26 Ağustos 2010 Perşembe

TBMM ne iş yapar? İktidar ve devlet kurumları…

Referandum konusunu defalarca yazdım artık bugünlerde bıraktım…




Niye mi?



Galiba sıra dışı bilgiyi okuma ve değerlendirme halim…



Nasıl mı?



Yahu şahsen kendimi aptal yerine konmuş hissediyorum…



Açarsam…



İnsanların önüne sandık konur ve her 4 yılda seçim yapılır. Halkın temsilcileri TBMM’ne gider. Halk adına yasa, anayasa yapar…



Örneğin kadınlara, engellilere pozitif ayrımcılık öngören yasaları TBMM yerine halkın önüne sandık koyup; referandum maddesi olarak oylatılması ne demek oluyor?



Bizimle dalga mı geçiyorlar acaba?



Kişisel verilerin saklanması ve korunması yasa maddesi değil de Anayasa maddesi haline getirmek ve EVET istemek; bir yerde kurnazca maskeleme olmuyor mu?



Bunların basitçe yasama organınca düzenlemesi gerekirken niye halk oylamasına getiriliyor?



Eğer her şeyi halka soracaksak; TBMM kapatılsın, iktidar topluca yasaları hazırlasın ve halkoyuna sunsun…



Bir diğer konu devlet ve devletin kurumları…



Devleti kim yönetir?



İktidar…



Devletin kurumları kime bağlıdır?



İktidara…



İmralı’da Öcalan’la MİT Müsteşarı görüşmüş iddiası var…



İktidar ne diyor?



Asla terör örgütüyle iktidar görüşemez ve görüşmedi.



Soru şudur: MİT Kurumu kime bağlı?



Direk Başbakanlığa…



Eheee ne diyeceğiz şimdi?



İktidar görüştü mü, görüşmedi mi?



Sayın Başbakan’ın haberi olmadan acaba bu kurum kafasına göre görüşme mi ayarladı?…



Neyse ne demek istediğim umarım anlaşılmıştır.



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/26 Ağustos 2010

22 Ağustos 2010 Pazar

AKP, Gülen Cemaatini tasfiye mi edecek?…

Valla 2 gündür kafa yoruyorum.




Neyi mi?



ESKİŞEHİR Emniyet Müdürü Hanefi Avcı yazdığı ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat’ kitabını…



Neden mi?



Kafamda sorular vardır. Mesela bu kitapla ne yapılmak isteniyor?



Sizlerle bir hayali kurgumu paylaşacağım. Ama önce Kitabın içinde yer alan ve Milliyet Gazetesinde yayınlanan önemli gördüğüm dipnotları veriyorum:



Varan-1

Bunların (cemaat) hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum, geçmişte bir çok örgütün hedefi oldum. Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım.

Kimseye karışmadan sakin üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma devam edebilirdim. ...Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam kendimi kandıramam. Ben bu kitapla birlikte açıkça ifade ediyorum ki, tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu artık herkes bilsin.



Varan-2

Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil mi yoksa Emniyet Genel Müdürü mü, Daire Başkanları mı polis teşkilatını yönetiyor?”



Varan-3

Özel Yetkili mahkemelerin tüm hakim ve savcıları emsali hakim ve savcılarla değiştirilmelidir, bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz



Varan-4

Adalet Bakanlığı’nda cemaat taraftarı olduğu bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve cemaat yanlısı müfettişler görevden alınmalıdır.



Varan-5

İstihbarat Dairesi’nde cemaatin özel cihazları, elde ettikleri her türlü kanunsuz dinleme materyalleri mevcuttur, buralar neden aranmaz?

Kozmik odanın aranmasında kimliği belli olmayan bir ihbarcı vardı, burada da ben açıkça ihbar ediyorum. Bulunacak yerleri de söylüyorum. İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi neden denetlenemez? İstihbarat Daire Başkanlığı’nda arama yapılsa, demirbaşa kayıtlı olmayan cemaatin kendine ait özel dinleme ve izleme aletleri bulunacağından hiç tereddüdüm yoktur”



Varan-6

İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dan randevu aldım. İstihbarat Dairesi’nin kanunsuz dinleme yaptığını hatta yalnızca beni değil bir çok kişiyi dinlediğini, özellikle Emniyet ve İçişleri Bakanlığı yöneticilerini isim vererek dinlediklerini söyledim.”



Varan-7

“Başbakan’ın Başdanışmanı’na olayı anlattım. Cemaatin nerelere kadar sızdığını, neler yaptığını, ülkenin güvenliğini ve insanların özgürlüklerinin tehlikede olduğunu anlatmaya çalıştım. Aradan zaman geçmesine rağmen harekete görmeyince bu kitabın bir an önce yazılması gerektiğine inanıp yazmaya karar verdim.”



Varan-8

Baykal’ın gizli kamerayla çekilen görüntülerini içeren kaset olayını kim yaptı, niçin yaptı? Bu video görüntüleri daha önce çekilmiş. Baykal başbakan olsaydı ve ülke için kritik bir karar arifesinde birileri çıkıp elimizde bu görüntüler var, eğer şöyle davranmazsanız bunları kamuoyuyla paylaşacağız deseydi acaba durum ne olurdu?

Acaba kaç bakan, kaç genel müdür, kaç komutan veya onların eşleri ve çocukları hakkında da bu veya benzeri görüntüler mevcuttur? Bu olayın ilk benzeri Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e yönelik hazırlanmıştı, bugün bu olayı cemaatin yaptığından en ufak şüphem yok.”



Şimdi tüm bunları nasıl okuyacağız? Tüm mesele bu noktada düğümleniyor.



Geçmişi olayları unutan, bugüne yorum getiremez…



Fethullah Gülen Cemaatinin devletin emniyet, yargı ve askeriye içinde etkin olmaya çalıştığını kör gözler, sağır kulaklar bile anlıyordu, biliyordu…



Eskişehir Emniyet Müdürü de bunu zaten açıkça teyit ediyor.



Nerde?



Kitabında…



Bence kitap bilinenin tekrarıdır…



Konu kitap değildir. Kitap bir araçtır.



Şimdi olayları sıralıyorum:



Deniz Baykal’ın kaset olayında Pensilvanya’dan bizzat telefon eden Fethullah Gülen, olayın arkasında biz yokuz dedi.



Bu ne anlama geliyor?



İhale AKP üzerine kalıyor ve Sayın Baykal’da tüm suçlamaları bu doğrultuda yapıyor.



Mavi Marmara Gemisinin Gazze’ye yardım götürmesinde İsrail ile Türkiye gerginleşiyor, ölümler yaşanıyor, Başbakan, Türk Hükümeti ve kamuoyu İsrail’e ateş püskürüyor… Tam bu sırada Pensilvanya’dan Fethullah Gülen Hoca açıklama yapıyor ve ne diyor?



Bu olaylarda tek suçlu AKP iktidarıdır…



Ne AKP Hükümetinden, ne de sözcülerinde tek bir karşılık gelmiyor…



Belli oldu ki AKP ile Cemaat arasında sorun vardιr…



Neyse araya referandum girdi. Cemaat bu kez arayı düzeltmek için ‘’Mezardakiler bile kalkıp EVET oyu vermelidir’’ dedi…



Bence ne yapsa boşunadır çünkü AKP çok kızgındı. Artık fazla olmuşlardı. İktidarı, cemaatle daha fazla paylaşmak istemiyorlardı…



Çare nedir?



Tasfiye etmek…



Kimi?



Fethullah Gülen Cemaatini…



Nasıl yapacaklar?



Devletin en üst kademesinde görev yapan birisine yazdırılacak bir kitapla…



Peki, neden?



AKP İktidarının yerleşik ve sağlam kalması için Gülen Cemaatinin misyonu tamamlanmıştır. Cemaat artık bir noktadan sonrası AKP için de tehdit haline gelmiştir.



Nasıl mı?



Unutmayın ki AKP tekdüze ya da homojen bir parti değildir. Bir çok görüş ve düşüncede insanların bir araya geldiği oluşumdur.



Eğer tasfiye olmazsa Gülen Cemaati dışında kimseye partide yaşam hakkı verilmez.



Tezimin ya da hayali kurgumun doğruluğunu sağlayacak tek bir kanıt söyleyeceğim.



Kitap sonrası AKP kanadından farkındaysanız hiç öyle sert bir tavır, tepki ortaya çıkmadı. Başka bir konu da olsaydı şimdiye kadar 30 kere jet bir kararnameyle görevden alınırdı…



Bence operasyonun ilk perdesi açıldı. Bakalım neler olacak hep beraber göreceğiz.



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/22 Ağustos 2010

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Kılıçdaroğlu HAYIR kampanyası için Burdur’da

3-4 yıldır aktif siyaseten içindeyim ve hep mukayeseli fikir yürütürüm…




2009 Yerel Seçimlerinde Burdur mitingini daha dün gibi anımsıyorum. Mitinge hem katılım sayısını hem de ilgiyi çok iyi biliyorum.



CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bugün (21 Ağustos 2010) öğle sıcağında ve de ramazan ayında Burdur’a geldi



Tüm bu olumsuz koşullara rağmen önceki mitinge göre bugünkü HAYIR mitingi en az 2 gömlek üstündü…



Neyse bu kadar önbilgiden sonra mitingin başına dönersem; Bucak CHP İlçe Örgüt binasına bugün saat 11.00 civarında vardım ki bir de ne göreyim?



Hiç görmediğim bir kalabalık…



Herkeste bir telaş, bir heyecan, sormayın gitsin…



Allah’tan becerikli Bucak CHP İlçe Başkanımızın girişimleriyle, herkesi Burdur’a taşıyacak araçlar temin edildi. Beldelerden ve Bucak Merkezden toplam 30 özel araç ve 10 adet büyük boy minibüsle HAYIR’cı vatandaşlarımız Burdur Cumhuriyet Meydanı’na aktı…



Gelelim mitinge…



Sayın Kılıçdaroğlu, halka hitap etmeye başlar başlamaz; ‘’Başbakan Kemal’’ sloganlarıyla insanlar yeri göğü inletti…



Sayın Kılıçdaroğlu, 52 nci il olarak Burdur’u ziyaret etmesi gösteriyor ki referanduma kadar gitmediği il ve ilçe kalmayacak bu gidişle… Maşallahı var! Çok yüksek performans gösteriyor.



Dikkatimi çeken üslup gittikçe sertleşiyor… Sakin güç Kılıçdaroğlu bile artık o özelliğini kaybetmek üzeredir…



Burdur’un sorunlarından, referanduma neden HAYIR denmesine kadar yarım saat süren konuşmasını; alkışlar ve tezahüratlar arasında tamamladı. Barışı sembolize eden güvercinler Kılıçdaroğlu’nun elinden uçurtuldu ve Burdur’a veda etti…



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/21 Ağustos 2010

19 Ağustos 2010 Perşembe

Yiğit Bulut eksi (-) dönüşüm yaşadı…

3-4 gündür düşünüyorum…




Neyi?



Yiğit Bulut vakasını…



Vakaya geçmeden yaklaşımımı anlatayım. HABERTÜRK Kanalında ‘’Sansürsüz’’ programını zevkle izlerdim.



Hatta Ulusalcı yönüyle takdirimi kazanmıştır. Tam 1 yıl önce bakın neler yazmışım:



Öteden beri takip ettiğim, farklı bir dile ve söyleme sahip olduğunu bildiğim Yiğit Bulut Bey, çok hızlı bir yükseliş yaşadı ya da yüksek atlama yaptı.

Nereye?

HABERTÜRK Televizyonu Genel Yayın Yönetmenliği görevine…

Malumunuz Yiğit Bulut, daha önce CNN Türk ve Kanal D televizyonları ile Radikal, Vatan , Referans ve Hürriyet gazetelerinde editör, köşe yazarı, televiyon program yapımcısı ve genel yayın danışmanı olarak görev yapmıştı.

Yine malumunuz Yiğit Bey, günümüzde demode olan ulusalcı söylemi dilinden pek düşürmezdi.

Gerçi aksi fikir beyan eden, farklı başka şey söyleyen adamları hemen ulusalcı etiketini şak diye yapıştırıyorlar ama…

CİNER Grubundan nasıl bir yol ve söylem izleyecek bakacağız, izleyeceğiz…



http://blog.milliyet.com.tr/HABERTURK_Televizyonun_basina_ulusalci_getirildi_/Blog/?BlogNo=197264



Yazının tamamı yukarıdaki linktedir.



Velhasıl 3 gün önce saat 03.30’a kadar yaklaşık 3 saat ‘’Özel Sansürsüz’’ programının konuğu Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan idi…



Tabirimi hoş görün ama Sayın Başbakan’a verdi gazı, verdi gazı… Öyle bir pohpohladı ki izleyen bir yurttaş olarak utandım…



Neler mi dedi?



Siz ne büyük bir liderseniz! Siz ne büyük Başbakansınız! İşte IMF’yi kovdunuz, işte ABD’ye kafa tuttunuz, işte TUSİAD’ı diz çöktürdünüz, işte TOBB’u yalvarttınız mealinde falan filan…



İltifatlar kırıla gidiyor. Tüm bunların karşılığında Sayın Başbakan’ın ağzından neler duydum?



Yiğitçiğim, Yiğit Bulut Kardeşim…



Neyse artık gelelim düşüncelerime…



Peşinen 1 yıl önce Yiğit Bulut hakkında söylediklerimi geri alıyorum bu bir…



Balık ya da çanak sorularla gazetecilik ve kamuoyu yayıncılığı yapılmaz bu iki…



Bir daha asla Sansürsüz programını hatta HABERTÜRK Kanalını izlemem bu üç…



2003 yıllarında Fatih Altaylı ATV Kanalındayken aynısını yaptı ama yaranamadı bu da dört…



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/19 Ağustos 2010

Gökhan Günaydın ve CHP Bucak Örgütü HAYIR çalışması yürüttü…

Dün (18 Ağustos 2010) Bucak merkez ve belde-köylerinde HAYIR kampanyası için çalışma yürütüldü…




CHP Genel Sekreter Yardımcısı Gökhan Günaydın, (aynı zamanda Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı) liderliğinde CHP Bucak Örgütü, kavurucu sıcağa rağmen ortalığı tozu dumana kattı, bir sürü seçmeni HAYIR yönünde oy kullanmaya yol aldırdı…



Saat 11.00’da CHP Bucak İlçe Örgütünde kısa bir durum değerlendirmesine müteakip Bucak KANAL-15 Yerel Televizyonuna ziyaret ve Gökhan Beyin açıklaması yapıldı.



Müteakiben Bucak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığına gidildi… Görüş ve bilgi alış-verişi gerçekleştirildi.



Çok fazla işçi çalışan bir Mermer Fabrikasına gidildi ve işçilere neden HAYIR? yazan broşür dağıtıldı.



Öğleden sonra Küçük Esnaf ve Zanaatkarlar Odası, Ziraat ve Çiftçiler Odası ziyaret edildi.



Bucak İlçe Merkezin bir kısım esnaf yerinde ziyaret edildi ve HAYIR oyu verilmesi için destek istendi…



Yaklaşık 20 kişiden oluşan ekip Kızılkaya ve Ürkütlü Beldesine geçildi. Yapılan HAYIR oyu ikna toplantılarına müteakip Yüreğil, Heybeli ve Kestel Köylerinde çalışma yürütüldü.



Buraya kadar haber niteliğindedir. Şimdi kendi özel izlenimlerime gelelim…



CHP Genel Sekreter Yardımcısı Gökhan Günaydın, ikili ve çoklu insanlara yaptığı konuşmalarda ideolojik tabanlı, kararlı ve ikna edici buldum.



Peki, Bucak’ta HAYIR çıkar mı?



Hesap ortadır. 45 bin civarında seçmen vardır. AKP, Saadet Partisi ve BBP EVET vereceği belliyken; karşısında CHP, DP ve MHP HAYIR cephesi vardır.



O halde bu tablodan 25 bin HAYIR, 20 bin EVET çıkar…



Hazır başlamışken referanduma dair yorum ve görüşlerimi aktarmadan geçmeyeyim…



Önce Sayın Adem Yavuz Arslan (Bugün Gazetesi Yazarı ve Bugün TV Ankara Temsilcisi)’dan bir alıntı yapacağım.



Bakın, Adem Bey ne diyor?



Muhalefet oyunu iktidar partisinin sahasına yıktı ve Anayasa paketi dışındaki her şeyi konuşuyoruz. Kolayca evet alacak bir paket bıçak sırtı hale geldi.



EVET cephesinde yer alan bir kalemin dilinden dökülen bu paragraftan ne anlıyorum?



Kemal Kılıçdaroğlu ve A Takımı ne kadar doğru ve akıllıca bir strateji izlediklerinin teyididir…



Aynı yazardan bir alıntı daha…



Öcalan yol haritasını adım adım uyguluyor. Ankara ise 'rakibin attığı pasları kovalayan amatör takımlar gibi' hadiselere yön vermek yerine gelişmelere göre tavır almaya çalışıyor.



Yazarımızın anlayamadığı EVET cephesi panik halinde bırakın oyun kurucu olmayı artık oyuncu bile değildir… Tamamen saha dışına savrulmuştur ve oyunu izlemektedir…



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/19 Ağustos 2010

16 Ağustos 2010 Pazartesi

CHP Genel Sekreter Yardımcısı Gökhan Günaydın Bucak’taydı…

16 Ağustos 2010 günü saat 13.00’da CHP Genel Sekreter Yardımcısı Gökhan Günaydın, PM Üyesi Prof. Hurşit Güneş ve Kırklareli Milletvekili Tansel Baş Bucak CHP İlçe Örgütüne ziyarette bulundular ve basın toplantısı düzenlediler…




Basın toplantısında konuşan Gökhan Günaydın özet olarak şunları söyledi:



Referandumda vatandaşın özgür iradesinin sandığa yansıması için 26 maddenin ayrı ayrı oylanması gerektiğini, ancak hap şekline getirildiğini ve hepsine EVET denmesinin istendiğini,



27 Nisan e-muhtırası veren Genelkurmay Başkanına bırakın hesap sormayı üstün hizmet madalyası takıldığını, 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma iddiasının kocaman bir yalan olduğunu,



Bağımsız yargının yerine Cumhurbaşkanı ve Başbakana bağlı bir yargının yaratılacağını, tek adamlık yolunda bir engelin daha böylece aşılacağını…



Tüm bunların ışığında Bucak Halkının referandumda HAYIR vermesi hem Türkiye’nin hem de vatandaşların lehine olacağını belirtmiştir.



Bu basın toplantısından sonra Gökhan Günaydın ve beraberindekiler Burdur ili ve ilçelerinin örgüt yöneticilerinin katıldığı genişletilmiş divan toplantısı için Burdur’a hareket etti…



18 Ağustos 2010 günü Sayın Gökhan Günaydın, bizzat kendisinin Bucak’a geleceği ve halka temas ederek HAYIR kampanyası için örgütle birlikte çalışacağı öğrenilmiştir.



Buraya kadar haber niteliğindedir… Şimdi gelelim özel kulis bilgilerime…



CHP’nin yurt çapında her 15 günde bir kamuoyu anket çalışması yürüten sözleşmeli şirketleri bulunduğu, verilen son raporlara göre EVET-HAYIR oylarının kafa kafaya gittiği, yüzde 20 oranında kararsızların bulunduğu, ilginç olan ise en çok kararsız seçmenin İstanbul’dan çıktığı, İstanbul kararsız seçmen sayısının neredeyse tüm kararsız seçmenlerin yüzde 40’na tekamül ettiği…



Şimdilik bu kadardır. Çarşamba günü ben de bizzat katılacağım kampanya hakkında yazı yazarım herhalde…



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/16 Ağustos 2010



12 Ağustos 2010 Perşembe

Başbakan Erdoğan’ın villası ve sessizliği…

Son dönemlerin popüler konusu siyasilerin mal varlıkları üzerinden yürütülen polemiklerdir…

Sayın Başbakan Erdoğan’ın İstanbul/Üsküdar’da havuzlu 5 tane villasına karşın Sayın CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Balıkesir/Burhaniye’deki site içinde ortak havuzlu villasını Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek gündeme getirdi…

Valla prensip olarak siyasi gücün, ekonomik gücün yararına kullanılmasına külli karşıyım. Şöyle ki Sayın Başbakan Erdoğan siyasetçi değil de ticaret adamı olsaydı isterse 500 tane villası olsun liberalizmde hiç sorun olmazdı, hatta lafı bile edilmezdi…

Sorun ne peki?

Siyasi gücünü, ekonomik gücüne takviye, destek olması mı olmaması mı?…

Canım adam zenginleşmesin mi?

O zaman siyaset yapmayacak… Zenginleşmek isteyen ticaret yapacak…

Böylece siyaseti, gerçekten siyaset yapmak isteyenlere bırakacak…

Hem siyasetçi, hem şirketler, hem de hisseler olunca siyasetin suyu bulanık hale geliyor…

Gelelim Sayın Kılıçdaroğlu’nun villası olduğu iddiasına… İktidar gücü kullanmayan bir siyasetçi için bence sorun yoktur.

Çünkü ince ve belirleyici çizgi iktidar gücü ve zenginleşmedir… Kaldı ki villayı nasıl aldığı ortadadır. Banka kredisi çekilmiş, her ay 1.000 (Bin TL) taksitlendirilmiş ve bankaya villa ipotek edilmiş…
Emlakçıların piyasa değerlendirmesine göre Kılıçdaroğlu’nun villası 150 BİN TL değerinde ve nasıl alındığı ortadadır. Sayın Başbakan’ın 1 (bir) villası ise 1,5-2 milyon değerindedir. Nasıl alındığına dair rivayet çoktur. Mesela Başbakan Erdoğan, 4 yıl önce Ülker bayiliği yapan şirketlerindeki hisselerini o günün parasıyla 1.2 trilyona (1.2 milyon lira) devretmişti. Parasını nasıl değerlendireceğini soran gazetecilere de “Mecburen gayrimenkul alacağız” demişti. Ayrıca Üsküdar'daki evini de değiştireceğini açıklamış, “Yalı mı alacaksınız?” sorusuna ise “Hayır yalı bize uymaz” diye karşılık vermişti. Bunun ardından da VATAN, 14 Mayıs 2005 tarihinde Kısıklı'da 10 villalık site yapan M&M İnşaat'ın ortağı Yusuf Öztürk'ün ağzından “Başbakan 5 villamızla ilgileniyor” haberini manşetten vermişti.
Anlaşılan şu ki Sayın Başbakanımızın emlak yatırımları şeffaf değildir. Problem ya da soru burada düğümlenmektedir. Daha ilginci Sayın Başbakan’ın villalar konusunda sessiz kalmasıdır. Ya var derseniz ya da yok dersiniz ve soru sorma bitiverir…
Rahmetli Ecevit bu ülkeye Başbakanlık yaptı ama oturacak bir evi bile yoktu.

Sayın Başbakan Erdoğan’ın resmi mal beyanına göre 2007 yılı mal varlığı kabaca 2 trilyon iken 2009 yılı mal varlığı kabaca 3 trilyon olmuş… (Yeni parayla ise 2 milyon TL’den 3 Milyon TL’ye çıkmış.) Bu da yüzde 50 servet artışı anlamına geliyor herhalde… 2007 ve 2009 resmi mal beyanında bu villalar gözükmüyor. Bakalım 2010 yılında resmi mal beyanında serveti kaça çıkacak ve villalar görünecek mi?

Anladığım kadarıyla Sayın Başbakan’ın eşi Emine Hanım’ın da yatırımları ya da mal varlığı resmi mal beyanında gözükmüyor. Kulağıma gelenlere göre Emine Hanım’ın, Türkiye çapında faaliyet gösteren bir sağlık şirketine ortak olduğu yönündedir… Hadi adını da söyleyeyim Park Medikal…

Denebilir ki iktidarı elinde tutan siyasetçi maaşı dışında ticaret yapmayacak mı?

Benim düşünce ve fikrime göre yapmayacak. Yapacaksa siyaseti bırakacak…

Not: Böyle gidersem MB’dan atarlar herhalde:)…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/12 Ağustos 2010

Bucak CHP İlçe Örgütü, yerel basınla kahvaltı yaptı…

Peki, sabah kahvaltısına kimler katıldılar?




Kanal-15 Televizyonu, Ses-15 Gazetesi, Oğuzeli Gazetesi, Hedef Gazetesi, Akça Gazetesi ve Naneci Gündem Gazetesi temsilcileri,



Burdur CHP İl Başkanı Süleyman Erman, Burdur CHP İl Yöneticileri Turan İş, Hüseyin Bütün,



Bucak CHP İlçe Başkanı Recep Mutlucan, Bucak CHP İlçe Yöneticileri Ömer Özdamar, Yelda Eskici, Galip Duran, Bahtiyar Sayın ve diğer partili arkadaşlar...



Ne zaman?



Ramazan’dan 1 gün önce… Yani 10 Ağustos 2010 günü…



Kahvaltı menüsünde neler vardı?



Her çeşit börekler, zeytin, domates, peynir ve çay vardı.



Önce Bucak CHP İlçe Başkanı Recep Mutlucan, geçen hafta gerçekleştirdikleri halk şölenini değerlendirdi. Halk şöleni için olumlu tepkiler aldıklarını dile getiren Mutlucan ayrıca 12 Eylül’de yapılacak olan referandumda da vatandaşların, hükümetin 8 yıllık icraatlarını düşünerek oy vermelerini ve hayır oyu kullanmalarını istedi.



Mutlucan sözlerine şöyle devam etti: “Bize her zaman olduğu gibi şölende de yalnız bırakmayan hem katılımıyla hem katkılarıyla destek veren İl Başkanımız Süleyman Erman’a, ilçe yöneticilerimize, emeği geçen tüm hemşehrilerime teşekkür ediyorum.



12 Eylül’de yapılacak olan anayasa değişikliği referandumu için halkımızın oyunu kullanmadan önce AKP hükümetinin 8 yılda yapmış olduğu icraatlarını gözden geçirmelerini diliyorum. 8 yılda AKP hükümeti işsizliği, yolsuzluğu, yoksulluğu nerden nereye getirmiştir. Buları çok iyi değerlendirip ona göre düşünürlerse ‘Hayır’ oyunu kullanacaklarını istiyoruz. Biz haksızlığa, yolsuzluğa, yoksulluğa, kandırılmaya, aldatılmaya ‘HAYIR’ diyoruz.



Ayrıca tüm hemşehrilerimizin Ramazan ayının mübarek olmasını ve hayırlara vesile olmasını diliyorum.”dedi.



Daha sonra Burdur CHP İl Başkanı Süleyman Erman, “CHP referanduma hayır diyecek. Emeklimiz, esnafımız, gençlerimiz, kadınlarımız hayır diyecek. 12 Eylül uzantısı olan bu referanduma ‘hayır’ diyerek Recep Bey’in kurmak istediği düzeni hep beraber alaşağı edeceğiz.



AKP anayasasına ‘hayır’ diyoruz. Neden hayır diyoruz, işçilerin, çiftçilerin, emeklilerin, çalışanların, sendikal hakların, kadınların, çocukların, engellilerin, öğrencilerin haklarını korur anayasalar. Bu anayasa değişikliği tüm kesimlerin temsilciliği çağırılarak görüşleri alınarak mı yapıldı? Hayır. Bu anayasa AKP’nin mutfağında yapıldı. Bu bir AKP anayasasıdır. AKP’nin iddia ettiği gibi darbe anayasası ilk defa değiştirilmiyor. AKP, göz boyuyor, yalan söylüyor. 1982 anayasası bundan önce tam 16 kez değiştirildi. Bu değişikliklerin 9’unu AKP gerçekleştirdi. Şimdi 17. değişikliğe hazırlanıyor. Anayasalar, öyle her aklına gelenin değiştirdiği metinler olamaz. Ayda bir, yılda bir değiştirilemez. Çoğunluğum var diyerek baskıcı bir anlayışla değiştirildiğinde onun adına tiranlık yasası denir. Şimdi soruyoruz; Anayasanın içinde neden dokunulmazlıklar yok? Neden parti içi demokrasinin kuralları yok? Geciken adalet yok, yolsuzluk yok, sendikal haklar yok, YÖK yok neden? %10’luk seçim barajı neden yok, neden kaldırılıyor? Memura grev hakkı, işsizlik, aşsızlık neden yok?

Ne var… AKP’nin tek başına yargıya egemen olması var. Abdullah Gül ve Recep Bey’in tek başlarına anayasa mahkemesi üyelerini seçmesi var. İlerde kendilerini yüce divanda yargılayacak mahkemenin üyelerini kendileri seçecek böylece yüce divandan kaçma uyanıklığı var.”dedi



Daha sonra off record sohbetler yapıldı. Mesela HAYIR kampanyası için yerel gazetelere ilan verilmesi gündeme geldi. Bu arada 21 Ağustos 2010 günü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Burdur ziyaretinin haberi verildi.



Ben de bu arada çok güzel kahvaltımı yaptım, sigaramı yaktım, keyifle dumanı havaya saldım…



Saygı ve sevgilerimle…



Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/12 Ağustos 2010

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Taraf Gazetesine, Samanyolu Haber Kanalına, Bugün Haber kanalına açık çağrımdır… Lütfen gerçekleri budamayın!


Konu nedir?

Hantepe Üs Bölgesi'ne PKK tarafından düzenlenen kanlı baskının canlı görüntüleri.

Ne zaman?

20 temmuz 2010 gecesi…

Ne olmuştu?

PKK'nın saldırısında Piyade Üsteğmen Çetin Aylar, Uzman Çavuş Turgay Yılmaz, Piyade Uzman Onbaşı Samet Yılmaz, Piyade Komando Uzman Çavuş Mesut Keklikçi, Piyade Uzman Çavuş Ayhan Say, Jandarma Komando Çavuş Serdar Yeşilyurt ve er Hakan Yutkun şehit olmuştu.

Heron hava aracından alınan canlı görüntüler ne diyor?

03:02: PKK’lılar etrafa tuzaklama yaparak, kurşun sıkarak toplanmaya başlıyorlar. Yarım saat süren çatışmada, askerlere yardım gelmemesinin rahatlığı içindeler. Rahat hareketleri gözlerden kaçmıyor. Heron olup biteni canlı olarak Genelkurmay başta olmak üzere tüm birimlere gönderiyor.
03:03: Tepelerde konuşlanan ve çapraz ateş yapan PKK’lılar, siperlerin bulunduğu yerdeki PKK’lılarla buluşmak üzere dönüşe başlıyorlar.
03:08: PKK’lılar tepede buluşuyorlar. Bir süre dinleniyorlar.
03: 16: PKK’lılar dönüş yolundayken Heron bir kez daha karakolu gösteriyor. Her yer sessiz.
PKK’lılar rahat rahat dönüyor
03:20: Heron, dönüş yolundaki PKK’lıları bir kez daha gösteriyor. PKK’lılar geldikleri gibi rahat bir şekilde dönüyorlar.
03:24: PKK’lılar bir tepede dinleniyorlar. Kimse kendilerine müdahale etmiyor.
03: 29: PKK’lılar aynı tepede dinleniyor. Ne bir helikopter, ne bir uçak, ne de peşlerinden giden bir asker var. Genelkurmay, görüntüleri BBG evini izler gibi izlemesine rağmen olan bitene müdahale etmiyor. PKK’lılar yavaş yavaş bölgeden uzaklaşıyor. Bir tepede görüntülenen yedi PKK’lı, dinlendikten sonra bölgeden ayrılıyor.

Sonra yorum yapılıyor?
Taraf‘ın görüntüleri elde ettiği üst düzey askerî yetkililer, bu görüntülerin TSK içinde deprem etkisi yarattığını kaydettiler. Askerî yetkililer, şunları söyledi: “Baskın yapılacak ihbarı alınıyor. Heron baskın yapılacak tepeye gönderiliyor. Baskın saniye saniye kaydediliyor ama canlı görüntüyü izleyenler ne helikopter ne de uçak gönderiyorlar. Bu görüntülerden haberdar olan personel, yardım gönderilmeme sebebini soruşturuyor. Bize gerekçe hava şartları olarak açıklandı ama görüntülerden havanın çok açık olduğu görünüyor. Bölgedeki arkadaşlar da bu açıklamayı gerçeklerin saklanması olarak görüyorlar. Görüntülerde patlayan bombaların dumanları görünüyor. Hava o kadar açık.

Buraya kadar yazılanları ve görüntüleri Samanyolu Haber Kanalında, Bugün Haber kanalında çevirip çevirip gösteriyorlar…

Varsayalım ki bu görüntüler doğrudur. Varsayalım ki ihmal vardır… Varsayalım ki TSK eleştirilsin…

Hepsine tamam diyelim ama Taraf Gazetesi, yukarıdaki haber kanalları ve diğer kanallar, Türkiye yerine başka bir ülkede bu görüntüleri, yazıları yayınlardı ve aynen şöyle bitirirlerdi:

Hakkari-Çukurca Hantepe üs bölgesine saldıran PKK’lı teröristler nereye döndüler?

Sınırın öteki yakasına yani Kuzey Irak kamp alanlarına…

O zaman soru şudur:

Bizim ordumuz 7 askerimizi şehit eden bu teröristleri kaçtıkları yere kadar niye takip etmiyor ya da edemiyor ya da ettirilmiyor?

İşin püf noktası burada düğümleniyor işte…

ABD izin vermiyor. Bunu da kimse söyleyemiyor. Aslında kral çıplak yahu…

Ülkenin Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı sınıra bir mevziiye gidiyor ve diz çöküyor.

Neden?

Sınırın hemen karşı tarafında yani Kuzey Irak topraklarında yani ABD’nin kontrol ettiği ülkede PKK’lıların kampı vardır ve tehdit vardır. Bu defacto durumu maalesef bir devletin en üst yetkilileri diz çökerek kabul ediyor.

Başka bir ülkenin genelkurmay başkanı olsa tüm bu gerçekleri halkıyla paylaşır ve istifa ederdi.

Malumunuz AKP İktidarı boyunca bir kez Kuzey Irak PKK Kamplarına kara harekatı düzenlendi ve ne oldu?

ABD Başkanı Bush derhal çıkan ültimatomu verdi ve çıktık.

Bunu söylemeyen, söylemekten imtina eden bir haber kanalı, bir yazar, bir düşünür için gerçeklerin uzuvlarını budamış gözüyle bakarım ve ifade ettiği diğer gerçekleri de şüpheyle karşılarım…

Tamam, TSK’yı eleştirelim ama TSK’yı bu hale getiren sivil iktidarı da himaye etmeyelim olur mu?

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/02 Ağustos 2010