Beyin
hücrelerimizin en ücra köşesine kadar yerleşen algıyı söküp atmak o kadar kolay
değildir..
Neydi
o algı?
90
yıldır Kürt, Kürdistan gibi sözcükler ölüydü yani yoktu..
2013
yılında bize diyorlar ki öğrendiğiniz yalandı yani ölü değildi, yani geri dirildi..
Hadi
ya, olur mu öyle şey desek de bombardıman devam ediyor..
Türkiye
Kürdistan’ı diye bir yer varmış ve Sayın Abdullah Öcalan da Kürtlerin
lideriymiş..
Bu
nesil, bu hayatta, bu algıyı asla kabul etmez..
30-40
yıl geçer ve yeni bir nesil gelirse; ancak o zaman bu ölüyü, diri olarak kabul
edebilir..
Ayrıca
Kürtlerin aktörleri belli de Türklerin aktörleri kimlerdir?
Hani
diyoruz ya, İmralı, BDP, Kandil, KCK, Kürt Diasporası karşısında sadece Erdoğan,
Fetullah Gülen gibi aktörler mi var? Yoksa ilaveten başka aktörler var mı?
Bence daha başka çok aktör vardır.
30
yıldır savaşın içinde yer alan şehitler ve gaziler baş aktördür, bunların
aileleri ne der, nasıl der ve kime ne der, bilemem..
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ‘Türk Milleti’ ne der, onu hiç bilemem..
Türk
Milleti deyince kim bunlar?
Hani
hem Müslüman hem de Türk Milliyetçisi olanlar ne der?
Hani
hem Müslüman hem de Karadeniz’de yaşayanlar ne der?
Hani
hem Müslüman hem İç Anadolu’da yaşayan Sünniler ne der?
Hani
Aleviler ne der?
Hani
Ege’de yaşayan efeler ne der?
Hani
Trakya’da yaşayan Rumeliler ne der?
Ölüyü
diriltmek olanaksız ise bu mesele de o kadar olanaksızdır bence..
İşte
yol haritası, işte müzakereler falan derken daha can yakıcı maddeler gündeme gelince
homurdanma çok yüksek çıkar. İmralı’ya televizyon vermeden bir şey çıkmaz ama
Hakkari giderse cıngar çıkar..
5-10
milyon Kürt’ün, 40-50 milyon Türk’ü yok sayması anlamına gelecek her adım
reaksiyon doğurur..
Bunun
Türkçesi nedir?
Hakkari’ye
hükmedemeyen Türkler, Kürtlere de İstanbul’u mesken ettirmez..
Sadece
kültürel haklar verilsin diye başlayan süreç önce özerklik sonra bağımsızlık
yolunda akar gider..
Örneğin
Irak’ta ne oldu? Erbil civarında yoğunlaşan Kürtler önce özerklik sonra
bağımsızlık yolunda hızla ilerlemektedir. Erbil’in başkent Bağdat’la bağı
kopmuştur artık.
Aynı
şekilde örneğin yönetim, eğitim-öğretim dili Kürtçe olan Mardin, Şırnak,
Hakkari gibi illerin başkent Ankara’yla bağı eninde sonunda kopar.. Aynı
zamanda Ankara’daki Kürtlerin de bağı kopar..
Bence
gelecek nesillere sorunsuz ve iyi bir ülkeyi miras bırakmak istiyorsanız; görüşme
müzakeresini al-ver yani kopma yönünde yürütün derim..
Madem
savaş bitecek, madem barış gelecek, pürüz kalmasın, iş kökünden çözülsün.. Kazan-kazan
modeliyle herkes yerini bulsun.. Atalarımız Balkanları vermiş, Kuzey Afrika’yı
vermiş, Arabistan’ı vermiş, ha biz de Kürtlerin yoğun yaşadığı Güneydoğu
Anadolu’yu verelim ve bu iş bir daha hiç açılmamak üzere kapansın..
Çoklarınız
bu yazıyı okuyunca şok olacaksınız ve hakaretlerle mırıldanacaksınız.. Yaşamın geleceğini ancak cesur ve çılgın
insanlar kurgular, aksine sıradan insanlar dünü ve bugünü söyler, konuşur ve
oyalanır..
İsterseniz
konumuzla ilintili ve çok bilinen bir hikayeyle tamamlayalım..
Zamanın
birinde bir köylü ile yılan arkadaş, dost olurlar. Köylü yılana her gün süt
götürmekte yılan ise ona hergün bir altın vermektedir. Onlarınki
karşılıklı menfaat dostluğu ama olsun her ikiside karşılıklı birşeyler alıp
veriyorlar yani birbirleninin hayatını kolaylaştırıyorlar. Paylaşımda
bulunuyorlar. Bu karşılıklı alışveriş uzunca bir süre devam ediyor.Köylü bir
gün hastalanıyor her gün götürdüğü sütü görüyemeyecek yılana, çağırıyor oğlunu
yanına, bak oğlum bizim bahçenin yanındaki dut ağacının dibinde her gün bir
yılan gelir, benim götürdüğüm sütü alır ve yerine bir altın bırakır.Ben bugün
hastayım ve bu sütü sen götür ve yılanın verdiği altını getir der.
Oğlu
babasının bahsettiği yere gider, sütü bırakır, ancak babasınada kızar çünkü
babası o altını almak için hergün yılanı ziyaret etmekte ve süt götürmektedir
her gün gitmekle olur mu? Kim taşıyacak hergün sütü öldür şu yılanı al altının
tümünü der.
Sütü babasının dediği yere bıraktıktan sonra altını vermeye gelen yılana baltayla saldırır yılan kendini kurtarmak isterken aldığı balta darbesiyle kuyruğu kopar ve yılan can acısıyla oğlana saldırır ve onu sokarak öldürür.
Köylü bekliyor ki oğlu gelsin hemde altını getirsin ancak gelen yok, giden yok, oğlunun gelmediğini gören köylü hasta haliyle hemen bahçeye koşar. Birde ne görsün oğlu ölmüş, yılan acıyla ortalıkta kıvranmakta kuyruğunun yarısı yok vaziyette..
Sütü babasının dediği yere bıraktıktan sonra altını vermeye gelen yılana baltayla saldırır yılan kendini kurtarmak isterken aldığı balta darbesiyle kuyruğu kopar ve yılan can acısıyla oğlana saldırır ve onu sokarak öldürür.
Köylü bekliyor ki oğlu gelsin hemde altını getirsin ancak gelen yok, giden yok, oğlunun gelmediğini gören köylü hasta haliyle hemen bahçeye koşar. Birde ne görsün oğlu ölmüş, yılan acıyla ortalıkta kıvranmakta kuyruğunun yarısı yok vaziyette..
Her
ikiside üzgündür köylüde evlat acısı yılanda kuyruk acısı.. Ancak zaman geçer
birbirlerine yeniden ihtiyaçları olduklarını anlarlar. Çünkü yılan aç kalır,
köylüde altınsız. Tekrar bir araya gelirler ve derler ki yine eskisi gibi dost
olalım.
Köylü
derki sen yine hergün altını ver, ben yine sütünü getireyim hergün.. Yılan
kabul eder. Ne yapsın her ikisininde rızkı kesilmiştir. Mecbur yeniden dost
olmayı deneyecekler. Köylü yine herzamanki gibi sütü götürür, yılanın verdiği
altını alır.Bir kaç gün bu durum devam eder ama bir tuhaflık vardır.Her ikiside
kendini kötü hissetmektedir. Çünkü köylü her gittiğinde yılanı görünce
evladının acısını hisseder yılan ise köylüyü gördüğünde kopan kuyruğunun
acısını. Köylü bakar ki bu durumu devam ettiremeyecek. Evlat acısı zordur.. Yılana
döner: Kusura bakma! Bende evlat acısı, sende kuyruk acısı varken biz asla dost
olamayız.
Bu yazı daha önce kisi tarafından okundu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder