28 Ağustos 2011 Pazar

Deniz Feneri davası ve CHP’nin var olma davası…



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Feneri Derneği davasına ilişkin düzenlediği basın toplantısında aynen şunları söyledi:

Konuyu şahsen incelediğim, araştırdığım için biliyorum çok ciddi delillere dayanıyor. Kaldı ki ayrıca ortada mahkeme huzurunda yapılmış itiraflar da var. Gelin görün ki, daha dava açılmadan hükümeti bir sancı tuttu. Ne kadar eğdiler büktülerse de dava açılmasına mani olamadılar. En sonunda dün, mahkemeye bakan savcıların görevine son verdiler. Dünyanın hiçbir hukuk devletinde böyle bir şey olamaz. Yürümekte olan bir davaya iktidarlar bu şekilde müdahale edemezler. Ederlerse kamu vicdanı ayağa kalkar. Neden korkuyorsunuz Sayın Başbakan, neyin açığa çıkmasından korkuyorsunuz? Deniz Feneri Derneğiyle ilgili bir şaibe henüz açıklığa kavuşmamışken, bir şaibe de hükümet eliyle yaratılmıştır.
Hükümetin bu paniği bu telaşı hayra alamet değildir. Turpun büyüğü heybede duruyor. Tedarikçi firmaları kimdir? Bu firmalardan hangi fiyatlarla mal alınmıştır? Bu firmalarla Dernek yöneticileri arasında nasıl bir ilişki var? İşin arkasında daha başka kimler var? Millet adına hepsinin aydınlatılmasını istemek demokrasinin, uygar olmanın, ahlakın temel kuralı değil midir? Sayın Erdoğan’ın bu tür olaylarda kullandığı bir cümle var. “İşin ucu kime çıkarsa çıksın, nereye dokunursa dokunsun üzerine gideceğiz” Ama Deniz Feneri olunca hayır... Peki, Sayın Erdoğan bu olayda işin ucu acaba size mi dokunuyor?
Kanal 7’ye aramayı kim haber verdi?
CHP
liderine göre Deniz Feneri davası nedeniyle yargıya açık bir müdahale sözkonusu:
Şimdi sormak gerekir; hani Türkiye bir hukuk devletiydi? Hani yargı bağımsızdı? Bu ülkede Başbakan’ın ahbaplarına dokunulamıyorsa ne hukuk vardır, ne de yargı bağımsızlığı... Ben iddia ediyorum; bundan böyle hiçbir savcı Başbakan’a selam vermiş birine dava açamaz, hiçbir hakim ceza veremez.
Bu sadece bir rejim sorunu değildir. Bu aynı zamanda bir medeniyet, bir uygarlık sorunudur. Dolayısıyla bu olup bitene münferit bir olay gözüyle bakamazsınız, bakmamalıyız da... BBu olay, AB İlerleme Raporlarına kadar girmiş bir olaydır. Çünkü Avrupa’da bu olay “yüzyılın yolsuzluğu” olarak adlandırılmaktadır.Bu olayın ortaya koyduğu bir diğer gerçek de Sayın Başbakan’ın çağdaş uygarlığın adamı olmadığı gerçeğidir. Kendisini hukukun da, yargının da üstünde gören bir Başbakan, 21. yüzyıl Türkiye’sinin Başbakanı olamaz.
İşin bir de öbür yüzü var. Sayın Başbakan ve Sayın Adalet Bakanı bu işe neden burunlarını soktuklarını kamuoyuna açıklamalıdırlar. Ben şimdi bize gelen duyumları Sayın Başbakan’a soruyorum; vaktiyle Deniz Feneri Derneği üzerinden oluşturulan fonlarla bir ilişkiniz var mıydı, yok muydu? Bir bilginiz var mıydı, yok muydu? Savcıların görevden alınmasının, davanın sanıklarından birisinin bir şeyler yapılmazsa konuşacağı tehdidiyle bir ilgisi var mı, yok mu? Kanal 7’de arama yapılacağını Kanal 7’ye bildiren köstebek kim? Bu, size çok yakın çalışan bir çalışma arkadaşınız mı? Savcıların görevden alınmasının arkasında bu gerçeklerin ortaya çıkmasından duyduğunuz telaş mı var? Bu yüz kızartıcı suçu işlediği ileri sürülenlerle ne tür bir kader ortaklığınız oldu ki, davayı açıkça ört bas etmeye çalışıyorsunuz?

İddialar bunlar… Valla yenilir yutulur cinsten değil ama… Ne yazılı ne de görsel medyada hak ettiği oranda ve değerde yer bulmadı…

Hele görevden alınan savcının yaptığı açıklama daha vahimdir. Mealen ne diyor? Soruşturmayı ve telefon dinlemesini bir kamu görevlisi haber veriyor. Tam onun ifadesine alacaktım ki görevden alındım…

Normal demokrasi işleyen başka bir ülkede bu skandal hükümeti sallar. Ana muhalefet olan CHP maalesef yemin krizinden sonra kamuoyu nezdinde inandırıcılığını, güvenirliliğini tamamen yitirmiştir. CHP şu anda en az 5 parçaya ayrılmıştır. Silivriciler, Baykalcılar, Önder Savcılar, sol-sosyal demokrasi kimlikle siyaset yapmaya çalışanlar ve bir de kafasına göre takılanlar…  Tüm bu hengame içinde ipi elinden tamamen kaçırmış CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu vardır. CHP Genel Başkanı ve MYK’sı şeklen vardır ama fiilen yoktur…

Neden mi?

Bakın bazılarını sayıyorum:

CHP Ankara İl Başkanlığı olayı bir skandal,

CHP Antalya İl Başkanlığı atama yapılamıyor ve neredeyse 2 aydır boş, tam bir skandal,

CHP Sakarya İl Başkanı ve yönetimi istifa ediyor, aynı il başkanı tekrar atanıyor, koca Sakarya’da başka bir CHP’li bulunamıyor, dev bir skandal,

CHP Antalya-Serik İlçe Başkanı’nın yenilir yutulur olamayan basın açıklaması yapıyor, artık ilçeler bile CHP Genel Merkezine isyan bayrağı açtıysa bu iş tartışmasız bitmiştir.

CHP Kırşehir Merkez İlçe Yönetimi genel merkezi suçlayarak istifa ediyor…

Daha çok var da sayfalar saymaya yetmez…

Bir partinin kendisi darmadağın olmuşsa; söylediklerine artık bu saatten sonra kim dinler, kim dikkate alır arkadaşlar…

Hele CHP içinde bir grup var ki yatağı yorganı Silivri’ye atmış, sanki başka hiç meselesi kalmamış gibi siyaset yapıyorlar…

Hani CHP içinde ideolojik kavga verilse; yine umutlu olacağım. Hani parti Kemalist çizgiden asla sapmayacak mı yoksa sosyal demokrasinin evrensel ilkeleriyle mi siyaset yapacak? Maalesef böyle bir kavga da yoktur. Sayın Genel Başkan, herkesi kucaklayacağım derken herkese kaybetmiştir. 
Sayın Genel Başkan, yol yakınken lütfen ayrılın artık!  

Ana muhalefet böyle olunca sıradan bir vatandaş olarak deniz feneri davasında yaşanlar sonrası abi artık ne yargının bağımsızlığında söz edebiliriz, ne de bundan sonra bağımsız kalabileceğinden… Yandık ki ne yandık…

Bu yazı daha önce counter kisi tarafından okundu.

Hiç yorum yok: