nasıl giyinir?

-Özgüveni yüksek kadın farklı,

-Varoşlardaki kadın farklı,

-Memur kadın farklı,

-İşçi kadın farklı,

-Sanatçı, fotomodel, manken, artist kadın farklı,

-Lükse düşkün varlıklı kadın farklı giyinir.

Buraya kadar yaptığımız sentezden çıkardığımız sonuçlar:

-Tüm kadınlar söyle giyinir, tüm kadınların giyim tarzları şuna dayanır gibi kesin tanıya varmanın mümkün olmadığıdır.

-Her kadın bulunduğu çevresi, çalışma ortamı, mali durumu ve aldığı eğitim-kültürün karşılığı, kendisine yakışanı bulur ve giyer.

Kesin sonuç: Her kadın zaman ve mekan paralelinde dekolte giyinir. Çünkü kadının dekolte giyinmesi içgüdüsel olup doğası gereğidir.

Sonsöz: İnsanlık tarihinde kadın ve dekolte vardı, bundan sonrada hep olacaktır.

Yazan: Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/25 Ekim 2010





http://www.trendus.com/blog-odulleri-2010-yarismacilar

23 Ekim 2010 Cumartesi

Bucak Devlet Hastanesinde İmam-İmam-İmam



Konuma başlamadan önce bizim bildiğimiz anlamda imamlara saygım ve sevgim şüphe götürmez derecede tamdır.

Çünkü sosyal bir misyonları vardır. Camilerimizde cemaat arkalarına duruyor ve ibadetlerini yerine getiriyor.

Bir de imam deyince wikipedi ne yazıyor, ona bakalım…

- Cemaate namaz kıldıran kimse: İmam (İslâm)

-Müslümanlıkta mezhep kuran kimse: İmam (İslâm)

-Hazreti Muhammed'den sonra onun vekillik görevini üstlenen halifelere verilen unvan: İmam (İslâm)

-Bâzı küçük İslâm devletlerinde devlet başkanı (İmam (politika))

Buraya kadar ısınma turuydu. Gelelim esas konumuza… Herkes ilinde, ilçesinde devlet hastanelerine bir baksın, bir soruştursun…

Neyi?

Hastane müdürleri, Hastane müdür yardımcıları, hastane satın alma, hastane lojistik, hastane gider tahakkuk, hastane faturalama kadrolarında kimler görev yapıyor?

Ben baktım, araştırdım ve çarpıcı sonuçlar çıkardım.

Bucak Devlet Hastanesinde müdür ve müdür yardımcısı dahil diğer muhtelif kadrolarda imamların görev yaptığını üzülerek öğrendim.

Aman ha, başka kadrolarla karıştırmayalım. Hastanemizin mescidine imam görevlendirilmesi, hastalarımıza manevi destek sağlayacak ve ölülerimizi yıkayacak imam kadrosuna asla itirazım yoktur. Gereklidir ve de olmalıdır…

Kast ettiğim nedir?

Örneğin Bucak İlçesi müftülük kadrosundan ‘A’  camisinde görev yapan imamımız pat diye Bucak Devlet Hastanesi Müdürlüğüne, Müdür Yardımcılığına ve diğer muhtelif kadrolara atanıyor.

Sonra Hacettepe Üniversitesi Sağlık İdaresi Yüksek Okulu (4 yıllık lisans eğitimi) bitirmiş vatandaşımız KPSS puanı, kadro açılması için yırtınıp duruyor…

Yahu bir imam, nasıl olurda hiç uzmanlık alanı olmayan bir pozisyona atanabilir?

Bakın, bunu nasıl becermişler?

Hastane müdürlüğüne kimlerin atanabileceği Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinde düzenlenmiştir. 5/5/2005 tarihine kadar hastane müdürlüğüne "sağlık idaresi yüksek okulu mezunu veya temel eğitimi işletmecilik olup bu alanda master yapanlar"  atanmaktaydı. Sağlık Bakanlığı, 5/5/2005'te bu düzenlemede değişikliğe gitmiş ve sağlık idaresi yüksek okul mezunlarının önceliğini kaldırmıştır. 

Gördünüz mü?

Vay anasına dedirtecek mevzuat, yönetmenlik düzenlemesi budur işte!

Şimdi de benim şahsi düşünce ve yorumuma geldi sıra…

Bir kere çok ayıp! Hem de çok ayıp!

Yahu arkadaş dini bilgilerle donatılmak üzer imam hatip lisesini bitirmişsin.

Hiç kadro sıkıntısı çekmeyen Diyanet İşleri Başkanlığınca ülkemizin bir camisine imam kadrosuyla atanmışsın. Orada yaşayan mahalle halkına imamlık yapmışsın, namaz kıldırmışsın, başka konularda vatandaşlara önderlik yapmışsın… Buraya kadar ne güzel!

Peki, senin ne işin var hastane müdürlüğünde, ey imam kardeşim!

Herkesin hakkını, hukukunu en başta senin gözetmen ve savunman gerekirken; "sağlık idaresi yüksek okulu mezunu’’ mümin kardeşlerimizin hakkı olan kadroyu niye gasp ediyorsun?
 
‘’B’’ camisinde görev yapan bir imam kardeşimiz hastane satın alma bölümüne istihdam edilmiş yani atanmış…

Arkadaş! Size imam hatip lisesinde satın alma dersi mi okuttular?

Hayır.

Hayırsa, alanın olmayan bir kadroyu neden işgal ediyorsun? O kadroyu eğitimiyle hak etmiş, sınavına girmiş, birçok mümin kardeşimizin sırasını niye kapıyorsun?

Peki, tüm bu tezgahlar nasıl işliyor?

Olayın başı maalesef dev bütçesiyle (8 bakanlığın bütçesine eşit) ve yaklaşık 100 bin kadrosuyla diyanet işleri başkanlığımızdır. Çünkü her yıl kadro boşaltıyor, her yıl kadro istiyor. Nedense tüm kadro talepleri hemen yerine getiriliyor…

Gerçi iş o kadar pervasızlaşılmış ki diyanet işleri başkanlığımızın kadrosundan geçişler bir yana bir de direk geçişler vardır. Örnek mi?

Size en yakın akrabamdan örnekleme yapacağım. Önce imam hatip lisesini bitirdi, sonra ilahiyat fakültesini tamamladı ve KPSS sınavına girdi.

Bilin bakalım nereye atandı?

Mersin Gümrük Başmüdürlüğü, gümrük kontrol memuru kadrosuna…

Ey Müslüman Kardeşim! Aldığın ağırlıklı olarak dini eğitimde gümrük mevzuatı dersi mi var?

Yok, yoksa bu atama nedir arkadaş….

O kadroları hak eden gümrük mevzuatıyla ilgili meslek lisesi ve yüksek okulu bitirenlere yazık değil mi?

Adalet bunun neresinde?

Bu örneklemeleri gören ve buna göre akıl yürüten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ne yapacaklar?

Çocuklarını imam hatip liselerine gönderecekler ve çocuklarının her bakımdan geleceğini garanti altına alacaklar…

Söylenecek söz bulamıyorum. İnanın sıkıntıdan boğazım düğümlendi… Birinin çıkıp kral çıplak demesi lazımdı. O da ben oldum... 

Son söz: Allah bu ülkenin geleceğini daha kötü etmesin! Allah Siyasetçilerimizi akıl-fikir versin!

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/23 Ekim 2010

16 Ekim 2010 Cumartesi

Burdur İli Bucak İlçesi CHP Örgütü seçim startını verdi…

Referandum üzerinden yaklaşık 1 (bir) ay geçti. Dinç ve dingin Bucak CHP İlçe Örgütü genel seçimlere 7,5 ay kala ‘vira Bismillah’ diyerek sahaya çıktı…




16 Ekim 2010 günü, Bucak CHP İlçe Başkanı Sayın Recep Mutlucan, beraberinde Bucak CHP İlçe Yönetim Kurulu üyelerinden Sayın Galip Duran, Sayın Bayram Samur ve Sayın Ömer Özdamar halkla temasa başladılar.



İlk olarak Bucaklı iş adamlarından birinin düğününe gittik ve ‘mübarek olsun’ dedik. Vatandaşlarla merhabalaştık ve oturduk. Tam ikram edilen yemeğe başladık ki, girişte kimler göründü?



AK Parti Bucak İlçe Başkanı, AK Partili Belediye Başkanı, İl Genel Meclisi Üyesi ve 2 partili aynı düğüne geldiler.



Düğün sahibiyle, vatandaşlarla ve bizimle tokalaştılar, ayrı ve uzak bir masaya oturdular.



Neyse yemeğimizi yedik, çayımızı içtik, düğün sahibini tekrar kutladık ve ayrıldık.



Bucak Özel Lider Hastanesinde yatan bir hastayı ziyaret ettik ve geçmiş olsun dileklerimizi ilettik.



Daha sonra partili bir esnaf arkadaşımızı mekanında ziyaret ettik ve hoşbeş sohbet ettik.



Hemen oradan davetli olduğumuz başka bir vatandaşın düğününe geçtik. Düğün sahibine iyi dileklerimizi ilettik ve düğünde bulunan vatandaşların tek tek ellerini sıkarak, merhabalaştık. Çayımızı içtik ve bir müddet sonra düğün sahibinden müsaade istedik, ‘hayırlı olsun’ diyerek ayrıldık.



Sonra partilimiz olan Serbest Muhasebeci arkadaşı, bürosunda ziyaret ettik. Bolca siyaset konuştuk. Vedalaşırken, her türlü desteğin sözünü aldık…



En son maalesef amansız hastalıkla mücadele eden Yönetim Kurulu Üyemizi, Partidaşımızı evinde ziyaret ettik. Geçmiş olsun dileklerimize müteakip hemen çok az hastalıkla, en çok siyaset aleminde sörf yaptık, konuştuk, tartıştık, görüş alış-verişinde bulunduk. Siyaseti çok sevdiği için başka konuya hiç girmedik. Kahvemizi içtik, iyi ve geçmiş olsun dileklerimizi ilettik ve ayrıldık…



Kişisel Yorumum:

Bucak CHP İlçe Örgütü olarak 2011-Haziran Genel Seçimlerinde oyumuzu yüzde 100 ile yüzde 200 arasında artırmak en temel ve nihai hedefimizdir. Önümüzde 8 aylık süre içinde koyduğumuz temel hedefimize ulaşmak için toplumun her kesimiyle, her yaşıyla, her cinsiyle, her meslek grubuyla mutlaka temas edeceğiz, görüşeceğiz, dinleyeceğiz, anlatacağız ve oy isteyeceğiz.

Sabırla ve profesyonel anlayışla çalışacağız, sonunda elbette başaracağız. Bu hedef başarı noktasına ulaşmamızda en küçük bir kaygım ve şüphem yoktur.



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/16 Ekim 2010

13 Ekim 2010 Çarşamba

Astsubayların sorunları ve çözüm önerileri…


Bugün (13 Ekim 2010) Milliyet Gazetesinde Köşe Yazarı Sayın Nail Güreli Bey, ‘’Astsubaylar’’ başlığında yazısını gördüm.




Haliyle 22 yıl 7 ay 13 gün bir fiil Astsubaylık mesleğini icra eden ve emekli olan Ömer ÖZDAMAR bu konuya duyarsız kalamazdı.



Önce Nail Beyin yazısına bir bakalım, ondan sonra bambaşka bir pencereden düşüncelerimi açıklayacağım.



Yüz on üç bin emekli astsubayın temsilcisi Emekli Astsubaylar Derneği Ankara’da bir miting yaparak, sorunlarını dile getirdi.

Bu arada, İzmir’den emekli Astsubay Mehmet Emin Atılgan bize gönderdiği mektupta, emekli astsubayların sorunlarını aktarıyor. Atılgan, 1990’lı yılların başında Milliyet’te, 2000’lerin başında Posta’da yayımlanan astsubayların sorunlarıyla ilgili yazı dizilerimize gönderme yaparak, iltifatta bulunduktan sonra, bugün de yaşanmakta olan sorunları 15 madde halinde sıralıyor. Aynı zamanda bir talep içeren bu tespitlerden yerimiz elverdiğince bir kaçını özetleyelim.

* Üniversite bitirdiği halde 1. derecenin 4. kademesine yükselemeyen tek kamu görevlisiyiz.

* Aynı derecede öğrenimli ve aynı süre görev yapan bir e. subayla e. astsubay arasındaki maaş farkı yüzde 300’dür. (?!)

* Orduda astsubay sayısı subaylara oranla bire dört fazla olduğu halde, sosyal tesislerden yararlanma oranı tam tersinedir.

* Lojman sayısı da astsubaylar aleyhine çok düşüktür.

* Birçok askeri hastanede subaylar lehine ayrımcılık yapılıyor.

* Üyelerinin yüzde 60’ını oluşturan astsubaylar OYAK ve şirketlerinin yönetim ve denetim kurullarında temsil edilmiyor.

* Astsubaylar 631 sayılı KHK gereği almaları gereken tazminatı alamıyor.

* On beş yıllık mecburi hizmet süresi kısaltılmalı.



Şimdi gelelim Astsubayların sorunların dair benim samimi ve içten duygularımın ışığında; harflere, sözcüklere yansımasına…



Her meslek dalının kendine has zorlukları elbette vardır. Fakat TSK’da ‘’Astsubaylık’’ mesleğini icra etmek hakikaten zor ve meşakkatlidir…



Hani derler ya, TSK’nın belkemiği Astsubaylardır ama belkemiğine çok fazla yük bindiği zaman bel fıtığı olur ve ağrılar çekilmez hale gelir…



Sanki TSK’da Astsubayların yükü çok fazladır ve sancılıdır… O kadar fazladır ki ne görev yapacağına dair üst sınır ya da marj yoktur. Her an, her zaman yeni bir görev verilebilir… Duruma ve ortama göre yazışmaları en iyi ve hatasız yapar, silahını alır ve en keskin atışçı olur, askerlerle beraber eğitim alanına çıkar ve en iyi eğitimci olur, boyalı botuyla ve giyimiyle en güzel ve örnek personel olur, olan veya olacak her şeyden sorumlu olur, kusursuz disiplin anlayışıyla neredeyse uçan kuşa bile selam verir….



Sağlık hizmetleri alırken bin dereden su getirilir… Daha doktora muayene olmadan hasta olduğunu en az 2-3 amirine anlatman ve ikna etmen gerekir…



Sınırsız ve marjı olmayan görev çeşidine sahipken hak ve hukuk konusunda ters orantılı daracık ve küçük marjlıdır. Uğradığın haksızlığı gidermede bağımsız ve özerk organ olmadığı için beyhude ve boşuna çabadan ibaret kalır…



Özel yetenekleri ve üstünlüğü olan (örneğin 3 yabancı dil bilen, örneğin atıcılıkta rekortmen olan, örneğin master yaparak ekonomi alanında uzmanlık hakkını elde etmiş olan,… Saymakla bitmez) Astsubay için görev yaptığı süre boyunca asla bir ayrıcalık sağlanmaz. Hatta yakın zamana kadar kendi olanaklarıyla üniversite eğitimi alması bile pek istenmezdi… Allah’tan bugünlerde meslek yüksek okulu seviyesine çıkarıldı ve ön-lisans eğitimi veriliyor…



Çözümlerim:



TSK içinde Astsubayların sorunlarını ele alacak tarafsız ve özerk bir yapı oluşturulmalıdır. Duygusallıktan uzak konunun uzmanı sivil personeller bu yapıya dahil edilebilirler.



Kışla içinde rütbeler göz önünde bulundurularak görev ve yetki dağılımı yapılmalıdır. Dışarıda hizmet alırken mutlak eşitlik sağlanmalıdır. Yani orduevi, lojman gibi hizmetlerden tam eşit yararlanmalıdır. Kışla içi yapı kışla dışına aynen taşınmamalıdır.



Üstün meziyet ve özellikleri olan Astsubaylar için özel kadro ihdas edilmelidir ve ücret belirlenmelidir… Örneğin ana dili gibi Rusça bilen, örneğin master yapan…



Askeri hakim ve savcıların rütbeli değil tamamen sivil olmalıdır. Adalet, hak, hukuk üzerine başka türlü etkin ve verimli sonuç alınamaz…

Örneğin Hakim Yüzbaşının görev yaptığı bir mahkemede bir üsteğmenle, bir astsubayın sorununu hakkaniyet ilkesinde çözülebileceğini beşikteki çocuk bile inanmaz…



1999 yılında Rahmetli Ecevit zamanında çıkarılan özel tazminat ödemeleri TSK içinde ücret eşitsizliğini maalesef zirveye çıkarmıştır.



Artık benden bu kadar… İlgililer otururlar yüzlerce seçenekle çözüm bulabilirler…



Büyük soru şudur: Eheee arkadaş! Bunca şikayete rağmen sen nasıl 22 yıl 7 ay 13 gün Astsubay olarak görev yaptın?



Valla ailevi sorumluluk ilk sırada geliyor. Çocuklarımın geleceğini düşündüğüm için birçok kez yeltenmeme rağmen radikal karar alamadım. Ancak şunu yapabildim. Son görev yaptığım yerde yine haksızlık ve huzursuzluğum had safhaya çıktı. Emekli maaşı almama daha 5 ay varken istifa ettim. 5 ay bekledim ve ondan sonra emekli oldum. Yeryüzünde belki bu kadar radikal karar alabilen başka insanoğlu çıkar mı bilemiyorum…

5 boyunca maaş yok, hiçbir hak yok ama ayrıldım işte… Oysa 1 yıl daha bekleseydim hem emekli olacaktım, hem de sorunsuz ayrılacaktım. Uzun yıllar yeltenmeme rağmen yapamadığım hareketi ancak emekliliğime 5 ay kala yapabildim.



Umarım ve dilerim gelecek günler, yıllar Astsubaylar için daha mutlu, daha adaletli olur…



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/13 Ekim 2010

12 Ekim 2010 Salı

Türbanlı ve üst düzey yönetici paradoksu…




2 gündür Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Mehmet Tezkan bu konuyu işledi…



Neydi konu



Türbanlı kızlarımızın, kadınlarımızın özel sektör iş kolunda üst düzey yönetici pozisyonuna gelebiliyorlar mı?



Ne demiş Mehmet Bey?



Dün neden türbanlı işkadını yok diye sordum.. Bir hayli cevap aldım..

Önemli bir kısmı; ters ters bakıyorlar, kolay kolay işe almıyorlar diyordu..

Ben de tam bu noktanın üzerine basmak istemiştim..

İşe almayan kim?

Katı laikçi sermaye mi? Anadolu’dan fışkıran muhafazakâr sermaye mi?

Muhafazakâr kesim kendi sermayesini yarattı.. Eskisi gibi değil, hem siyasal güç onlarda hem ekonomik güç.. Her alanda varlar..

Türbanlılara muhafazakâr sermaye de mi iş vermiyor, onlar da mı ters ters bakıyor?

Evetse!..

Mesele zaten burada!..

Kadının çalışmasında.. Erkekle aynı ortama girmesinde.. Türban iş hayatında yoksa bunun sorumlusu mütedeyyin kesimdir..

Hem kamuda çalışamıyorlar diye gözyaşı döküyorlar hem de kendi işyerlerinin kapısını açmıyorlar..

Tezat yok mu?

Aslında yok!..

Türbanın kamuya girmesini kaleyi fethetmek anlamında istiyorlar, kadınlar çalışsın diye değil..

En fazla öğretmen olmalarına izin verirler.. Bir adım sonrasını hoş karşılamazlar



Yahu muhafazakar ve dindar ilçem olan Bucak’ta işler nasıl diye baktım?



Bucak İlçesinde önde gelen yatırımcı ve mütedeyyin iş yerine bizzat kendim gittim.



Kapıdan girerken sizi halkla ilişkiler uzmanı bayan karşılıyor. Hanım kızımız mini etekli, pırıl pırıl giyinmiş, tertemiz ve gülen bir yüzle karşılıyor…



Yahu türbanlı ve pardüseli bir kızımız niye halka ilişkiler pozisyonuna getirilmiyor?



Özel sekreterine bakıyorum, yine bir bayan ama türbansız ve pardüsesiz…



Olmuyor ama arkadaş! Hem türbanlı kamuya girsin diyorsun ama yasal muhafazakar ve dindar özel şirketler hiçbir engel olmayan üst düzey pozisyonlar için niye türbanlı alınmıyor?…



Bence sözde savunuyor ama bizzat görmeye dayanamıyor herhalde…



Yandaş medyada türbanlı genel yayın yönetmeni göremiyorum…



Yazar olarak alınıyor ama yönetici kadrosuna niye alınmıyor?



Yazar olarak alınması da okuyucuyu etkilemek, maksat garnitür olsun hani…



Aslında o kesim iş hayatında hiç kadın görmek istemiyor ama onu da konjonktür gereği itiraf edemiyor…



Türbanlı hanımlarımızı, kızlarımızı üst düzey yönetici kadrosunda görmek istiyoruz… Hadi bakalım… Maskeli balonun gerçek sınav budur!



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/12 Ekim 2010

11 Ekim 2010 Pazartesi

Kedi-Kedi-Kedi…


Bu haberi yazmazsam, İnanın! İnsanlığımdan utanırım!




Haber ne?



Milliyet Gazetesi video linki ve haberi aşağıdadır



Kediyi tekmeleyerek öldürdü



İzmir Bornova'da, üniversiteli 4 gencin, bir büfecinin baktığı sokak kedisini tekmeleyerek öldürmesi, güvenlik kamerasınca kaydedildi, hayvan-severler olaya büyük tepki gösterdi. İlçe Emniyet Amirliği önünde toplanan hayvan-severler suç duyurusunda bulunurken, gençlerden 2'si polis tarafından kısa sürede yakalandı.



http://video.milliyet.com.tr/Kediyi-tekmeleyerek-oldurdu_1_44206.htm?auto=1



Arkadaş, videoyu dikkatlice 3 kez izledim.



Neler gördüm?



Haberde 4 genç diyor ama orada 5 genç var…



Çevresel tehlikelerden ve soğuktan korunması için kuş kafesine benzeyen kedi kutusu var…



Kim koymuş bunu?



Büfeci vatandaş…



İçinden gelmiş ve bu sokak kedisine bakmaya karar vermiş…



Neyse kutunun içinde bir sokak kedisi var…



Elinde pitbull cinsi köpeğiyle bir genç ve 4 arkadaşı geliyorlar…



Nedense Köpek, kediye saldırmıyor.



Köpekli genç bu duruma çok kızıyor.



Kediye önce kuvvetli bir tekme atıyor ancak kendisi de düşüyor…



Aynı genç kalkıyor ve yaralı kedinin kafasını eziyor…



Sonra bir arkadaşı kolundan çekerek oradan uzaklaştırıyor…



Şimdi çılgın düşünce ve yorumuma sıra geldi…



Eğer tek yetkili olsam; bir kere bu genci hemen psikiyatrik tedavi altına aldırırım… Çünkü cezai ehliyeti yoktur. Sonra en az 10 yıl hapis hem de hücre cezası veririm…



Hem o gence hiç acımam, hem de bu kararın doğruluğuna ve yerindeliğine inanarak veririm…



Başka söze gerek duymuyorum…



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/11 Ekim 2010