24 Ağustos 2017 Perşembe

2019 yılına dair siyasi tahminim..


Biliyorum, daha 19 ay var, 31 Mart 2019 Yerel Seçimlerine..

Ama yaşam çok hızlı ya, siyasetin de bu hızdan kalır yanı yoktur..

Mevcut konjonktür, halen süregelen siyasi atmosfer aslında seçimi bile gereksiz kılıyor..

‘Ne demek bu?’ derseniz; sonucu aşağı-yukarı belli olan seçimler için kullandığım tabirdir..

Daha açık deyişle ‘bugün seçim olsa’ başkanlığı AK Parti Genel Başkanı çok rahat kazanır, hem de 1.turda..

Bu siyasi denklemi bozacak yegane etmen Sayın Meral Akşener’in siyasi oluşum çabasıdır..

2019-Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimi adaylarından 2’si bellidir.. İlki Sayın Tayyip Erdoğan, ikincisi Sayın Meral Akşener olup CHP adayını açıklamadı, HDP aday çıkarması söz konusu değildir..

CHP’de kesin olan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkan adayı olmayacağıdır..

Peki, CHP adayı kim olacak?

Kanımca ya Abdullatif Şener ya da İlhan Kesici..

Herkesin neredeyse ortak sorusu:

Sayın Meral Akşener’in, yeni siyasi oluşumda başarı şansı nedir?

Başına bir şey gelemezse (işte davalık olma, işte siyaset yapamaz hale düşmesi gibi..) kafadan yüzde 20 alır..

Zaten yüzde 8 MHP’den garanti, en az 5-6 puan AK Parti’den gelir, yüzde 2-3 CHP’den kayar..

Bu siyasi tablodan ne mi çıkar?

2019-Kasım ayı başkanlık seçimi yüzde 100 2.tura kalır..

2.tura kalan seçimin sonucu AK Parti için riski çok yüksektir..

Şunu iyi biliyorum ki, tehdit unsuru Meral Akşener, legal sınırlar içinde ‘nasıl etkisiz hale getirilir?’ sorusuna sürekli senaryo yazıyordur AK Parti kurmayları, danışmanları..

Ne olup biteceğinin en önemli işaret fişeği 2019-Mart ayında atılacaktır..

Çok net ifadeyle söylüyorum:

En son referandumunda ‘HAYIR’ çıkan Ankara ve İstanbul AK Parti’den giderse başkanlık da gider..

Peki, seçimler 2018 yılına çekilebilir mi?

Anketler ve diğer gelişmeler; AK Parti’yi belki de ilk kez seçimleri erkene çekmeye mecbur bırakabilir..

Bu kadar öngörü yeter artar..

Araştırmacı Yazar Ömer ÖZDAMAR
Bucak-BURDUR




18 Ağustos 2017 Cuma

DÜŞ’e Yazdım KİTAP ELEŞTİRİSİ VE KISA YANITI


Yaklaşık bir buçuk yıldır birkaç haftada bir Burdur’un Bucak ilçesine giderim. Bir türlü Ömer Beyle (Ömer Özdamar) bir araya gelememiştik. En nihayetinde birkaç hafta önce yine Bucak’a yolum düştü ve Ömer Beyle bir araya gelip birkaç bardak çay içip sohbet ettik. Ömer Bey kitaplarını hediye etti. Düşe Yazdım ve Plüton Bize Neden Küstü isimli kitapları. Daha önce de Ömer Bey’in Normal Ötesi Aşk 1 ve Normal Ötesi Aşk 2 isimli kitaplarını okumuştum ama herhangi bir eleştiride bulunmamıştım. Geçtiğimiz hafta sonu Düş’e Yazdım isimli kitabını okudum. Ömer Bey’in okuduğum üçüncü kitabı oluyor. Bu hafta sonu da bir aksilik olmadığı takdirde diğer kitabı Plüton Bize Neden Küstü isimli kitabını okuyacağım. Biraz olsun Düş’e Yazdım isimli kitap üzerinde durmak istiyorum. Kitabın kapak sayfasında “Deneme” yazıyor. “Deneme” edebiyatın önemli bir koludur. Belli bir konudaki düşünceleri edebi bir üslupla okuyucuya aktarma yöntemini Deneme yazısı olarak tanımlıyoruz. Düş’e Yazdım’ı “Deneme” kategorisinde ele alabilir miyiz? Bence “Deneme” olarak nitelendirmek fazlasıyla zorlama olur. Doğru bir kategori altında toplamak gerekirse “Röpörtaj” demek daha uygun olur. Ama burada da sorun var; Zira röpörtajın kiminle yapıldığı belirsiz. Soruları soran kim? Neden soruyor? Hangi süreçten sonra bu türden soruların sorulması ve yanıtlanması gerekli hale gelmiş, ete kemiğe bürünmüş, belirsiz. Dolayısıyla kitabı edebiyat açısından incelediğimizde estetik yönden kaynaklı birçok sorunla karşılaşıyoruz. Estetik açıdan inceleme yapamayacağımıza göre başta da belirttiğim gibi kitabın röportaj başlığı altında ele alınması gerekiyor ki buradaki sorunun da ne olduğunu paragraf içerisinde ifade etmeye çalıştım. Düşe Yazdım tümüyle röportajı içeriyor ve dolayısıyla kitabı estetik açıdan değil içeriksel açıdan ele almak daha doğru bir yaklaşım olur ki bende bu yönüyle eleştirilerimi yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Ömer Bey’le yaklaşık 8 yıllık bir tanışıklığımız var. Milliyet Blog vasıtasıyla zaman zaman bir araya geldik, uzun uzun konuşup tartıştık. Ömer Bey’in siyasal ve politik kimliği açık ve net… Çevremde sayısı bir hayli azalmış olan Sosyal Demokrat düşüncedeki ender insanlardan birisi. Yaşadığı yerde siyasetin tam da merkezinde yer alıyor ama pek şanslı olduğunu söyleyemeyeceğim, çünkü yaşadığı yer sosyal demokrat düşüncenin pek de ilgi gördüğü bir ilçe değil. Alabildiğine muhafazakâr, alabildiğine tutucu ve sıkı milliyetçi bir yer. Böyle bir yerden sosyal demokrat bir insanın çıkmasını dahi sürpriz olarak nitelesem yeridir. Ömer Bey kitabında tümüyle siyasal ve politik gündemin merkezinde olan hususları soru-cevap şeklinde ele almış ve sorulara vermiş olduğu cevaplarla kendi bakış açısını ortaya koymuş. Aslında Ömer Bey’in ortaya koymuş olduğu birçok düşünceye katılıyorum. Tabi birkaç husus hariç…

Aslında Düşe Yazdım isimli kitabın şöyle dikkat çeken bir yanı var. Türkiye gündemini kavramak açısında siyasete yeni başlayan birilerinin ilk emekleme evresinde okuyacağı bir kitap olarak niteleyebiliriz..

Nitekim Ömer Bey kimi hususları Bilal oğlana anlatır gibi anlatmış. Misal Ekonomi… Bence uluslararası alanda finans kapitalin nasıl bir karaktere sahip olduğunu, insanları nasıl tebaa haline dönüştürdüğünü gayet yalın bir şekilde Ömer Bey’in vermiş olduğu örnekle anlıyoruz. Ha keza çevre meselesi… Bu konuda katılmadığım noktalar var ki bunlardan birisi enerji meselesidir. Nüfusun yoğunlaşması, canhıraş bir rekabetin doğayı nasıl tarumar ettiği ortada… Zaten bizim asıl meselemiz de bu. Hâl böyleyken, anarşik rekabetin sonucu olarak derelerin, ırmakların, akarsuların enerji üretimi için kullanıma açılması feci düzeyde bir çevre katliamı yaratmakta. Salt enerjiye olan bağımlılıktan dolayı böyle bir durumu kabullenmek, alternatif enerji üretimi arayışlarına yönelmemek bana doğru gelmiyor. Bu gün Avrupa ülkelerinin birçoğu çevre katliamı yapmadan alternatif enerji üretimleriyle ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Tabi bizim asıl önerimiz nüfus yoğunluğunun önüne geçmek. Bu hususta mevcut siyasal iktidarın zihin dünyası ile tam tersi bir noktadayız. Nüfusun bu denli yoğunlaşması çevre katliamında birincil derecede önemli yer tutuyor. Bu durum daha fazla üretmeye, daha fazla doğa katliamına neden oluyor. Dolayısıyla sloganımız daha fazla nüfus değil, daha fazla nitelikli nüfus olmalıdır..

Ömer Bey’in Recep Tayyip Erdoğan’a bakış açısında da çok farklı yerlerdeyiz. Ömer Bey sosyal demokrat bir kimlik… Bir sosyal demokrat olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı 21. Yüzyılın lideri olabilecek bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyor. Kitapta bu hususa yer vermiş ama çok da nesnel düzeyde konuyu ele almamış. Hangi becerileri doğrultusunda Recep Tayyip Erdoğan’da böyle ışık gördüğünü bilemiyorum. İleri sürdüğü şeyler pek doyurucu ve ikna edici değil. Recep Tayyip Erdoğan için sadece iyi bir hatip olduğunu ama konuşmalarındaki içeriklere baktığımızda söylediklerinin o denli çok sorunlarla dolu olduğunu görüyoruz ki. Hani işin kültürel birikim boyutunu bir kenara koyuyorum, elini atıp da batırmadığı ne kaldı? Allah aşkına birisi söylesin, Recep Tayyip Erdoğan 14 yıllık mutlak iktidarı döneminde neyi doğru yaptı? İşte dış politikanın içler acısı hali, işte eğitim politikası, işte sağlık, işte adalet sistemi… Tek bir tane doğru iş yaptığını iddia etmek için insanın fazlasıyla dikkatsiz olması gerekiyor. Bir yandan kültürel birikim eksikliği, diğer yandan kültürel birikim eksikliğinden kaynaklı olarak hemen her alanda yapılan onca yanlış bir insanı nasıl 21.Yüzyılın lideri yapar? Bu durumun tek bir açıklaması var, kendilerinin çalıp oynadığı bir tuhaf rejim söz konusu… Elinin altındaki medya en olmadık yanlışı bile doğru bir şeymiş gibi sunmakla, akıl almaz düzeydeki algı yönetimiyle son derece başarısız bir insanı ciddi bir lider, ciddi bir devlet adamı olarak sunmaya çalışıyor. Bu durum aslında fazlasıyla gülünç… Kaldı ki günümüzde yüzyıla lider aramanın da bana çok tuhaf geldiğini söylemeliyim. Dikkat ederseniz güçlü ülkelerin, daha mutlu olan ülkelerin demokratik ülkeler olduğu bir gerçek. İnsanlarının mutlu olduğu, keyifli yaşam sürdüğü hangi ülkenin başındaki isim hakkında bilgi sahibiyiz? Danimarka, İsveç, İsviçre, Norveç, Kanada, Finlandiya… İnsanları mutlu, keyifli… Üretiyorlar, geziyorlar, okuyorlar. Biz halen yüzyıla lider olacak insanı tartışıyoruz. Bence bu tartışmayı rafa kaldırmak gerekiyor. Hele ki Recep Tayyip Erdoğan ise bahse konu olan isim, hepten bir kenara koymak yerinde olur. Ha Ömer Bey Ortadoğu meselesinde El Bab noktasında ABD ve Rusya’ya kafa tutan Recep Tayyip Erdoğan’ı böyle bir iddiaya örnekliyorsa, kendisine önerim Ahmet Altan’ın “Kof Kabadayı” başlıklı yazısını okuması..

Hemen buradan başka bir konuya geçmeyi uygun görüyorum. Ömer Bey neden siyasal ve politik içerik taşıyan bir kitap yazdın?
Bu soruyu sormamdaki neden, ben siyasal ve politik içeriği olan kitapları yazmanın çok da gerekli olduğunu düşünmüyorum. Aslında eleştirilerime başlarken, Ömer Bey’in siyasete yeni başlayacak olanlara kaynaklık edecek, ilk emekleme dönemi açısından katkı sağlayacak bir kitap yazdığını söylemiştim. Ama işi bir başka boyuta taşıyacak olursak, bu türden kitapların ben pek gerekli olduğunu düşünmüyorum. Ömer Bey’in zamanını edebiyata harcaması bence daha doğru olur kanısındayım. Siyasal ve politik gündem her geçen dakika değişiyor. Bu günden yarına konuştuklarımız değişiyor. Duruşumuz çok kısa zaman aralıklarıyla yer değiştiriyor. Ve buna mukabil memleket siyasal ve politik gelişmeleri yorumlayanlar mezbeleliğine dönüşmüş durumda. İnternet ortamı da bu duruma fazlasıyla katkı sağlamakta… Ortalama bir gazete okuduğunuzda ülkenin politik gündemine dair az da olsa bir fikir edinebiliyorsunuz. Bu türden konular enflasyona uğramışken, bu konularda düşünce açıklayan kitap yazma gerekliliği bana boşa zaman kaybı gibi geliyor.

Ömer Bey edebiyata yönelmiş olsa ki öyle sanıyorum ki emeklilikten kaynaklı olarak zaman mefhumunda pek sorun yaşamıyor, daha nitelikli edebi yaptılar ortaya çıkarabilir. Ve yazın dünyasında ilerlemek gibi bir dert taşıyorsa, Ömer Bey’in siyasal ve politik yazılardan mümkün olduğunca uzak durmasında fayda var.


Tamam, buraya kadar Sevgili dostum-arkadaşım Nihat Beyi, kitapla ilgi duygularını, düşüncelerine ve değerli önerilerine okuduk, çok uzatmadan her paragrafa birkaç cümleyle karşılığını vermek isterim.. Bunu da mevzu havada kalmasın diye yapıyorum, başka bir amacı yoktur..

-Kitap kategorisi röportaj mı, deneme mi?
Valla deneme niyetine yazıldı ama röportaj adlandırması ya da başka bir edebi kategori olması benim açımdan sorunsal değildir. Maksat duygu ve düşüncelerimi bir şekilde ifade etmektir..

-Sosyal demokrat olduğum tanımlaması doğru mu?
Yüzde 100 doğrudur.. Ne bir santim aşağı, ne de bir santim yukarı..

Düş’e Yazdım kitabı siyasete yeni başlayanlara önerilmesi doğru mu?
Yine yüzde 100 doğru, amacım siyasete halisane duygularla, idealize tavırlarla başlarsın ama ne biçim çamurluklar, oyunlar, entrikalar karşına çıkar bilinmesi maksadını da güttüm..

Enerji politikasına itiraza ne diyorsun?
Katılmıyorum ama kaygısını paylaşıyorum..

Recep Tayyip Erdoğan’ın 21.yüzyıl liderliğine karşı çıkışa ne diyorsun?
Valla bu konuyu detaylı yüz yüze de konuştuk. Ben hala aynı noktadayım ve aynı iddiamı sürdürüyorum..
Neden?
Nihat Beyin söylediği gibi iç ve dış politikada hata yok mu? 
Elbette var ama sadece hitabet gücüyle 15 yıldır sandıktan galip çıkması mümkün değildir.. İçeride ve dışarıda uyguladığı akıllı politikalar sayesinde
2002-2007-2011-2015 genel seçimleri,
2004-2009-2014 yerel seçimleri,
2007-2010-2016 referandumları..
Demokratik ülkelerde bu kadar yıl, bu kadar sandıktan başarıyla çıkılamaz..
Recep Tayyip Erdoğan, ne yaparsa yapsın, zaten bu sandık başarısıyla bile 21.yüzyıl liderliğini çoktan hak ediyor..

Nihat Beyin, artık siyaset üzerine kitap yazmama önerisine ne diyorsun?
Doğru söylüyor, artık siyaset üzerine bildiklerimi ve anlatacaklarımı tamamladım..
Hikaye, öykü gibi çalışmalar yapabilirsem ne ala, öbür türlü kitap yazma işi noktalanmıştır..

Son söz nedir?
Kitabı okuduğu ve değerlendirdiği için Nihat Beye, bir kez daha teşekkür ederim..

Araştırmacı Yazar Ömer ÖZDAMAR
Bucak-BURDUR



16 Ağustos 2017 Çarşamba

Bucak İlçemizde dürüst esnaf var yahu..


Vay anasına! Bir yaşıma daha girdim..

Şimdi neden bu başlıkla yazı kaleme aldığımı sıkmadan kısaca özetleyeyim..

Öncelikle bu esnaf arkadaşı hiç tanımam, bilmem..

Malumunuz torun sahibi olduk..

Beşik için döşek dikilecek ya..

Bucak ilçemizde sayısı az olan bir yorgancıya gittim..

İşte ölçüler önceden alındı, uzunluğu 81 cm., eni 55 cm. ve derinliği 15 cm. olan döşek, astarla çevrilecek, sonra örtü dikilecek..

İşte kaç para olur diye sordum:

-Abi, 1.sınıf pamuk olursa 80 TL., 2.sınıf pamuk olursa 60 TL.

Tamam, 1.sınıf olsun ve 24 saat sonra teslim edilsin..

Tamam dendi ve ayrıldım..

Derken bugün tekrar gittim..

-Döşek hazır mı?

-Hazır abi..

Naylon poşete koydu ve bana uzattı.

Ben de 100 TL çıkarttım, verdim..

Tam para üstü 20 TL beklerken esnaf arkadaş şunu söyledi:

-Abi, pamuk tahmin ettiğim kadar gitmedi, onun için 70 TL alıyorum ve üstü 30 TL veriyorum..

Önce afalladım-şaşırdım ve teşekkür ettim, çıktım..

Yolda gidiyorum, hem de düşünüyorum:

‘’Ulan Türkiye, ulan Burdur, ulan Bucak böyle dürüst insanlar hala kalmış, hala varmış’’ dedim içimden..

‘’Ya bu insanı kamuoyuyla paylaşmam lazım’’ kanaati zihnime düştü..

Yorgancı esnafa tekrar gittim..

-Ya arkadaş, senin bu dürüst ticari tavrın beni çok etkiledi. İzin verirsen fotoğraflamak ve hakkında bir yazı yazmak isterim..

-Tabii abi, memnuniyetle..

Cevabını aldım..

İşte hemen fotoğrafladım ve hakkında kısa bilgi aldım..

Bucak İlçesi Ambahan köyünde Ahmet Arslan isimli yorgancı esnaf arkadaşı dürüstlüğünü örnek olarak sizlere ilan ve takdim ediyorum..

Günümüzde insanlığın neredeyse yüzde 90’nı daha çok kar, daha çok kazanma, daha çok aldatma sarmalında dolaşırken bu insan tüm bu değersiz işlerden amade olmuş yani uzak kalmış; sadece kol emeğinin makul hakkını isteme erdemliğine ulaşmıştır..

Ahmet Arslan isimli esnaf arkadaşın bu harikulade davranışını bir kez daha kutluyorum ve ayakta alkışlıyorum..

Araştırmacı Yazar Ömer ÖZDAMAR
Bucak-BURDUR



10 Ağustos 2017 Perşembe

Burdur AK Parti’de özlenen fotoğraf verildi..


Bugün (10 Ağustos 2017 günü) yeni yapılan ve 14 Ağustos 2017 günü hizmete girecek ‘’Bucak devlet hastanesi’’ incelemesinde; AK Parti camiasının merakla beklediği ‘’Ne olacak şimdi?’’ sorusunun yanıtı verildi..

AK Parti Burdur Milletvekilleri Bayram Özçelik ve Reşat Petek yan yana özlenen fotoğraf verdiler..

Yeni seçilen AK Parti Bucak İlçe Başkanı Adem Şengül, takriben 2 yıldır süren siyasi çatışmayı bir şekilde sulh ile sona erdirdi..

Bana göre her iki milletvekilinin bu noktaya gelmelerinde AK Parti Genel Başkanı ya da nam-ı diğer REİS’in de katkısı büyüktür..

Yine bana göre siyasette ‘’dün dündür, bugün bugündür’’ sözü ne kadar geçerli olduğunu; bu yaşananlar ışığında bir kez daha kanıtlanmıştır..

Başka deyişle kaybedenler dünde kaldı, kazananlar ise bugünde kaldı ve yarınları kurtarmak yolunda kuvvetli ışık çaktı..

Bu arada yeni devlet hastanemizde ANJİYO ÜNİTESİ olmadığını üzüntüyle öğrendim..

Keşke başarılabilseydi ve ölüm riskinde 1.sırada olan kalp-damar rahatsızlığı yaşanması halinde Isparta ve Antalya’ya taşınmasıydık..

Araştırmacı Yazar Ömer ÖZDAMAR
Bucak-BURDUR




4 Ağustos 2017 Cuma

Bucak AK Parti kalesinin son burcu da düştü..


Bir önceki yazımda not ettiğim üzere işte final yorum-düşünce yazıma sıra geldi..

Bucak AK Parti siyasetini takriben 2 yıldır derinlemesine inceliyor ve takip ediyorum..

Tarafsız-dışarıdan yazar olduğum için yazılarım dikkatle izleniyor..

Başlık çok manidar olup bu yazımın ana eksenidir..

Anımsarsanız 2015 yılı genel seçimleri sonrası AK Parti Bucak siyasetinde amansız bir mücadele başladı..

2016 yılında bu mücadele ‘’REŞATCILAR’’ ve ‘’BAYRAMCILAR’’ şeklinde tezahür etti…

Yaklaşık 1.5 yıl süren siyasi mücadele 2017-Temmuz ayında sona erdi gibi görünüyor..

Görünüyor diyorum çünkü siyaset, cıva gibi nereye akacağını, nasıl toparlanacağını kimse tahmin edemez..

Temmuz-2017 ayında ne oldu?

Sayın Adem Şengül AK Parti Bucak İlçe Başkanlığına getirildi ve yeni yönetimi oluşturuldu.

Peki, büyük soru geldi, çattı:

Kim kazandı?

BAYRAMCILAR mı, REŞATCILAR mı?

Bence kazanan taraf yokmuş gibi görünse de BAYRAMCILAR kazandı..

Neden?

-BAYRAMCI olarak bilinen Bucak Belediye Başkanı, FETÖ davası nedeniyle açığa alındı ve kayyum atandı..
-BAYRAMCI yönetim kurulu üyelerinin tamamı görevden uzaklaştırıldı..
-En son BAYRAMCI olarak bilinen kalenin son burcu olarak tarif ettiğim Belediye Başkan Yardımcısı da görevinden alındı..

Tüm bu faktörler ışığında REŞATÇILAR ne kazandı?

Sıfır elde var sıfır..

Ne yeni yönetimde yer alabildi, ne de belediye başkanlığında etkin olabildi..

Neden BAYRAMCILAR kazandı?

Bazen kaybetmiş gibi gözükürsün ama kazanırsın ya, bu son siyasi gelişme de onu işaret ediyor..

Çünkü terk edilen pozisyonlara REŞATÇILAR gelemedi..

Ne demek oluyor bu?

Yeri ve zamanı gelince tekrar geleceklerini en büyük kanıtıdır..

Kısaca geçici boşalttıkları alanları tekrar dolduracaklardır..

Ne zaman?

Onu bilemem ama yeri ve zamanı uygun olunca, hamle yapacakları yüzde 100 denecek kadar katidir..

Esas kimin kazandığına dair en önemli gösterge 2019 yılında ortaya çıkacaktır..

‘’Kim adaylık alabilecek, kim alamayacak?’’ işte o zaman çok daha net kazanan-kaybeden tarafı anlayabileceğiz..

AK Parti Bucak siyaseti üzerine artık neredeyse kendimi uzman ilan edeceğim:J))

Araştırmacı Yazar Ömer ÖZDAMAR
Bucak-BURDUR



1 Ağustos 2017 Salı

AK Parti Bucak Belediye Başkan Yardımcısının sorularla dolu basın açıklaması..


AK Parti Bucak Belediye Meclis Üyesi ve Bucak Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Satılmış Bey, 31 Temmuz 2017 itibarıyla Bucak Belediye Başkan yardımcılığı görevinden azledildi yani alındı..

Basın açıklamasını okudum..

Açıklamasında AK Parti siyasi geçmişini özetleyip bugüne geliyor ve o bölümü aynen paylaşıyorum..

Ancak 31.07.2017 tarihinde Bucak Belediye Başkan Yardımcılığı görevime son verilmiştir. Son zamanlarda birileri her zaman olduğu gibi meyve veren ağacı taşlamaya başladılar. Aynı kişiler bedel ödetmek için mücadele veriyorlar ama unutmasınlar ki ben Makam Mevkii için Koltuk İçin Ak Partili olmadım ve olmayacağım. Dün Ak Parti’liydim, Bugün Ak Parti’liyim Yarında Ak Parti’li olacağım. 31.07.2017 tarihi itibarıyla Belediye Meclis Üyeliği Görevim devam etmektedir. 2019 Seçimlerimlerine kadar Belediye Meclis Üyesi olarak Partime siz Bucak’lı hemşerilerime hizmet etmeye devam edeceğim.  2019 seçimlerinden sonra ise Ak Parti’nin bir neferi olarak verilen görevi yerine getireceğim.

Açıklama soru işaretleriyle doludur..

Neden?

Mesela şu cümlesi bakın: ‘’Son zamanlarda birileri her zaman olduğu gibi meyve veren ağacı taşlamaya başladılar.’’

Kim İbrahim Bey?

Kim ya da kimler meyve veren ağacı taşlıyor, hem de her zaman?

Alın size bir cümle daha: ‘’Aynı kişiler bedel ödetmek için mücadele veriyorlar’’

Kişi tektir, kişiler çoktur..  Öyleyse kim bu kişiler size bedel ödetiyor?

Yine bünyesinde soru işareti barındıran bir cümle daha var: ‘’unutmasınlar ki ben Makam Mevkii için Koltuk İçin Ak Partili olmadım ve olmayacağım.’’

Tamam, siz olmamışsınız İbrahim Bey ama makam-mevkii için AK Parti’li olan kim ya da kimler?

Valla araştırmacı-yazar olarak bu soruları sormakla mükellefim..

Çünkü Bucak kamuoyu özellikle siyasetçilerin şeffaf ve açık konuşmasına ihtiyaç duymaktadır..

Dilerim, bu sorulara yanıt olabilecek tekrar bir basın açıklaması en kısa sürede yapılır ve her şeye açıklık getirilir..

Gelmezse önümüzdeki günlerde ilginç bir yazı kaleme alacağım.. Başlık ise ‘’Bucak AK Parti kalesinin son burcu da düştü..’’ olacaktır..

Kale burcu nedir?

Savunma amaçlı kalelerde savunma etkisini arttırmak ve rahat karşı savunmaya geçebilmek adına inşa edilen kale bölümüdür.

Araştırmacı Yazar Ömer ÖZDAMAR
Bucak-BURDUR

İnstagram : https://instagram.com/omerozdamar/