17 Aralık ‘büyük yolsuzluk ve rüşvet depremi’ üzerinden
yaklaşık 25 gün geçti..
Sıra geldi hasar tespitine..
Valla mealen yıkım, kayıp, yaralı var ama herkes ‘ayaktayız,
bir şey yok’ nidalarını gökyüzüne fırlatıyor..
Neyse biz işin aslına gelelim..
İstifalar, bağrışlar, çağrışlar arasında geçen 25 gün
sonra bugün akılda kalan neler var?
O da görecelidir, ona, buna, sana göre değişkenlik
gösteriyor. Kimisi illa ayakkabı kutusu diyor, kimisi illa ‘paralel devleti’
işaret ediyor, kimisi de ‘savcıya gitmeyenleri’ haykırıyor..
Başbakan Erdoğan, Malezya gezisinde bir soru üzerine en
doğru tespiti yaptı ve ifadesi aynen şöyledir:
‘Dostmodern Darbe!’ ya da bir rivayete göre ‘Ghostmodern
Darbe’ yani hayalet darbe..
Bu cümleciğin anlamı ise ne kadar hazırlıksız
yakalandığının belirleyici bir dışavurumudur..
Hemen siyasi hasar tespiti yaparsak; bence iktidar bile
gidebilirdi ama son darbeyi vurmak istemiyor..
Kim?
O tarif edilemeyen ya da tarifinde zorluk duyulan gizemli
güç..
Gizemli gücü beki yazı sonlarına doğru açabiliriz..
Peki, iktidar nasıl düşerdi?
İstifa etmeyi bekleyen en az 40 AK Parti Milletvekili
olduğu kanısındayım. Patır patır istifalarını sunarsa, bir anda 275’e düşer ve
iktidar çoğunluğunu kaybeder.
Peki, o gizemli güç neyi bekliyor?
Bence hala ikame edecek yani yerine koyacak siyasi bir
iktidar alternatifi yaratamadı. Yerel seçimlere kadar bekleyecek, Cumhurbaşkanlığı
seçiminde çifte sandık konması için her türlü aksiyonu ortaya koyacaktır.
Gelelim somut siyasi hasara.. Bir kere yüzde 10’luk oy
gitti..
Geçmiş olsun artık..
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu nedeniyle güven kaybına
uğrayan yüzer-gezer seçmen kitlesinin önemli bölümü AK Parti’den kaçtı..
Tahminim odur ki, yerel seçimlerde AK Parti oyları
yüzde 40 bandına demir atacaktır.
Esas ve bomba soru şudur:
Bu siyasi hasarla Başbakan Erdoğan, Ağustos-2014 ayında
nasıl davranacak, ne karar verecek ve AK Parti’yi geleceğe kimin liderliği
taşıyacak?
Çok zor sorular, ancak gördüğüm kadarıyla, herkes hesap
kitap yapıyor ve risksiz kendi pozisyonu belirliyor..
Türkiye ajandasında Kürtler bayağı alt sıraya düştü. Kandil,
İmralı 30 Mart sonrası nasıl bir tutum takınacaklar? Valla kimse bilemiyor..
Ehee AK Parti’yi ne gezi eylemleri, ne PKK eylemleri,
ne de derin devlet adı altında yapılan eylemler ve söylemler dize getiremedi..
İşte bu gizemli güç, 17 Aralık günü düğmeye bastı. Başbakan
Erdoğan, ‘sen de mi Brütüs’ dedi ve şaşkınlığı iliklerine kadar hissetti..
Tek adam figürünü yansıtan ve neredeyse dünyaya biçim
vermeye yeltenen liderin en korktuğu hamle nedir?
Tartışmasız lideri olduğu AK Parti ve özenle
yerleştirdiği bürokrasi içinden gelmesine inancıdır..
Yandı ki ne yandı!
Neden?
Yargısı, emniyeti, diğer sivil devlet bürokrasisi, AK
Parti karşısında örgütlenmiş korkusudur.. Çünkü elin kolun budanmış oluyor,
hareket etme alanın çok daralıyor. Herkese boyun eğdirirken, bir anda kendisi boyun
eğmek zorunda kalıyor. Uzlaşma sözcüğünü siyasi lügat kitabında hiç yazmayan ve
hiç kullanmayan bir lider için çare nedir?
İlla da savaşacaktır ve kaybetme pahasına sonuna kadar
ipleri elinde tutmaya çalışacaktır.
Tarafları saymaya çalışalım.. Yani kim kiminle yan yana
duruyor?
İçeride AK Parti, Kürtler, MİT, TSK, MUSİAD bir tarafta
dururken cemaat, CHP, MHP, ulusalcılar, TUSİAD karşı cephede yer alıyor..
Dışarıda AK Parti yanında duranlar; Irak Kürt Yönetimi,
Suudiler yani Sünni cephe..
Karsında ise İsrail, Neo-concu ABD’liler, İran, Irak Merkezi
Yönetimi, AB lokomotifi Almanya..
Ortada duranlar; İngiltere, Fransa, Rusya, Çin..
Aslında Başbakan Erdoğan için tek çaresi vardı ancak opsiyonu
hiç kullanmadı ve kullanmayacağı aşikardır.
Hani iddia ettiği gibi demokrasi dışı güçle nasıl
mücadele edilir?
Demokrasi içi siyasi araçlarla ve temsilcileriyle..
Kim bunlar?
İşte siyasi partiler ve temsilcileriyle..
Ama ana muhalefet partisi genel başkanına ‘genel müdür’
dersen, TBMM’de temsil eden diğer siyasi partiye demediğini bırakmazsan,
yapacak bir şey yoktur ve iktidar partisi lideri için o kapı kapalıdır.
Oysa milleti temsil eden siyasi partilerdir ve
demokrasi dışı güçlerle ancak siyasi partiler uzlaşarak yenebilirler..
Ama milletin tek temsilci benim diye ortaya çıkarsan
milleti temsil eden diğerleri yanında hiç durmaz..
12 Eylül 1980 öncesi AP Lideri Demirel ile CHP Lideri
Rahmetli Bülent Ecevit uzlaşabilselerdi, asla askeri müdahale olmazdı,
olamazdı..
Neyse çok uzun ve etraflıca bir yazı oldu, artık
kestim..
Bu yazı daha önce kisi tarafından okundu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder