İşin
doğrusu ‘’MİT Krizi’’, ‘’Dershanelerin Kapatılması Kararı’’, ‘’17 Aralık’’
krizlerinde hep kafam karıştı. Şimdiye kadar neyin, ne olduğunu hep anlamaya
çalıştım. Ve en sonunda kesin kanaatime ulaştım.
Nasıl
oldu, bu kanaat oluşumu?
Çok
şaşıracaksınız ama bir spor programında netleştim..
Evet,
yanlış okumadınız, Geçen Pazartesi (10 Kasım 2014) akşamı ‘Beyaz TV’de
yayınlanan ‘Derin Futbol’ programında kafamda puzzle şakkatak oturdu..
Olayın
kahramanları ise Nedim Şişko, Ahmet Çakar, İbrahim Hacıosmanoğlu, Aziz Yıldırım,
Ertem Şener ve Ersun Yanal..
Size
kısaca olayı nakledeyim..
1985-1986
sezonu olup Yeni Nazilli Spor kalecisi Nedim Şişko’ya çantacı tabir edilen
aracılar; Alanyaspor adına şike teklifinde bulunuyorlar. Bu teklif sırasında
Nazillispor oyuncusu Ersun Yanal da bulunuyor. Nedim Şişko kabul etmiyor, Ersun
Yanal’a çok kızıyor ve emniyete, yöneticilere şikayetçi oluyor..
Tabii
ki o dönemde, bu işlerin suç olmadığı için sonuç alınmıyor ve konu kapanıp
gidiyor.
Nedim
Şişko, 10 Kasım 2014 günü Beyaz TV’ye faks çekiyor, olayı anlatıyor ve ekranı
çıkmayı istiyor. Haliyle habercilik refleksiyle Ertem Şener hemen kabul ediyor
ve programa çıkarıyor.
Nedim
Şişko’nun oğlu halen Samanyolu TV’de çalışıyor ve Rasim Ozan Kütahyalı’ya
önceden hakaret dolu tweet atıyor..
Kanala
ta gece yarısı 01.30’da (11 Kasım 2014) Trabzonspor Başkanı telefonla
bağlanıyor, Ersun Yanal ile anlaşma yapılacağını söylüyor. Aynı zamanda Ersun
Yanal’ın milli takım ve Fenerbahçe takımını çalıştırdığını ancak böyle bir
yayın yapılmadığını ilave ediyor.
Yorumcu
Ahmet Çakar, Ersun Yanal ile anlaşılması durumuna çok şiddetli muhalefet ediyor
ve Trabzonspor’un şike iddiasının çökeceğini söylüyor.
Rasim
Ozan Kütahyalı, Ersun Yanal’ın milli takımdan kovulmasının sebebi olarak Hakan
Şükür’ün aday kadroya alınmamasını gösteriyor. Böylece paralel yapının etkin
olduğunu ifade ediyor. Hatta bu yüzden Aziz Yıldırım’ın, geçen sezon Ersun
Yanal’ı teknik direktör olarak kabul ettiğini ilave ediyor.
3
Temmuz şike sürecini film gibi gözümün önüne getiriyorum ve olayı usul usul
netleştiriyorum ve derin analizime başlıyorum..
1.
Paralel yapı, devlet içinde etkin olmaya çok ama çok önceden başlıyor ama AK
Parti’nin 12 yıllık iktidarı süresince zirve yapıyor.. Özellikle emniyette,
yargıda köşe başlarını kapıyor..
2.
AK Parti iktidarı süresince legal ya da gayri legal karşıt güçlerle büyük bir
mücadeleye giriyor. Elbette en büyük partneri ya da yardımcısı paralel yapı
oluyor. Hatta tabiri caizse tetikçisi oluyor.
3.
12 yıllık işbirliği ya da ortaklık bana göre ‘’Dershanelerin kapatılması
kararıyla’’ sona eriyor ve geri dönülemez ayrılık-kavga başlıyor.
4.
Şike soruşturmasının en büyük eksiği de burada kendini gösteriyor. Çünkü hedefe
sadece Aziz Yıldırım konuluyor.
Türk
futbolunda şike ve teşvik araştırılması, soruşturulması yerine Fenerbahçe ve
Aziz Yıldırım baş aktör yapılıyor.
Şike
ve teşvik suçu işleyen diğer şahıslar, takımlar ustaca soruşturmadan ayıklanıyor
ve sıyrılıyor..
Anımsadığım
kadarıyla Şubat-2011 ayında dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın,
dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a şike dosyasıyla ilgili ilk bilgileri
aktarıyor ve onay-kabul görüyor.
Şike
dosyasıyla ilgili deliller bana göre doğrudur ama diğerlerinin delilleri
dosyaya konulmuyor. Çünkü hedef Aziz Yıldırım.. Hedef asla Türk futbolunun
şikeden ve teşvikten TOPYEKÜN kurtulması değildir.
Toparlarsam;
dönemin Başbakanı Erdoğan işaret ediyor, yargı ve emniyette dominant olan paralel
gereğini yapıyor..
İktidarı
artık paylaşmam diyen AK Parti, tabire caizse kıçına tekme yiyen paralel yapı
vardır. Bu durum AK Parti lideri Erdoğan için büyük tehlikedir.
Emniyette
ve yargıda dominant olan paralel yapı; Başbakan Erdoğan’ı Silivri’ye göndermek
üzere düğmeye basar..
İlk
bombayı 17 Aralık 2013’te patlatır. O kadar kendine güveniyor ve emin duruyor
ki hemen 2.bombayı 25 Aralık 2013’te patlatır.
Durumu
kavrayan ve gücünün ne olduğunu iyi bilen, dönemin Başbakanı Erdoğan, karşı
hamle yapar ve toz duman olur paralelciler..
Ve
yine maalesef Ergenekon, Balyoz davalarında hiç suçu olmayan ya da uyduruk
delillerle bazı insanları dosya içine katarak güç gösterisi yapan paralel, aynı
zamanda kendi sonunu da hazırlar..
AK
Parti Lideri Erdoğan başta olmak üzere Bülent Arınç ve diğerleri ‘’hatamızdır,
gerçeği göremedik, bizi kandırdılar’’ savunması hiç de doğru değildir. Çünkü
bal gibi biliyorlardı, kullandılar ve bir kenara attılar..
Şike,
Ergenekon, Balyoz davaları üstüne şüphe ve şaibe çökünce ister istemez ‘17
Aralık’ soruşturması da doğru bile olsa artık kamuoyunda inandırıcılığını
yitirdi..
Velhasıl
ülkemiz 2002-2014 yılları arasında, böyle siyasi tahterevalli oynandı, birisi
düştü, oyun da bitti..
Benim
görüşüm böyledir..