31 Ekim 2012 Çarşamba

Çift başlı canavar ve Başbakan Erdoğan..


Aklıma geldi işte.. Çok eskilerden çizgi filmlerde, hatta tarihi filmlerlerde çok kullanılan bir figürdür.. Evet, ‘çift başlı canavar’ çok korkutucu, çok ürkütücü olsa da kahramanımız; önce sağ başını sonra diğer başını uçurur ve canavara karşı zaferini kazanır..

 

Ne diyor, Sayın Başbakan Erdoğan?

 

Benim o barikatların kaldırılmasıyla ilgili bir talimatımın olmadığı doğrudur. Sayın Cumhurbaşkanı sayın valime böyle bir talimat verdi mi bilmiyorum. Ben sayın cumhurbaşkanının böyle bir talimat verdiğini de sanmıyorum. Çünkü bu ülkeyi bugüne kadar çift başlı bir sistemle yönetmiyoruz.

 

Çift başlı çok tehlikelidir ve herkesi korkutur.. Özellikle iktidarın bir (1) numarasını..

 

Sayın Cumhurbaşkanı ne yanıt veriyor bu çift başlılık vakasına?

 

‘’Yanlış anlamalara gerek olmadığını, herkesin gayet dikkatli bir şekilde ne konuşulduğuna bakması gerektiğini, önce tabii Cumhurbaşkanı olarak Cumhuriyet Bayramı'nın bütün ülkede nezih bir şekilde kutlanmasıyla ilgili yetkililerin dikkatini çekmemden daha doğal bir şey olmaz. Ayrıca çift başlılık gibi bir şey de olmaz. Memleket idaresinde, ülke idaresinde çift başlılık doğru da değildir. Böyle bir şey zaten söz konusu da değildir.

Anayasamız, mevcut kanunlarımız hepimizin yetki ve görevlerini, sorumluluklarını zaten açıkça belirtmiştir. Bu bakımdan hepimizin yanlış anlamalara fırsat vermemesi gerektiği kanaatindeyim.''

 

Meşhur barikat kaldırma olayında hala muamma çözülemedi.. Sayın Cumhurbaşkanı talimat vermemiş, Sayın Başbakan vermemiş ise durum daha vahim hale geliyor..

 

Çünkü çift başlıklı sistem değil 3 hatta 4 başlıklı sisteme doğru gidişat vardır..

 

Nasıl?

 

Demokratik- hukuk devletinin 1 ve 2 numaralarının haberleri olmadan barikat kaldırılmasına kim karar verdi acaba? Gizli başka bir baş daha mı vardır?

 

Acaba devletin 1 ve 2 numarasına sorulmadan İçişleri Bakanı mı karar verdi, yoksa yasak kararını alan Ankara Valisi mi, yoksa başka bir yetkili mi?

 

Kimdir bu güçlü baş?

 

Şahsen bende çok merak ettim şimdi..

 

Velhasıl çift başlı canavar ne kadar korkutucu ise çift başlı sistem de o derece korkutucudur…

27 Ekim 2012 Cumartesi

AK Parti gereksiz yere çuvalladı..


‘Konu nedir’ derseniz; çok tartışılan ‘29 Ekim yürüyüşü ve yasaklanması’ meselesi olup AK Parti iktidarı için çok gereksiz bir çuvallanmadır..

 

Neden?

 

Yahu nedeni var mı? Kim nerede yürürse yürüsün, demokrasi içinde 29 Ekim yürüyüşünü yasaklamak neye ve kime hizmet eder?

 

Bence ikitdara hiç hizmet etmez.. Tam aksine içeride ve dışarıda AK Parti üzerinde kuşku bulutları oluşturur..

 

Sonra insanlar, STK’lar, Siyasi Partiler Cumhuriyet Bayramı için yürüyüş yapmak istiyorlarsa; bunun yasaklanmasının makul bir açıklaması olamaz..

 

Yok, ‘istihbarat alınmış’ diye gerekçe gösterilmesi çok daha vahimdir.. Çünkü vatandaşın demokratik bir refleksi olan yürüyüş için her türlü güvenliğini sağlamak iktidarın temel görevidir..

 

Elinde bayrakla ‘Cumhuriyet Bayramı’nın 89 ncu yıldönümünü bu şekilde kutlayan insanları ne diye suçlanacaktır?

 

Terörist mi, ayrılıkçı mı, kaoscu mu, kargaşacı mı?... Olsa olsa, Ankara Valiliği’nin yasak kararına muhalefet suçu isnat edilebilir.. Ama çok zorlama olur, kamu vicdanında haklı ve sağlam yerini bulamaz kanaatindeyim..

 

Oysa tersi olsaydı, insanlar gösterilen güzergahta elinde Türkiye Bayrağı ile yürüse ve bu organizasyonun güvenliği sağlansa; kim kazanardı?

 

Hem Türkiye hem de AK Parti iktidarı.. Oysa bu durumda; AK Parti ‘Cumhuriyet Karşıtı’ cephedeymiş gibi bir algı yaratıldı.. Bunu ne AK Parti ne de Türkiye hak etmiyor.. Yazık oldu ve gereksiz bir gerginlik yaratıldı..

22 Ekim 2012 Pazartesi

CHP Antalya İl Başkanı Devrim Kök, sonuna kadar haklıdır..


Biraz karmaşık gibi gözüken olayı kısaca ve anlaşılır şekliyle hemen anlatayım..

 

13-14 Ekim 2012 günleri CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, bazı açılış ve etkinkinliklere katılmak üzere Antalya’ya geliyor..

 

CHP Antalya İl Başkanı başta olmak üzere yöneticier ve diğer partililer karşılamada bulunuyorlar ve yanına eşlik ediyorlar..

 

Bir basın organınında CHP Antalya İl Başkanı ağzından haber yayınlanıyor.  

 

Neydi o haber?

 

İşte CHP’de üç Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Yıldıray Sapan ve Arif Bulut, CHP eski Lideri Deniz Baykal’la birlikte, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu karşılamadıkları gerekçesiyle disipline sevk edilmeleri için il başkanı tarafından rapor hazırlandı..

 

Sonra bu haberi ‘’gerçek dışıdır’’ diye yalanlayan il başkanı, bakın ilaveten ne diyor?

 

‘’4 milletvekilimiz genel başkanımızı karşılamaya gelmemiştir. Bunun için bir rapor hazırlanmasına gerek yoktur. Parti kamuoyumuzun ve parti vicdanındaki rapor en önemli rapordur. Onların karşılamaya katılmamaları hoş olmamıştır"

 

Tabi kıyamet kopuyor, Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Yıldıray Sapan ve Arif Bulut, hemen genel merkez 12. Kata çıkıyorlar ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na, bu açıklmasından dolayı İl Başkanı’nı şikayet ediyorlar..

 

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, bu 3 Antalya Milletvekiline ne diyor?

 

Haberlerin asılsız olduğunu, ‘İl Başkanına ’Haberi tekzip et ve dava aç’ dedim. Dediklerimi yapmazsa ya da dava açar haksız olduğu kanıtlanırsa görevden alırım".

 

Olay budur.. Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.. Bu kadar yanlışın neresinden başlayayım, bilemiyorum..

 

CHP Antalya İl Başkanı Sayın Devrim Kök Beyi, bir kez yakından gördüm ancak hiç konuşmadım. Ama genç, dinamik, heyecanlı bir partili olduğu apaçık bellidir.

 

Görüşümü paylaşmadan ‘Sayın İl Başkanı Devrim Bey’in tutumunun yüzde 1.500 haklı olduğunu’ peşinen ifade edebilirim..

 

Varan-1: Eski Genel Başkan Sayın Deniz Baykal, varsayalım ki Antalya gezisine çıkacak ve karşılamaya Antalya Milletvekilleri katılmayacak ve eşlik etmeyecek, sonra ne mi olur? Ortalık duman olur, söz konusu milletvekilleri derhal uyarılır ve gereği yapılır. Baykal’ın Antalya gezisine bırakın Antalya Milletvekillerini; çevre illerden Burdur gibi ilin milletvekili bile katılmaktan imtina edemez, etmez.. Söz konusu 3 Antalya Milletvekili ‘hem kel hem de fodul’ misali zeytinyağı gibi suyun yüzüne çıkmaya ve kendilerini haklı göstermeye çalışıyorlar, sadece kafaları bulandırıyorlar..

 

Varan-2: Ha bu 3 Antalya Milletvekili kendi açılarından haklıdırlar. Çünkü milletvekili adayı olarak isimlerini Sayın Kılıçdaroğlu belirlemedi, o dönem tek yetkili olarak Sayın Deniz Baykal gösterildi, bu yüzden Antalya’da ne önseçim yapıldı, ne de aday adayı olan 40’a yakın CHP’li dikkate alındı.. Şimdide 3 Antalya Milletvekili elbette genel başkana olan gerekli saygıyı göstermez ve protokol kurallarını hiçe sayar, kısaca tanımaz.. Kusur kimin? Takdir sizlerindir..

 

Varan-3: CHP kurumsal kimliği üzerinden kamuoyuna böyle bir görüntü verilmesine kimsenin hakkı yoktur.. Antalya yerel seçimlerine şurada neredeyse 1 yıl kalmışken Antalya’da yaşanan bu manzar-i umumiye hiç ama hiç hoş değildir.. Bu haber tüm gazetelerin internet sitelerinde en çok okunan haber sıralamasında ilk sırada yer alması bile verilen imaj zararını açıklamaya yetip artmaktadır..

 

Varan-4: CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, liderliğini bu konu bile gösteremezse; muhtelif anketlerde ‘en güvenilir lider’ sıralamasında 3. ya da 4. çıkmasına da artık şaşırmamak gerekiyor..

21 Ekim 2012 Pazar

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve bayrak asma..


Bana göre devletin bayram refleksi önemli değildir.. Çünkü bu iktidar gider, şu iktidar gelir, tutumlar değişir, öyle olur, böyle de olur..

 

Benim için önemli ve belirleyici olan vatandaşın ne yaptığıdır. Yani 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını nasıl karşılayacaktır?

 

Bunun en büyük delili, vatandaşların evlerine, balkonlarına, pencerelerine, esnafların ve dükkan sahiplerinin ise vitrinlerine asacakları Türk Bayrağı’dır..,

 

Gerisi bence fasa fisodur.. Vatandaşın özgür iradesiyle göstereceği refleks her şeyin üstündedir ve her şeyin belirleyicisidir..

 

Ezberlenmiş protokol törenleri, Cumhuriyet Bayramı’na çok büyük değer katmadı, bundan sonra da katmaz.. Çünkü bayramın esas sahibi vatandaştır. Eğer vatandaş bunu bayrak asmasıyla gösteriyorsa, kutlamaya böyle katılıyorsa; korkmayın o zaman, Cumhuriyet sağlam ellerdir yani halktadır..

 

Vatandaş, evine, dükkanına Türk bayrağı asmaktan imtina ediyorsa, tereddüt gösteriyorsa ya da hiç oralı olmuyorsa; yandı keten helva demektir.. İşte o zaman durum vahimdir.. Çünkü vatandaşın ‘Cumhuriyet’e sahip çıkmıyor’ anlamı yüklenebilir.  Ya da belli bir zaman trendi içinde Türk Bayrağı asan vatandaş sayısı gittikçe azalıyorsa; maalesef Cumhuriyet için korku ve tehlike kapıya dayanmıştır.. 

 

Bu noktada yapılacak pek bir şey de yoktur ha.. Çünkü vatandaşın eline zorla bayrak tutuşturamazsın bu bir.. Vatandaş, 90 yıldır Cumhuriyetin değerini idrak etmediyse; 1 günde, 1 haftada, 1 ayda, 1 yılda edemezsin bu iki.. Vatandaş istemiyorsa istemez; bunun karşısında durmak zaten abesle iştigaldir.. Cumhuriyeti istemiyorsa ve her neyi istiyorsa; eninde sonunda vatandaşın talep ettiği yönetim şekli gelir ve herkes buna rıza gösterir..

 

Benim inancım odur ki sağ duyulu ve zeki vatandaşlarımız çoğunluktadır, sahip olduğu Cumhuriyet gibi kıymetli hazinenin farkındadır, Cumhuriyet yönetimi dışında taleplere kolayca EVET demeyecektir..

 

Lütfen! 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda evlerimizin balkonuna, dükkanlarımızın vitrinine Türk Bayrağı’nı asalım, Cumhuriyet’imize sahip çıktığımızı cümle aleme gösterelim..

 

20 Ekim 2012 Cumartesi

Başbakan Erdoğan’ın güçlü imajı..


Yaklaşık 1 yıl önce ‘AK Parti ile PKK bilek güreşine başladı’ başlığıyla yazım vardır. İnanmazsanız, işte kanıt olan link: http://omerozdamar.blogspot.com/2011/09/akp-ile-pkk-bilek-guresi-baslad.html?spref=tw

 

Neyse Ekim-2012 ayı ortalarında gelinen nokta açıktır. Orta Doğu’nun, Balkanların liderliğine soyunan Sayın Başbakan Erdoğan, ‘hemen İmralı ile görüşebilir, yeter ki akan kan dursun’ diyorsa artık pes etmiştir..

 

Sanmayın ki barış karşıtıyım ancak siyasetçi oluşum; bana varılan hedefi tanımlama zorunluluğu getiriyor.. Yukarıdaki linki okursanız; çok net göreceksiniz; ‘hiç böyle maceraya girme, hemen barış için fırsat kolla’ önerisini yaptım bile..

 

Bugün TV8 kanalında program izliyorum, işte halkla röportaj yapılmış ve bizlere nakledildi..

 

Ne mi gördüm?

 

Herkes ya da çoğunluk ‘kan duracaksa görüşme yapılsın’ fikrinde sanki birleşmişlerdir..

 

Kim ne derse desin; siyasi gerçek şudur: ‘PKK psikolojik üstünlük sağlamıştır’

 

Sayın Başbakan Erdoğan; Türkiye’de, 10 yıl boyunca, kendi mantığı içinde rakip-hasım gördüğü hangi kurum ve kişiler varsa, hepsini tersyüz etmeyi başarmıştır, asitmetrik savaş yürüten PKK hariç..

 

Ülke dışında İsrail’e rest çekmiş, AB’ne ‘herkes kendi yoluna’ demiş bir lider profili; Arap dünyasında ayakta alkışlanmış ama içeride PKK’ya karşı başarısız kalmış..

 

Üstüne üstlük 100 bini aşan mülteci sorunuyla Suriye konusunda çuvallayan güçlü lider imajı, 2 kolda başarısızlığı hiç kaldıramaz ve bu durum kendine zarar vermeye başlar..

 

ABD’nin oyununa gelen Sayın Başbakan Erdoğan, Suriye politikası resmen iflas etmiştir. Çünkü Rusya gücünü göz ardı etmek gibi ölümcül hata işlemiştir. Füzelerin yönünü Türkiye’ye çeviren Putin, ‘silah satışımı Türkiye engelleyemez’ diyerek meydan okumuştur. Kış gelirken; doğalgaz vanasının Putin’in elinde olduğunu da bir kenara not edelim..

 

PKK ile AK Parti ‘bilek güreşini’ kim kazandı?

 

Yorum ve düşünce çok ama yaşananlar gerçektir.. Yakın gelecek zaman kimin galip geldiğini bize daha net söyleyecektir.

 

Doğum günü kutlaması..


51. Doğum günüm, ne haberJ

 

Valla ben iyiyim, sen nasılsın?

 

Ne olacak, 51 yıldır, hep aynı günü kutluyorsun, beni de alet ediyorsun..

 

Ne o canım, zoruna mı gitti 51 yıl?

 

Yani, ne bu ya, her yıl 20 Ekim doğum günü, hem de 51 kez, bıktım uzandım..

 

Ulan ne biçim duygun var senin, 100 değil, 200 değil, olup olmuşu daha 51, ne çabuk bıktın bendenJ

 

Yuh yani, daha 100 yetmedi, 200 kez doğum günü haJ

 

Ne oldu, yemedi mi canım?:J)

 

Ulan ben 51 sıktı diyorum, sen daha 100’den bahsediyorsun, kafayı mı yedin sen?

 

Arkadaşım, sevgili doğum günüm, senin derdin nedir? Yeryüzünde 51 yaşında 300-400 milyon insan vardır, hepsini bitirdin de sıra bana mı geldi yavşak? Bak şimdi zorla benim ağzımı bozdun, hem de bu güzel günümde..

 

Serseri, yeryüzünde müsaade edilen doğum günü en fazla 120 olmuştur, sen kalkıp 200 bile diyorsun, sen kendini ne zannediyorsun geri zekalı:J)

 

Aslanım, benim gönlüm senin gibi fukara değildir, isterim ki 200, 300 bile olsun, yeryüzü herkesi alacak kadar geniştir, esas senin sıkıntı nedir? Bu kadar alelacele insanların doğum gününe sınır getiriyorsun, önüne taş koyuyorsun, söyle derdini, bileyim ben bakayım..

 

Ulan sana kazık çak diye doğum günü vermedik, herkesin belli süresi vardır ve bitecektir.. Ne o öyle abartıyorsun, 100, 200, 300 diye.. Alış-veriş mi yapıyoruz sanki?:J Paranın hakimiyetini bu işlere dökemezsin aslanım…

 

İyi, tamam, neyse o olsun, AMK zaten yeryüzünde 51 yaş kutlayan bir sürü insanın, bin türlü derdi vardır, zaten mutsuz 51 yaş insanı gördükçe ben de derinden ve içten mutlu olamıyorum..

 

Bana ne kardeşim, kendi pişiriyorsun, kendin yiyorsun, ben mi kurdum sizin yaşadığınız beşeri düzeni, kendiniz çalıyorsunuz, kendiniz oynuyorsunuz zaten.. Mutlulukta, mutsuzlukta kendi eserinizdir, bana bok atma, tamam mı?

 

Neyse zeytin yağı gibi üste çıkmayı iyi beceriyorsun ama..

 

Hayret bir şey ya, ulan yaşadığın çevreyi, soluduğun havayı, içtiğin suyu, yediğin ekmeği ben mi bozdum? Ondan sonra kalkıyorsun, yok 100, yok 200, olmadı 300 yaş günü diyorsun, bu kafayla o rakamları bok bulursunuz.. Hele sen, sigara da içiyorsun, 75’i bul, yat kalk şansına dua et salak adam..

 

Hadi siktir, kötü yerden yakaladın lan, sen çok zekisin ha, korktum sende..

 

Benden ne korkacaksın arkadaş, sen kendinden kork..

 

İyi peki anladık.. 51. yaş günümü zehir ettin adi herif.. Bakalım 52. Yaş günümünde neler söyleyeceksin..

 

15 Ekim 2012 Pazartesi

BUCAK CHP İlçe Örgütü İlk Projesini gerçekleştirdi..


CHP Parti Okulu Eğitimi sonrası kurgulanan, hazırlanan ve onaylanan ilk projesini, Bucak CHP İlçe Örgütü 15 Ekim 2012 günü yaşama geçirdi..

Bucak İlçesi’nin gecekondu ağırlıklı mahallesi Yunus Emre’de kurulan CHP standı üzerinden ilköğretim çoçuklarına diş fırçası ve diş macunu dağıtmıştır.

Çoçuklarımızda ağız ve diş sağlığı bilinci oluşmasına katkı sağlamak amacıyla uyguladığımız bu projeyle; toplam 51 çoçuğumuzu ödüllendirdik, bilgilendirdik, günde 3 kez dişini fırçalamasını tembihledik..

‘SAĞLIKLI DİŞLER, GÜLEN GÜLÜŞLER’ isimli projemizin uygulaması sırasında partilelerimiz ve yerel medyamız hazır bulunmuşlardır..




14 Ekim 2012 Pazar

4. Ölüdeniz Edebiyat günlerine gittim..


Ölüdeniz Belediyesi tarafından dördüncüsü (4.) düzenlenen ‘Edebiyat Günleri’ etkinliğine; yurdumuzun her yerinden 30’a yakın şair-yazar davetli olarak Ölüdeniz’e geldiler. Bucak’tan ben de, yine davetli yazar olarak katıldım..

 

11-14 Ekim 2012 günlerinde yazar-şair ve toplumu, Likya uygarlık tarihiyle buluşturmayı, tartıştırmayı ve kucaklaştırmayı hedefleyen faaliyet çok başarılı geçmiştir.  

 

Tabii size buradan uzun uzadıya Likya Uygarlığı anlatmayacağım. Şu kadarı söyleyeceğim; Fethiye yöresindeki Likya Uygarlığı’nı gösteren o tarihi ve kültürel dokuyu mutlaka görmelisiniz..   

 

Peki, neler yapıldı etkinlikte?

 

İşte Likya Uygarlığı üzerine sempozyum yapıldı, ha keza yazarlar-şairler, Keçi Kitapevin’de dergicilik ve edebiyat üzerine tartıştılar, özgürce fikirlerini beyan ettiler.. Sonra uzun yıllar rehberlik yapmış duayen bir arkadaşımızın mihmandarlığında; Likya Uygarlığı’nın önemli kentlerinden olan TLOS antik Ören Yeri ziyaret edildi, her yönüyle doyurucu bilgi alındı.. Bol bol şiir dinletisi yapıldı, öykü ve roman yazarlarının macerası anlatıldı..

 

Katılımcı yazar-şairler arasında duayen tiyatrocu (‘Bizim Evin Halleri’ isimli dizisinin Füsun Hanımı) Pervin Ünalp Hanım vardı,

Kanal-B Televizyonundan Betül Başar Hanım,

Bence Kitap Yayınevi Sahibi Ceyda Hanım,

Aydınlık Gazetesinden Aysel Hanım,

Yayıncı ve Dergici Şavaş Ünal Bey,

Dergici ve Şair Abdülkadir BUDAK Bey,

Gazeteci ve Yazar Halise TEKBAŞ Hanım,

Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı ve şair Gökhan CENGİZHAN Bey,

Dergici ve şair Ahmet Otman Bey,

Yazar Şen ÇAKIR Hanım,

Yazar Uğur İLHAN Hanım,

Yazar, Editör, Öğretim Görevlisi Vedat YAZICI Bey,

Yazar Tarhan GÜRHAN Bey,

Yazar Özlem Y. UÇAK Hanım,

Yazar Emel DİNSEVER Hanım,

Yazar ve şair Emine AZBOZ Hanım,

Şair Hicabi TÜRKOĞLU Bey,

Yazar, Şair ve PEN Genel Sekreteri Sabri KUŞKANMAZ Bey,

Şair Duran AYDIN Bey,

Yazar Nazmi BAYRI Bey,

Şair Ömer AKŞAHAN Bey,

Şair ve Yazar Halil İbrahim ÖZCAN Bey,

Şair Reyhan SUR Hanım,

Şair Gülgün Yalvaç Hanım,

Yazar Mehmet ÖNGEOĞLU Bey,

Yazar Mehmet TAŞAR Bey,

Yazar Ömer ÖZDAMAR Bey,

Ve bu organizasyonda büyük emeği geçen Şair Coşkun Karabulut Bey vardı.. Bu etkinliğe çok büyük destek veren ve sık sık bizimle olan Ölüdeniz Belediye Başkanı Sayın Keramettin Yılmaz Bey’e de kendi adıma çok teşekkür ediyorum..

 

Velhasıl hem kültür, hem bilgi, hem de eğlence içinde dolu dolu 3 gün ben şahsen geçirdim.

 

İlgimi çeken son birkaç notla yazımı bitirmek isterim: Likya Devletinin Başkenti Ksantos Halkı ne yapmış, biliyor musunuz? Perslilerin işgaline karşı savaşı kaybedince esir düşmek yerine topluca intihara seçmişler.. Bir diğer dipnot ise bugünkü ABD Federal Yönetim Sistemi, Likya Devletinde bundan 6 bin önce uygulanmıştır.

 

9 Ekim 2012 Salı

AK Parti karpuz gibi fiilen 2’ye ayrıldı..


Tabii ki, bazı siyasi hesaplar yok değil ama ilk kez bu kadar derin ve bariz bir bölünme vardır..

 

Bölünmenin kaynağı ise Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in sarf ettiği şu cümleciktir:

 

"Ölen teröriste ağlamıyorsanız insan değilsiniz"

 

Hükümet sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, bu cümleyi nasıl yorumladı?

 

‘’Konuşmanın içeriğine baktığımız zaman, bunu takdirle karşılıyorum.’’

 

Sayın Başbakan Erdoğan, ne dedi?

 

”Biz evlatlarımızı katleden ve bu mücadele esnasında ölen terörist için ağlamadık, ağlamayız. Bunu da çok açık net söylüyoruz. Bu bizim hem insani hem vicdani görevimizdir. Bunu böyle bilmeye mecburuz”

 

TV8’e telefonla bağlanan Adıyaman Milletvekili Metin Metiner ise özetle şunu ifade etti:

 

‘’Sayın Emniyet Müdürümüze aynen katılıyorum.’’

 

Ne olacak şimdi?

 

Hükümet partisi olan AK Parti’de Genel Başkan ve Başbakan Hanya diyor, Başbakan Yardımcısı ve bazı milletvekilleri Konya diyor..

 

Devleti yöneten ve izleyeceği politikaları belirleyen iktidarın bile bölünüşü; PKK meselesinin hangi vahim noktaya taşındığının en bariz işaretidir..

 

Sanki siyasi bir oyun vardır. 2013-Ekim ayı yerel seçimleri ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi hesapları da yapılmaktadır.. Türküm ve Müslümanım diyen seçmen kitlesine göz kırpılmaktadır..

 

Bülent Arınç zaten beyan etmişti ve aynen şöyle dedi:

 

‘’2015 yılında tekrar aday olamıyorum ve siyasete ara veriyorum.’’

 

Bu son askıda kalma sonrası Arınç-AK Parti defteri sanki kapanmış gibi gözüküyor..

 

Çok daha ilginç bir noktaya işaret etmek isterim:

 

MİT krizinden beri Erdoğan-Cemaat arasında gerginlik ve içten içe siyasi mücadele sanki devam ediyor.. ‘’Ne yardan ne de serden vazgeçerim’’ özdeyişine uygun her iki taraf birbirinin açığını arıyor ama birbirinden de vazgeçemiyor.. Çünkü iktidara ortak olmanın cazibesi kenara itilebilecek kadar hafif değildir.. İktidarı hep bu mevcut güçte sürdürmenin gerekliliğini de öbür taraf çok iyi analiz ediyor..

 

AK Parti içinde benim tahminime göre en az 100 milletvekili Erdoğan ile Kürt meselesinde ayrışıyor, farklı düşünüyor ama zoraki birliktelik devam ediyor..

 

Hep iddia edilen emniyet ve yargı üst kademesinde cemaat etkinliği sanki bu olayla bir kez daha su yüzüne çıkıyor..

 

Nasıl?

 

Demokratik bir ülkenin başbakanı, kendi atadığı bürokratına koskaca AK Parti meclis grubundan cevap vermez; talimatını içişleri bakanına iletir ve görevden alır.. Öyle bir denge var ki, bu anında görevden alma gücünü; en güçlü denilen Sayın Başbakan Erdoğan bile bulamıyor.. İlişkilerin ne kadar grift olduğunu anlatabildim mi acaba?

 

Siyasi analizim bu kadardır, anlayan, anlamayanlara anlatsın arkadaş:J)

 

 

8 Ekim 2012 Pazartesi

Sitem ediyorum..



 

Bucak Yerel Akça Gazetesi’nin bana verdiği köşeden Bucak ilçemizin sorunlarını, Türkiye genelinde meseleleri, hatta dünyanın gidişatı hakkında fikrimi hep özgürce yazdım, cesurca dillendirdim..

 

Gel gör ki, mevcut düşünce kalıbından çıkmayı asla kabul etmeyen bir kısım okuyucuların sert, bir o kadar kaba yorumlarına maruz kaldığımı Sayın site yöneticimiz Halim Bey, bana bizzat ifade etti..

 

Özellikle PKK meselesinde yazdıklarım çok tepki toplamış.. Ne kadar isabetli yazmışım ki bugünlerde aynısını Sayın Başbakanımız söylüyor.. İşte ‘’gerekirse İmralı canisiyle görüşülebilir’’ falan filan..

 

Ne oldu şimdi? Amiral battı oyununa benziyor bu durum.. Sayın Başbakan söyleyince olur, uygundur, başka bir düşünür-yazar söyleyince tu-kaka..

 

Burdur AK Parti İl Genel Meclisi Üyesi bir arkadaşımız, mahalli gazetesinin köşesinde ‘’artık Barzani muhatap alınmamalı, PKK ile hem içeride hem de dışarıda etkin mücadele edilmelidir’’ şeklinde yazdığı cümlesini bizzat kendim okudum. Yine gel gör ki, Barzani onur konuğu olarak ‘AK Parti Büyük Kongresine katılıyor, konuşma yapıyor, üstüne üstlük ‘Türkiye seninle gurur duyuyor’ sloganı atılıyor..

 

Buralarda sus-bus ol ama bana gelince efelen.. Düşünce özgürlüğüne sonuna kadar inanan insanım, tek şartla tabii; zig-zag yapmadan..

 

Evet, ben sol cenahtan geliyorum ve CHP İlçe yöneticisiyim.. Yazılarımı takip edenler bilirler ki yeri ve zamanı gelince CHP’yi kıyasıya eleştirme cesaretini gösterdim, bundan sonra da göstereceğim.. Bu özgürlüğümü kimse elimden alamaz.. Ama aynı tavrı, benzer duruşu AK Parti’li arkadaşlarımızdan bir türlü göremiyoruz.. ‘’Kol kırılır, yen içinde kalır’’ felsefesini harfiyen uyguluyorlar..

 

Neyse herkesin canı sağ olsun! Bundan sonra yazılarımda Bucak, Türkiye, Dünya meselesi olmayacak artık.. Suya sabuna dokunmayan çiçek, böcek, bal hikayeleri yazacağım..