Önce
şu sözü biraz araştırdım, aklım yatmadı ama yapılacak bir şey yoktur..
Nedir
o?
Hani
‘11 ayın sultanı Ramazan ayı hoş geldin’ denir ya.. Neden 12 ayın sultanı
denmez diye fikir yürüttüm..
Açıklama
ise aynen şöyledir:
Mübarek
Ramazan ayı Miladi Takvime göre geride kalan 11 aydan üstün ve ulvi olduğu
için, literatürde Ramazan ayına 11 ayın sultanı denmektedir.
Tamam,
bu faslı geçtik..
Sonra
eskiler aklıma geldi ve kısaca bu faslı da açalım..
Benim
yaşımda ve daha büyük olanlar bilirler.. Özellikle 1980 öncesi her yıl, Ramazan
ayında patırdı, kütürdü kopardı.. İşte yurdumuzun muhtelif yerlerinde açık olan
lokantalar taşlanırdı, işte oruç tutmayan kişiler şiddete maruz kalırdı, bir
sürü tatsız tuzsuz şeyler yaşanırdı..
Şahsen
çok sevinçliyim ve mutluyum. Çünkü 2013 yılında Türkiyemiz artık hem
demokratik, hem seküler, hem de Müslüman ülke olduğunu ve yeterli olgunluğa
eriştiğini tüm dünyaya göstermektedir.
Neyse
biz mübarek Ramazan ayının anısına biraz gülmece okuyalım:
Varan-1 Bunları
Ramazana Verin
Vaktiyle
adamın birisi her şeyin en güzelini bir yana ayırır, “Hanım bunu Ramazan'a
sakla” dermiş. Gel zaman git zaman Ramazan ayı gelmiş, güzel güzel yemekler
pişmeye, iftar sofraları dolup taşmaya başlamış.
Günlerden
bir gün kapıya bir dilenci gelmiş ve Allah için bir yardım istemiş.
Kadın:
“Adın
ne senin?” demiş.
“Ramazan”
“Ramazan
mı? Dur öyle ise...”
Evde
ne kadar ayrılmış güzel yiyecek, içecekler varsa kaplara doldurmuş.
“Al
git bunları, bizim bey sana saklıyordu” demiş.
Varan-2 Bizi
de yedirirsin!
Eskiden toplu ramazan yemeklerinde, iftar ziyaretlerinden artan yemekleri, yemek masasına hizmet eden çocuklar yermiş.. Yani artan yemekler onların hakkı imiş.
Bir iftar yemeğinde çorba içildikten sonra hoca cemaata:
- Çorbayı arttırmayın israf haramdır. Yemeği bitirmek sünnettir, der.
Eskiden toplu ramazan yemeklerinde, iftar ziyaretlerinden artan yemekleri, yemek masasına hizmet eden çocuklar yermiş.. Yani artan yemekler onların hakkı imiş.
Bir iftar yemeğinde çorba içildikten sonra hoca cemaata:
- Çorbayı arttırmayın israf haramdır. Yemeği bitirmek sünnettir, der.
Böylece
çorba tamamen biter.
Sıra
sebze yemeğine gelir, hoca yine :
-Arttırmayın
sünnettir” der yemek biter.
Sıra
pilava gelir, tatlıya gelir.
Hoca:
-Sünnettir,
diyerek, her şeyi cemaate yedirir ve hizmet yapan çocuklar aç kalırlar.
Yemekten sonra hocanın ellerini yıkaması için su döken çocuklarla hoca şakalaşmak ister:
Yemekten sonra hocanın ellerini yıkaması için su döken çocuklarla hoca şakalaşmak ister:
-Balam
sizin adınız ne, der.
Çocuklar:
-
Farz hoca efendi, derler.
Hoca:
-Balam hiç farzdan ad olur mu?” der.
-Balam hiç farzdan ad olur mu?” der.
Çocuklar
da:
-Olur
ya, sünnet diyelim de bizi de cemaate yediresin öyle mi?” derler…
Varan-3 Bizim
eve de buyursun!
Bir
zat Ramazan’da hiç evine gelmez, boyuna davetli davetsiz iftarlara gidermiş.
Bir akşam birisi evine gelerek:
-Bu
akşam sizin efendiyi filan yerde iftara davet ediyoruz, buyursunlar deyince..
Evin hanımı:
-Ramazan neredeyse bitecek, efendiyi gören yok. Siz görebilirseniz söyleyin. Bir gece de kendi evinde iftara buyursun!
Evin hanımı:
-Ramazan neredeyse bitecek, efendiyi gören yok. Siz görebilirseniz söyleyin. Bir gece de kendi evinde iftara buyursun!
Varan-4 Deniz
oruç bozar mı?
Birgün
Naim Hoca`ya sormuşlar;
-Denize
girersek orucumuz bozulur mu?´ diye.
Naim
Hoca şöyle cevap vermiş;
-
Ula uşahlar, Remazanda siz denize girersez orucuz bozulmaz. Amma deniz size
girerse orucuz bozilir. Ona göre...
Varan-5 Borcun
var mı?
Bir
ramazan günü III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa'nın konağında yapılan
sohbet esnasında Ragıp Paşa Şair Haşmet'e hitaben:
-
'Senin de borcun var mı Haşmet?' diye sorar ve ondan sonra şu cevabı alır:
-
Evet efendim, mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş...
Ragıp
Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarladı
sorusunu:
-
'Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı?'
Şair
Haşmet bu soruyu şöyle cevaplamış:
-
Paşam, oruç borcunu Allah sorar; sizin soracağınız kul borcudur.
Varan-6 Bu
mahalleden değiliz de...
Evvel
zaman içinde iki şair ve edip ahbap Mehmet Celâl ile Faik Esad, Beylerbeyi’nde
bir dostun iftar davetine icabet için yola koyulup karşıya geçiyorlar; fakat
vakti iyi hesap edememişlerdir ve iftara daha saatler vardır. Bunun üzerine iki
ahbap,
-
Camiye gidelim, vaaz dinleriz, vakit geçer, fikriyle Beylerbeyi Camii’ne girip
bir tarafa ilişiyorlar.
Vaiz kürsüye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savurup şimşekler çaktırmakta, "zebânileer, alevleer, katran kuyularıı” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir.
Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor.
Vaiz kürsüye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savurup şimşekler çaktırmakta, "zebânileer, alevleer, katran kuyularıı” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir.
Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor.
Ağlayanlardan biri, gözyaşlarını silerek Faik Esad’ın sırtına dokunuyor, kısık sesle,
-
Siz vaizi dinlemiyor musunuz? diye soruyor.
"Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet” diye cevap veriyor bizimki,
"Peki ne dediğini anlıyor musunuz?” "Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?”
"Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet” diye cevap veriyor bizimki,
"Peki ne dediğini anlıyor musunuz?” "Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?”
Adam
hayretle devam ediyor,
-
Yahu bizim ağlamaktan ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya uğruyor sizde ise
hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?
Şair
cevap veriyor:
- Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de!.
- Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de!.
Varan-7 Çömlek hesabı
Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca'nın yaramaz oğlu,muziplik olsun diye. Bir zaman sonra arkadaşları:
-Bugün Ramazan'ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca'ya. Hoca'da:
-Şimdi eve gider öğrenirim, der ve evinin yolunu tutar.
Çömleği boşaltır; bir sayar, iki, üç sayar... Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca.
- Arkadaşlar, bugün, Ramazan'ın kırkbeşi" der.
Hoca'nın bu cevabına gülüşür ve aralarından biri:
-Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan'ın kırkbeşi olur mu? diye itiraz eder.
Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca'nın yaramaz oğlu,muziplik olsun diye. Bir zaman sonra arkadaşları:
-Bugün Ramazan'ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca'ya. Hoca'da:
-Şimdi eve gider öğrenirim, der ve evinin yolunu tutar.
Çömleği boşaltır; bir sayar, iki, üç sayar... Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca.
- Arkadaşlar, bugün, Ramazan'ın kırkbeşi" der.
Hoca'nın bu cevabına gülüşür ve aralarından biri:
-Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan'ın kırkbeşi olur mu? diye itiraz eder.
Hoca,
biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle:
-Ben
yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan'ın
yüz yirmi beşi!"der.
Bu yazı daha önce kisi tarafından okundu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder