Yaklaşık bir buçuk yıldır birkaç haftada bir Burdur’un
Bucak ilçesine giderim. Bir türlü Ömer Beyle (Ömer Özdamar) bir araya
gelememiştik. En nihayetinde birkaç hafta önce yine Bucak’a yolum düştü ve Ömer
Beyle bir araya gelip birkaç bardak çay içip sohbet ettik. Ömer Bey kitaplarını
hediye etti. Düşe Yazdım ve Plüton Bize Neden Küstü isimli kitapları. Daha önce
de Ömer Bey’in Normal Ötesi Aşk 1 ve Normal Ötesi Aşk 2 isimli kitaplarını
okumuştum ama herhangi bir eleştiride bulunmamıştım. Geçtiğimiz hafta sonu Düş’e
Yazdım isimli kitabını okudum. Ömer Bey’in okuduğum üçüncü kitabı oluyor. Bu
hafta sonu da bir aksilik olmadığı takdirde diğer kitabı Plüton Bize Neden
Küstü isimli kitabını okuyacağım. Biraz olsun Düş’e Yazdım isimli kitap
üzerinde durmak istiyorum. Kitabın kapak sayfasında “Deneme” yazıyor. “Deneme”
edebiyatın önemli bir koludur. Belli bir konudaki düşünceleri edebi bir üslupla
okuyucuya aktarma yöntemini Deneme yazısı olarak tanımlıyoruz. Düş’e Yazdım’ı
“Deneme” kategorisinde ele alabilir miyiz? Bence “Deneme” olarak nitelendirmek
fazlasıyla zorlama olur. Doğru bir kategori altında toplamak gerekirse
“Röpörtaj” demek daha uygun olur. Ama burada da sorun var; Zira röpörtajın
kiminle yapıldığı belirsiz. Soruları soran kim? Neden soruyor? Hangi süreçten
sonra bu türden soruların sorulması ve yanıtlanması gerekli hale gelmiş, ete
kemiğe bürünmüş, belirsiz. Dolayısıyla kitabı edebiyat açısından
incelediğimizde estetik yönden kaynaklı birçok sorunla karşılaşıyoruz. Estetik
açıdan inceleme yapamayacağımıza göre başta da belirttiğim gibi kitabın röportaj
başlığı altında ele alınması gerekiyor ki buradaki sorunun da ne olduğunu
paragraf içerisinde ifade etmeye çalıştım. Düşe Yazdım tümüyle röportajı
içeriyor ve dolayısıyla kitabı estetik açıdan değil içeriksel açıdan ele almak
daha doğru bir yaklaşım olur ki bende bu yönüyle eleştirilerimi yapmanın daha
doğru olacağını düşünüyorum.
Ömer Bey’le yaklaşık 8 yıllık bir tanışıklığımız var.
Milliyet Blog vasıtasıyla zaman zaman bir araya geldik, uzun uzun konuşup
tartıştık. Ömer Bey’in siyasal ve politik kimliği açık ve net… Çevremde sayısı
bir hayli azalmış olan Sosyal Demokrat düşüncedeki ender insanlardan birisi.
Yaşadığı yerde siyasetin tam da merkezinde yer alıyor ama pek şanslı olduğunu
söyleyemeyeceğim, çünkü yaşadığı yer sosyal demokrat düşüncenin pek de ilgi
gördüğü bir ilçe değil. Alabildiğine muhafazakâr, alabildiğine tutucu ve sıkı
milliyetçi bir yer. Böyle bir yerden sosyal demokrat bir insanın çıkmasını dahi
sürpriz olarak nitelesem yeridir. Ömer Bey kitabında tümüyle siyasal ve politik
gündemin merkezinde olan hususları soru-cevap şeklinde ele almış ve sorulara
vermiş olduğu cevaplarla kendi bakış açısını ortaya koymuş. Aslında Ömer Bey’in
ortaya koymuş olduğu birçok düşünceye katılıyorum. Tabi birkaç husus hariç…
Aslında Düşe Yazdım isimli kitabın şöyle dikkat çeken bir
yanı var. Türkiye gündemini kavramak açısında siyasete yeni başlayan
birilerinin ilk emekleme evresinde okuyacağı bir kitap olarak niteleyebiliriz..
Nitekim Ömer Bey kimi hususları Bilal oğlana anlatır gibi anlatmış.
Misal Ekonomi… Bence uluslararası alanda finans kapitalin nasıl bir karaktere
sahip olduğunu, insanları nasıl tebaa haline dönüştürdüğünü gayet yalın bir
şekilde Ömer Bey’in vermiş olduğu örnekle anlıyoruz. Ha keza çevre meselesi… Bu
konuda katılmadığım noktalar var ki bunlardan birisi enerji meselesidir.
Nüfusun yoğunlaşması, canhıraş bir rekabetin doğayı nasıl tarumar ettiği
ortada… Zaten bizim asıl meselemiz de bu. Hâl böyleyken, anarşik rekabetin
sonucu olarak derelerin, ırmakların, akarsuların enerji üretimi için kullanıma
açılması feci düzeyde bir çevre katliamı yaratmakta. Salt enerjiye olan
bağımlılıktan dolayı böyle bir durumu kabullenmek, alternatif enerji üretimi
arayışlarına yönelmemek bana doğru gelmiyor. Bu gün Avrupa ülkelerinin birçoğu
çevre katliamı yapmadan alternatif enerji üretimleriyle ihtiyaçlarını
karşılıyorlar. Tabi bizim asıl önerimiz nüfus yoğunluğunun önüne geçmek. Bu
hususta mevcut siyasal iktidarın zihin dünyası ile tam tersi bir noktadayız.
Nüfusun bu denli yoğunlaşması çevre katliamında birincil derecede önemli yer
tutuyor. Bu durum daha fazla üretmeye, daha fazla doğa katliamına neden oluyor.
Dolayısıyla sloganımız daha fazla nüfus değil, daha fazla nitelikli nüfus
olmalıdır..
Ömer Bey’in Recep Tayyip Erdoğan’a bakış açısında da çok
farklı yerlerdeyiz. Ömer Bey sosyal demokrat bir kimlik… Bir sosyal demokrat
olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı 21. Yüzyılın lideri olabilecek bir potansiyele
sahip olduğunu düşünüyor. Kitapta bu hususa yer vermiş ama çok da nesnel
düzeyde konuyu ele almamış. Hangi becerileri doğrultusunda Recep Tayyip
Erdoğan’da böyle ışık gördüğünü bilemiyorum. İleri sürdüğü şeyler pek doyurucu
ve ikna edici değil. Recep Tayyip Erdoğan için sadece iyi bir hatip olduğunu
ama konuşmalarındaki içeriklere baktığımızda söylediklerinin o denli çok
sorunlarla dolu olduğunu görüyoruz ki. Hani işin kültürel birikim boyutunu bir
kenara koyuyorum, elini atıp da batırmadığı ne kaldı? Allah aşkına birisi
söylesin, Recep Tayyip Erdoğan 14 yıllık mutlak iktidarı döneminde neyi doğru
yaptı? İşte dış politikanın içler acısı hali, işte eğitim politikası, işte
sağlık, işte adalet sistemi… Tek bir tane doğru iş yaptığını iddia etmek için
insanın fazlasıyla dikkatsiz olması gerekiyor. Bir yandan kültürel birikim
eksikliği, diğer yandan kültürel birikim eksikliğinden kaynaklı olarak hemen
her alanda yapılan onca yanlış bir insanı nasıl 21.Yüzyılın lideri yapar? Bu
durumun tek bir açıklaması var, kendilerinin çalıp oynadığı bir tuhaf rejim söz
konusu… Elinin altındaki medya en olmadık yanlışı bile doğru bir şeymiş gibi
sunmakla, akıl almaz düzeydeki algı yönetimiyle son derece başarısız bir insanı
ciddi bir lider, ciddi bir devlet adamı olarak sunmaya çalışıyor. Bu durum
aslında fazlasıyla gülünç… Kaldı ki günümüzde yüzyıla lider aramanın da bana
çok tuhaf geldiğini söylemeliyim. Dikkat ederseniz güçlü ülkelerin, daha mutlu
olan ülkelerin demokratik ülkeler olduğu bir gerçek. İnsanlarının mutlu olduğu,
keyifli yaşam sürdüğü hangi ülkenin başındaki isim hakkında bilgi sahibiyiz?
Danimarka, İsveç, İsviçre, Norveç, Kanada, Finlandiya… İnsanları mutlu,
keyifli… Üretiyorlar, geziyorlar, okuyorlar. Biz halen yüzyıla lider olacak
insanı tartışıyoruz. Bence bu tartışmayı rafa kaldırmak gerekiyor. Hele ki
Recep Tayyip Erdoğan ise bahse konu olan isim, hepten bir kenara koymak yerinde
olur. Ha Ömer Bey Ortadoğu meselesinde El Bab noktasında ABD ve Rusya’ya kafa
tutan Recep Tayyip Erdoğan’ı böyle bir iddiaya örnekliyorsa, kendisine önerim
Ahmet Altan’ın “Kof Kabadayı” başlıklı yazısını okuması..
Hemen buradan başka bir konuya geçmeyi uygun görüyorum.
Ömer Bey neden siyasal ve politik içerik taşıyan bir kitap yazdın?
Bu soruyu sormamdaki neden, ben siyasal ve politik içeriği
olan kitapları yazmanın çok da gerekli olduğunu düşünmüyorum. Aslında eleştirilerime
başlarken, Ömer Bey’in siyasete yeni başlayacak olanlara kaynaklık edecek, ilk
emekleme dönemi açısından katkı sağlayacak bir kitap yazdığını söylemiştim. Ama
işi bir başka boyuta taşıyacak olursak, bu türden kitapların ben pek gerekli
olduğunu düşünmüyorum. Ömer Bey’in zamanını edebiyata harcaması bence daha
doğru olur kanısındayım. Siyasal ve politik gündem her geçen dakika değişiyor.
Bu günden yarına konuştuklarımız değişiyor. Duruşumuz çok kısa zaman
aralıklarıyla yer değiştiriyor. Ve buna mukabil memleket siyasal ve politik
gelişmeleri yorumlayanlar mezbeleliğine dönüşmüş durumda. İnternet ortamı da bu
duruma fazlasıyla katkı sağlamakta… Ortalama bir gazete okuduğunuzda ülkenin
politik gündemine dair az da olsa bir fikir edinebiliyorsunuz. Bu türden
konular enflasyona uğramışken, bu konularda düşünce açıklayan kitap yazma
gerekliliği bana boşa zaman kaybı gibi geliyor.
Ömer Bey edebiyata yönelmiş olsa ki öyle sanıyorum ki
emeklilikten kaynaklı olarak zaman mefhumunda pek sorun yaşamıyor, daha
nitelikli edebi yaptılar ortaya çıkarabilir. Ve yazın dünyasında ilerlemek gibi
bir dert taşıyorsa, Ömer Bey’in siyasal ve politik yazılardan mümkün olduğunca
uzak durmasında fayda var.
Tamam,
buraya kadar Sevgili dostum-arkadaşım Nihat Beyi, kitapla ilgi duygularını,
düşüncelerine ve değerli önerilerine okuduk, çok uzatmadan her paragrafa birkaç
cümleyle karşılığını vermek isterim.. Bunu da mevzu havada kalmasın diye
yapıyorum, başka bir amacı yoktur..
-Kitap kategorisi röportaj
mı, deneme mi?
Valla
deneme niyetine yazıldı ama röportaj adlandırması ya da başka bir edebi
kategori olması benim açımdan sorunsal değildir. Maksat duygu ve düşüncelerimi
bir şekilde ifade etmektir..
-Sosyal demokrat
olduğum tanımlaması doğru mu?
Yüzde
100 doğrudur.. Ne bir santim aşağı, ne de bir santim yukarı..
Düş’e Yazdım kitabı
siyasete yeni başlayanlara önerilmesi doğru mu?
Yine
yüzde 100 doğru, amacım siyasete halisane duygularla, idealize tavırlarla başlarsın
ama ne biçim çamurluklar, oyunlar, entrikalar karşına çıkar bilinmesi maksadını
da güttüm..
Enerji politikasına
itiraza ne diyorsun?
Katılmıyorum
ama kaygısını paylaşıyorum..
Recep Tayyip
Erdoğan’ın 21.yüzyıl liderliğine karşı çıkışa ne diyorsun?
Valla
bu konuyu detaylı yüz yüze de konuştuk. Ben hala aynı noktadayım ve aynı
iddiamı sürdürüyorum..
Neden?
Nihat
Beyin söylediği gibi iç ve dış politikada hata yok mu?
Elbette
var ama sadece hitabet gücüyle 15 yıldır sandıktan galip çıkması mümkün
değildir.. İçeride ve dışarıda uyguladığı akıllı politikalar sayesinde
2002-2007-2011-2015
genel seçimleri,
2004-2009-2014
yerel seçimleri,
2007-2010-2016
referandumları..
Demokratik
ülkelerde bu kadar yıl, bu kadar sandıktan başarıyla çıkılamaz..
Recep
Tayyip Erdoğan, ne yaparsa yapsın, zaten bu sandık başarısıyla bile 21.yüzyıl
liderliğini çoktan hak ediyor..
Nihat Beyin, artık
siyaset üzerine kitap yazmama önerisine ne diyorsun?
Doğru
söylüyor, artık siyaset üzerine bildiklerimi ve anlatacaklarımı tamamladım..
Hikaye,
öykü gibi çalışmalar yapabilirsem ne ala, öbür türlü kitap yazma işi
noktalanmıştır..
Son söz nedir?
Kitabı
okuduğu ve değerlendirdiği için Nihat Beye, bir kez daha teşekkür ederim..
Araştırmacı Yazar Ömer ÖZDAMAR
Bucak-BURDUR