12 Eylül 2011 Pazartesi

AK Parti, Türkiye’yi nereye götürüyor?


Dün akşamüstü arkadaşımın sünnet düğünü vardı ve erkenden gittim, bir kenara oturdum, izledim, muhabbet ettim, falan filan…

Derken gözümü bir resim karesi takıldı. Tekerlekli sandalyede oturan 13-14 yaşlarında bir genç ve ebeveynleri…

Gencimizin yüz mimikleri, ağız hareketleri, el-kol çırpınışları tamamen istem dışı olup; gelişigüzeldir… Beyin ana santralı, vücudun bazı organlarına artık komuta edemiyor ve bazı organları da kendi halinde davranıyor…

Türkiye’nin 2011-Eylül ayında çektiğim; siyasi panoramik fotoğrafında benzer durum saptadım.

PKK konusunda, Türkiye’nin daha doğrusu AK Parti iktidarının benzer hastalıklı refleksleri saptanıyor… Ana kumanda ile bağlantı çoğu kez kopuyor. PKK konusunda izlediği siyasetin harmonisi bir türlü kurulamıyor. Bir bakıyorsun; İmralı görüşmeleri, bir bakıyorsun; Kürt açılımı, bir bakıyorsun; Habur atağı, bir bakıyorsun; Kürt aydınlarla, siyasetçilerle çözüme yönelik temaslar… Sonra bir bakıyorsun; hepsi pat diye kesilmiş, bambaşka bir yöne kaymış… Yani burada uzun vadeli stratejik bir planlamadan söz edilmez. Günübirlik politikalar üretiliyor ve uygulanıyor. O zaman da ana kumanda organlar üzerinde kontrolü kaybediyor, bazı organları gelişigüzel hareket etmeye başlıyor, tabi savruluyor… Daha açık söylersem; diyelim ki, PKK ile dişe diş, kana kan mücadele edilmeye karar verildi. Bu karar pat diye uygulanamaz. En az 1-2 yıl hazırlık evresi yaşanır. Kararın uygulanması için her türlü malzeme, araç-gereç, personel tedarik edilir, ondan sonra uygulamaya geçilir…
Daha 3 ay öncesine kadar tüm planlamaların silahların susması ve barış üzerine yapılırken ve işlenirken ani bir kararla; silahlı PKK’nın yok edilmesi gibi bambaşka bir konsepte geçildi. Ondan sonra gariban askerlerimiz darbe üstüne darbe yiyor, Hakkari şehir merkezi ve ilçeleri kontrol edilemiyor… Eheee ne oldu şimdi?

Neyse başka bir konu benim kafama kurcalıyor… Geçmişte Kürt asıllı bilinen Sayın merhum Özal hem hükümet hem de Cumhurbaşkanlığı yaptı ama hiçbir muhalefet kalkıp; sen Kürtsün, sen şu mezhepsin demedi… Ama 2011 yılında bu söylemin kullanılması hem çok ayıp, hem de manası yoktur… Ana muhalefet liderine, önce seçim meydanlarında, sonra günümüzde hala ‘sen hem Kürtsün hem de Alevisin’ denmesi bu ülkenin geleciği adına çok büyük talihsizliktir.
Kim söylüyor?
AK Parti Genel Başkanı ve bu ülkenin Başbakanı… Müthiş yanlış ve irrite edici bir ifadedir. Peki, bu ifade karşısında kendisini hem Kürt hem de Alevi görev vatandaşlarımız ne hisseder arkadaşlar? Dilim varmıyor söylemeye bile… Belki Sünni mezhebinin oylarını tulum çıkarabilirsin ama ülkenin giydiği tulum bütün kalmaz… Çok tehlikeli laflar bunlar…

Şimdi İsrail konusunda yine tamamen dinsel ve mezhepsel yaklaşımla ana kumanda dışında dış siyaset refleksi gösteriliyor… Tamam, ülkemizde yaşayan yüzde 80-85 oranında Sünni mezhebi vardır ve bu tavrı alkışlar, hatta yüzde 60 oya da devşirir ama gidilen yol, yol değildir… Ülkemiz karanlık ve derin sularda yüzdürülmeye çalışılıyor… Ben sıradan vatandaş olarak çok korkuyorum. Neyden? Ülkemiz hızla akıl rayından çıkıyor ve kontrolsüz olarak ilerliyor… Aman boğulmayalım…
Bu yazı daha önce counter kisi tarafından okundu.

Hiç yorum yok: