22 Şubat 2013 Cuma

Bucak Belediyesine Park Yeri Sorusu..


Bucak İlçesi ana caddesi üzerinde park yerleri bölünmüş çizgilerle belirlenlenmiştir. İlk başlarda görevli zabıtalarca park yeri ücreti tahsil edilirken son 5-6 aydır bu uygulamadan da vazgeçilmiştir. O zamandan beri uygulama ise her vatandaş özel aracıyla boş bulduğu park yerini kullanmaktadır.

Yaklaşık 1 ay önce ilginç bir gelişme yaşandı.

Nedir o gelişme?

Ziraat Bankası Bucak Şubesi önüne yakın bir park alanı zincirlerle çevrilmiş ve kırmızı zemin üzerine beyaz yazıyla ‘’resmi araçlara aittir’’ levhası dikilmiştir. Ancak 06 plakalı sivil bir aracın sürekli park ettiğini ve o araca tahsis edildiğini gördüm.

Bugün (22 Şubat 2013 günü, saat 16.45 civarı) hava yağmurluydu ve zincirle çevrili o park yeri boştu. Girdim, park ettim, hemen banka güvenlik görevlisi ‘’aracı park edemeyeceğimi’’ söyledi. Ben de ‘’hani burası boş, araç yok, park etmemde ne mahsur var’’ dediysem de aracı başka yere almak zorunda kaldım.

Tabii ki yağmur falan dinlemedim, hemen fotoğrafladım ve bazı sorularla kamuoyunun bilgisine sunma gereği duydum. Şimdi muhalif bir vatandaş olarak sormam gereken sorular şunlardır:

-Ziraat Bankası resmi kurum mudur? Eğer resmi kurumsa hemen yakınındaki TEB ne olacak o zaman? TEB gayriresmi kurum mu olacak mesela?

-Resmi araç olarak sivil plakalı aracın park yerinde olması ve o aracın da banka müdürüne ait olması resmiyet kazandırır mı? Kazandırırsa TEB Müdürü ne olacak?

-Vatandaşın ortak kullanım alanı olan araç park yerinin bankaca zincirle çevrilmesine Bucak Belediyesi mi izin verdi? Verdiyse; eşitlik ilkesi gereği o cadde üzerinde bulunan diğer özel ve tüzel kuruluşlara, esnaflara da izin verecek mi?

-Bucak Belediyesi ana cadde üzerinde ücretli araç park yeri uygulamasını son verdiyse; o levhalar niye hala duruyor o zaman?

Umarım ve dilerim, bu yazı üzerine Belediye Başkanımız Sayın Ramazan Ayaz doyurucu bilgileri kamuoyuna verecektir.

20 Şubat 2013 Çarşamba

İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu iş yeri sahiplerini yakacak..


Bugün market sahibi arkadaşım olayı/durumu anlatınca ve ilçemde yeni açılan ‘iş güvenliği ve sağlığı’ tabelası yazan firmaları görünce, durumun vahametini yeni çözdüm..

Hemen araştırmaya giriştim. Bir kere bu kanun ne zaman çıkmış, ona bakalım mı?

30 Haziran 2012 Tarihli Resmi Gazete'de "Yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu" yayınlanarak yürürlüğe girmiş.. Yani geçmiş olsun artık! Olay bitmiş, geri dönüş kalmamış..

İş yeri sahibiyseniz ve en az 1 işçi çalıştırıyorsanız hemen ne yapmanız gerektiğini yazayım..

30 Aralık 2012 ayı içinde iş yerinizin tehlike sınıfını belirleyeceksiniz. ‘’Çok tehlikeli, tehlikeli, az tehlikeli’’ olarak 3 ayrı kategoriden birini seçeceksiniz..

Ocak-2013 ayı içinde 1 işçi çalıştıran iş yeri sahibi işveren risk değerlendirmesi yapıyor. Risk değerlendirmesi kapsamında işyerinizde bulunan muhtemel tehlike ve riskleri analiz etmeniz ve bunu bir rapora bağlamanız gerekiyor. Örneğin Burdur ili Bucak ilçesi ‘Küçük Sanayi Sitesi’nde, az tehlikeli kategorsinde ve bir çırak çalışanı olan kaportacı bir esnafsanız; bu risk değerlendirme raporunu kendiniz de hazırlayabiliyorsunuz ya da hazırlatıyorsunuz.

Bunu yapmadıysanız; geçmiş olsun, işverene yani esnafa  3.000 TL para cezası var, üstüne üstlük geçen her ay için 4.500 TL para cezası yazılmaya devam ediyor.. Vay anam vay!

Durun hele, daha başka neler var neler.. Örneğin, sadece bir işçi çalıştıran bakkal dükkânınız var ise Ocak-2013 ayı sonuna kadar acil durum, yangınla mücadele ve ilk yardım planlarını yapmanız gerekiyor. Bunu yapmadıysanız 1.000 TL para cezasını daha ekleyiniz.. İşveren hazırladığı bu planı işçisine okutup, imzalatacak ve dosyasına koyacaktır.

1 ile 10 işçiye sahip işyerlerinde doktor ve iş güvenliği uzmanı bulundurma ya da hizmeti alma zorunluluğu Temmuz-2014 ayında başlayacaktır.

Diğer çok işçili ve büyük hacimli işyerlerinin durumlarını saymıyorum, çünkü onların bir şekilde konuya haberdar oldukları kanaatindeyim.. Benim derdim ve bilgilendirmek istediğim kesim küçük işletmeler, esnaflar, küçük dükkanlar ve sahipleridir..

Sizlere yararlı olacak bilgilerin linkleri:



 

19 Şubat 2013 Salı

CHP Fiyaskosu...


Şu söze bir bakın, bir okuyun, sonra konuşalım..

‘’CHP'li olmadığını, sadece Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili seçildiğini..’’

Kim kuruyor bu çarpıcı cümleyi?

CHP İstanbul milletvekili Faik Tunay..

‘Aileden ANAP’lı ve Özal hayranı’ olduğunu kimlik bilgilerine ilave etmeyi unutmuyor Sayın Faik Tunay Bey..

Yaşım 51 oldu, son 30 yıldır siyaseti izlerim, özellikle son 6 yıldır aktif siyasetin içindeyim ancak böyle bir siyasi fiyaskoya hiç rastlamadım, şaşkınlıktan neredeyse küçük dilimi yutacağım..

Şöyle düşünelim mi sevgili okuyucular?

MHP içinde TKP’li ya da Sosyalist biri olabilir mi?

Mümkünatı yoktur, asla olmaz, olamaz..  Çünkü siyasetin doğal akışına aykırıdır. Parti, dernek ya da STK değil ki her görüşten insanlar bir araya gelsin.. Hoş dernekler bile görüşlerine göre ayrılıyor, işte MUSİAD, işte TUSİAD gibi.. İşte KESK, işte DİSK, işte Sağlık-Sen, işte Eğitim-Bir-Sen, İşte Türk Eğitim Sen, gibi..

AKP içinde radikal bir solcu barınabilir mi? Hadi radikalinden geçtik; Liberalizm’e evrilmeyen bir solcu (Ertuğrul Günay gibi) AKP’ye dahil olabilir mi? Olanaksızdır, kapısından içeri almazlar..

CHP Tunceli Milletvekili Sayın Hüseyin Aygün’ün ‘CHP’li görüşte değilim, ben sosyalistim ama milletvekili olmayı kabul ettim’’ ifadesinin bile idare edebilir yanı vardır..

Nasıl?

Hüseyin Aygün, sol tandemdimli ve sol blokta yer alıyor ama sosyal demokrat olduğunu her fırsatta deklare eden CHP’den milletvekili seçilmesi makul ve mantıklı duruyor. Sayın Hüseyin Aygün, ‘’ben sağcıyım, ben Özal hayranıyım, ben CHP’li değilim’’ diyenden bin kat daha hayırlı oluyor..

CHP çıplak hem de çırılçıplak kalmış.. Çünkü onu tarif eden fikir ve düşünce elbiselerini çıkarmış ve her şeyi, herkesi kabul eden derneğe dönüşmüştür...

CHP’nin düştüğü bu kimlik bunalımı; eninde sonunda intiharına neden olacaktır. Uzun süredir şu görüşümü dillendiyorum..

Nedir o fikir?

Yol yakınken, hemen siyasi kurtuluş manevrası yapması gerekiyor..

Evrensel sosyal demokrasiyi benimsenmeli ve parti programına yazılmalı, işte ‘’Yeni Sosyal Demokrat yol Partisi’’ gibi isimle (daha başka isimler bulunabilir) siyaset sahnesinde yerini almalı, muhafazakar-Liberal sağcı iktidarın karşısına çıkabilmeli.. Başka türlü bu sıkıştırılan cendereden asla çıkış yoktur..

Bunu yaparsa; hem CHP’nin tarihine iyilik yapılır, hem de Mustafa Kemal’in liderliği ve saygınlığı daha fazla erozyana uğratılmaz..

18 Şubat 2013 Pazartesi

Astsubaylar eylemlerini renklendiriyor..


Yaklaşık 1 yıldır TEMAD (Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) Başkanı Sayın Ahmet Keser liderliğinde ASTSUBAYLAR’ın haklı taleplerini her platformda dillendirdi, dillendiriyor, dillendirecek..

Astsubaylar, yaklaşık 10 ay önce de 3 gün boyunca yemekhaneye gitmeme eylemi yapmışlardı.

Peki, bu hafta hangi renkli eyleme geçtiler?

Muvazzaf ve emekli 200 bin astsubay, 13 Şubat 2012 gününden itibaren kendilerine uygulanan mobinge ve ekonomik ayrımcılığa 'dur' demek için 15 gün boyunca orduevlerine, kamplara, kantinlere kısaca hiçbir sosyal tesise gitmeme kararı aldılar. Son 2.5 ayda 8 arkadaşlarının intihar ettiğine dikkat çekilen eylemde, astsubayların yaşadığı psikolojik ve maddi baskıları anlatılıyor.

İyi de astsubayların talepleri neymiş?

- Subaylara verilen makam, görev, komutanlık, komutanlık kursu, kadrosuzluk, silahlı kuvvetler tazminatlarının kendilerine de verilmesi ve bu tazminatların emeklilikte de devam etmesi.

- İntibak yasasının astsubaylar için de çıkartılması

- Astsubayların evlilik ve diğer izinlerde TSK'daki diğer personelle eşit olması

- Astsubay emeklileri için sicil affı çıkarılması.

- Askeri Disiplin Mahkemeleri Kanunu'nun yeniden gözden geçirilmesi..

 Konuyu okumuştum, bugün de (18 Şubat 2012) CNN Türk televizyon kanalında Cüneyt Özdemir’in konuğu TEMAD Başkanı Sayın Ahmet Keser olunca, daldık mevzuuya..

Yukarıdaki ifadeleri tekrar eden Sayın Ahmet Keser’e program sunucusu Cüneyt Özdemir ‘’sizi Nisan-2012 ayında konuk etmiştik, ogünden bugüne hiç olumlu gelişme olmadı mı?’’ sorusuna çok çarpıcı yanıt duydum:

‘’Olumlu gelişme olmadığı gibi ucube yeni disiplin kanunu gibi olumsuz gelişme yaşandı..’’

‘’Bu geçen 10 ay zarfında üstüne üstlük Genelkurmay’dan muhtıra yedik, mahkemeye verildik.. Gerçi muhtıra geri çekildi, ertelenmeyen hapis cezası istemiyle açılan dava da savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla bitti..’’

‘’Bakanlıktan verilmiş sözler vardır ama somut hiçbir gelişme yoktur..’’

Sayın Cüneyt Özdemir programını ‘Astsubayların istedikleri hakları alması temennisiyle’ kapattı..

Gelelim benim yorum ve düşünceme:

Genelkurmay Başkanlığı bence hala zamanın ruhunu okuyamıyor ve bu çıkmaz noktada kalmaya ısrar ediyor. Bu ordunun belkemiği olan bu astsubay feryadıyla bir gram ileri gidemeyeceği apaçık ortadadır.. Hele bu haykırışı yok sayma, kör-sağır rolüne yatma, tam bir yönetimsizliğin göstergesidir. Yaşanan onca olaydan sonra ne Genelkurmay, ne de hükümet astsubayların tavrından bir gram ders çıkarmışa benzemiyor..

Umarım ve dilerim; astsubayların haklı ve gerçekçi çığlıklarını hükümet kanadı duyar ve gereğini yapar..

13 Şubat 2013 Çarşamba

Zorunlu Trafik Sigortasını mutlaka yaptırın..


Aman ha, aman dikkat!

13.10.1983 tarih 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KYTK) gereği motorlu araç sahibi herkes aracı için her yıl Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi düzenlemek zorundadır.

Bildiğiniz gibi bu poliçenin yaptırılmaması durumunda araç bağlanır ve trafik cezası kesilir.

Bence burası hiç önemli değildir. Poliçenin asıl önemi kaza vukuunda araç sahibi ve kusurlu sürücüsünü yüz binlerce TL tazminat külfetinden korumasıyla ortaya çıkıyor.

Nasıl mı?

Allah göstermesin ama trafik kazalarında her yıl kaybettiğimiz insan sayısının 10 yılda ortalama bir ilçe hatta bir ilimizin nüfusuna denk düştüğü gerçeği ortadadır. Örneğin içinde Ahmet, Mehmet, Hasan olan 3 kişi binmiş özel araçla Bucak’tan yola çıksın; derken yolda Hüseyin’e çarpsın, şarampola yuvarlansın.. Çarpılan evli Hüseyin ölsün, araç içinde bekar olan Mehmet ağır yaralansın diyelim..

Sigorta şirketlerinin, SGK’yla anlaşması gereği trafik kazası yaralılarının tedavi giderleri karşılanmaktadır.

Ölen Hüseyin’in eş ve çoçukları araç zorunlu sigorta poliçesi düzenleyen şirketten hemen ‘’destekten yoksunluk tazminatı‘’ isterler ve hemen ödenir.. Bu tazminat miktarı 1.3.2010 tarihi itibarıyla kişi başına 175.000 TL’ye yükseltilmiştir. Muhtemelen 2013 yılı için 250 bin TL’dir.

Yaralanan Mehmet ise tedavisi sonrası sakat kaldıysa; aynı sigorta şirketinden hemen ‘’destekten yoksunluk tazminatı’’ ister, maluliyet oranında yapılacak hesaplamalarla o yıla ait belirlenen tazminatı hemen ödenir. Bunlara ilaveten hem Mehmet hem de Hüseyin’in yakınları mahkemeye manevi tazminat davası da dava açabilir.. Mahkemenin takdir edeceği manevi tazminatı sigorta ödemez.

En önemlisi bu tazminatı isteme hakkınız geriye dönük 10 yıla kadar uzanmasıdır. Yani 2003 yılında benzer bir durum/kaza yaşadıysanız, destekten yoksunluk tazminatını 2013 yılında bile istenebilir ve 2003 yılının tazminat miktarı ödenir.

Peki, bu tazminat miktarı 2013 yılı için azami ya da tavan 250 bin TL ise kimin ne kadar alacağı, neye göre belirlenir?

Sigortadan alınacak tazminat kazada hayatını kaybeden kişinin geliri, eğitimi, bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı gibi kriterlere göre belirlenir.

Soru şudur: İyi de araç sahibi zorunlu trafik sigortası yaptırmamışsa ve bu kaza olmuşsa; ne olacak? Yaralı ve ölen kişiler ‘’destekten yoksunluk tazminatı’’ isteyebilirler mi? İsterlerse, kimden?

Evet, isterler.

Kimden?

Garanti Fonu olarak bilinen ve 14.6.2007 tarih, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ile Güvence Hesabı adını alan bu kurumdan.. Ancak Güvence Hesabı, yaptığı ödemeyi poliçe yaptırmayan araç sahibi veya sürücüye rücu ederek talep eder.

Kaza yapan araç çalıntı veya poliçeyi düzenleyen sigorta şirketi iflas etmişse; yine ‘’Garanti Fonu’’ devreye girer ve ‘destekten yoksunluk tazminatı’ öder..

Başka ne zaman Garanti Fonu devreye girer?

Diyelim ki bir araç size çarptı ve kaçtı. Plakası okunmadı ve araç bulunamadı. Kaza sonrası tedavi gördünüz ve sakat kaldıysanız; yine ‘’Garanti Fonu’’ maluliyet tazminatı ödemekle yükümlüdür.

Peki, sürücünün kusurlu olması ve ölmesi halinde tazminat isteme hakkı var mıdır?

Okuduğum kadarıyla son Yargıtay kararı kusurlu da olsa tazminat hakkı vardır.

Niye bu konuyu yazdım?

 

Geçen gün TV’de sigorta programını izledim. Bu konuyu bilmeyen binlerce vatandaşımızın olduğunu düşünerek; bilgilendirme yapayım, belki birisine faydam olur diye bu yazıyı kaleme aldım.. Daha ayrıntılı bilgileri hukukçularınızdan ve sigorta şirketinizden alabilirsiniz..