Le Monde gazetesinde çıkan Türkiye analizini önce yorumsuz paylaşıyorum…
Üçüncü Dünya Savaşı, Türkiye'den çıkabilir...
Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı. Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeye gidiyor. Cumhuriyet boyunca suren "kültürel bölünme" artık iyice keskinleşti.
Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısı önünde çıkaran, kadınları başı örtülü, erkekleri sokağa pijamayla da çıkabilen, erkek çocukları kahveye giden, kız çocukları tam bir baskı altında yaşayan, türkü ile arabesk arası bir müzikten hoşlanan, futbol izleyen, belki de hic kitap okumayan, hic dans etmeyen, hiç karı koca birlikte yemeğe gitmeyen, hiç tiyatro seyretmeyen, iyi eğitim alamayan, dini inançları kuvvetli, kalabalık bir kitle var.
Diğer yanda ise kız lisesi-Koleji yelpazesinde eğitim görmüş, en azından bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okuyan, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolasan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızlarının flörtüne göz yuman, kadınları modern görünümlü, şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada içki içebilen, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da, batı standartlarına yakın bir grup var.
Bu iki grubun yasam tarzı birbirinden kopuktur. Onları, Batı'daki sınıflar arasında ortak zevk alanları yaratan kilise müziği, dini resimler, İncil'in sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirici kültürel zeminleri yok. Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden çok farklı hatta birbirine düşmanca bakmaktadır.
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmıştır.
Simdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Oldukça kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artik.
İkinci grup ise azınlıktadır. Ve artık bir daha secim kazanma ihtimalleri yoktur. Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor.
Daha Batılı olan "ikinci grup", Batı'nın siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için git gide Batı'ya ve Batı'nın demokratik değerlerine düşman oluyor. Yasam tarzı olarak Batı'ya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Batı'nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği icin Batı'yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.
Bu kültürel parçalanmada "ordu" önemli bir role sahiptir. Eğer, birinci grubu desteklerse ve Batı'nın demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecektir. Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor. Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.
Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, Anadolu'da üretim yapıyor, "devletle" arası iyi olmadığı için malını dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor.
İkinci grup ise parasal olarak da kuvvetli değil artik. Mevcut iktidarın da baskısıyla giderek ekonomik kazanımlarını kaybediyor. Dış dünyayla iş yapan, dışarıdan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye'nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri… Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında. İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşindedir.
Cumhurbaşkanı seçimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini
açıkça ortaya koydu. Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor. Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor. Peki, darbe olursa ne olur? Yasam tarzı Batı'ya daha yakin olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Batı'nın desteğini kaybeder. Avrupa buna kesinlikle karşı çıkar. Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu
politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında. Ama Amerika'nın önünde de ciddi bir engel var. "Demokrasi getireceğim" diye Irak'ı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye'deki darbeyi" niye desteklediğini açıklayamaz. Ve Irak faciasından sonra ikinci bir "zorlamayı" gerçekleştirecek gücü yok. İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.
Silahını ve parasını Batı'dan alan bir ordu ve ülke, Batı'dan koptuğunda ne yapacak?
Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabını buldular. Türkiye'de darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karsılaşacak dünya. Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İran'la ortaklık kurmak isteyecek. Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak. Rusya'yla İran'ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiye'yi ayakta tutmaya yeter. Ama Rusya-Türkiye-İran bloğu dünyanın bütün dengelerini değiştirir. Ortadoğu'nun kontrolünü tümüyle ele geçirir. Avrupa'yı küçük kıtasına hapseder. Kafkasları, Afganistan'ı, Pakistan'ı kendi gücüne katar. Müslüman dünyayla yakın bir ilişki kurar. Petrol kaynaklarına egemen olur. Çin'le işbirliği yapabilir. Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'dan oluşan Batı"nın dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir bicimde azaltır. Yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir. Böylece, Türkiye'deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol acar. Eğer Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar. Asla böyle bir şey olmaz" diyebilirsiniz… Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin. Ama, ya olursa... Ki bana çok mümkün geliyor. O zaman ne yapacaksınız?
Bugün Türkiye'de kamplaşan ve bölünen insanların da...
Türkiye'yi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk
olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip
olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine "baş öğretmenlik"
yapmaya kalkan Avrupa'nın da...
Türkiye politikasında "ikili" oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerika'nın da...
Bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.
Türkiye'de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dunyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.
Hiç unutmayın ki ilk dünya savaşı tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı.
Yazı budur!
Yazıyı genel hatlarıyla ve bütünüyle ele aldığım zaman bugün yaşanan sancımızın nedenlerine aslında bir güzel tekrar ediyor.
Dışarıdan içeriye bakmak her zaman farklıdır. Eğer bu bakış; ideolojik ve duygusal değilse müthiş ipuçları verebilir.
Potansiyel çatışma alanları ise Kürt-Türk, Alevi-Sünni, belki de en zayıf olanı laik-anti-laik kesimlerdir… Nedeni ayrıca bir yazı konusudur. Ama kısaca şu kadarını söyleyebilirim ki laik kesim çok küçük ve kısıtlı bir kitledir.
Neyse yazıyı okuyan kendince hayırları ve evetleri olacaktır. Ama kimse bana Türkiye’de iç çatışma tehlikesi yoktur demesin, bu tespite hiç inanmam, hiç kâhile de almam…
Saygı ve sevgilerimle…
Ömer Özdamar/30 Aralık 2009/Burdur-Türkiye