29 Aralık 2010 Çarşamba

Olmayan Kredi kartı Aidatı…





Anlatacağım olay bizzat başımdan geçti ve canlı tanığıyım. Şimdi tane tane ayrıntılarıyla izah edeceğim.

Yaklaşık 1 yıl öncesi Türkiye İş Bankası’na ait kredi kartı son kullanım tarihi doldu.

Kart yenilenmiş, kurye ile gönderilmiş ve Türkiye İş Bankası Burdur İli Bucak İlçesi şubesine bırakılmış.

O günlerde eve telefon geldi. Türkiye İş Bankası Bucak Şubesinden arayan yetkili ‘yenilenmiş kredi kartınızı gelip teslim almanız gerekiyor’ dedi.

Ben de ‘hayır, istemiyorum. Lütfen iade edin’ dedim.

Yetkili ‘tamam’ dedi.

Benim için o konu kapandı artık. Ama ne zamana kadar? Düne (28 Aralık 2010) kadar… Çünkü dün e-mail adresimi gelen ekstrede elime fiziken almadığım, kendisini hiç görmediğim kredi kartına 35 TL’lik yıllık aidat ücreti isteniyordu.


Ne yapacağız?

Olabilir. Düzeltilir diyerek bankanın 444 02 02 no’lu telefonunu bugün (29 Aralık 2010 saat 13.30 civarı) aradım. Müşteri temsilcisi Murat Beyle görüştüm. Ne mi dendi?

Valla sistemde halen kartınız Bucak şubesinde gözüküyor. İade edilip kapatılmamış.

Eheeee dedim…

Siz gidin şubeye parayı yatırın sonra iade isteyin…

Çok kızdım tabi… Mutlaka yazı ile dile getireceğimi söyledim ve kapattım.

Bucak şubesine vardım. Aynısını anlattım. Ne mi dediler?

Önce parayı yatır, sonra itiraz dilekçesi yazarsın, 2-3 gün içinde operasyon grubu görüşür ve karara bağlanır.

Dekontu elimdedir ve ben bir güzel elime bile almadığım, hiç kendisini görmediğim kredi kartının 35 TL’lik aidatını yatırdım. Müşteri temsilcisine itiraz dilekçesini teslim ettim. 

Sorun çok basittir. Bankanın müşteri irtibat numarası olan 444 02 02 aradığım zaman söylenecek şudur:

Ömer Bey, özür dileriz. Yanlışlık olmuş. Hata şubemizden kaynaklanmıştır. Biz bu işlemi iptal ettik.

Hadi burası olmadı.

Şubeye gittim. Şubede yapılacak işlem de aynısıdır. Benden özür dilenecek ve işlem iptal edilecektir.

Olmadı işte. Parayı yatırdım. İtiraz dilekçesi yazdım ve beklemeye koyuldum.

Buradan Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Sayın Ersin Özince’ye sesleniyorum:

Sayın Müdürüm! Lütfen bu rezalete el koyunuz. İhmali olanları hemen ortaya çıkarınız. Fiziken elime almadığım, yüzünü görmediğim kredi kartı yüzünden zamanım çalındı, param alındı… Hele ödemeseydim, kredi kartı borcu yükümlülüğüne yerine getiremedi diye adımın üstüne kırmızı çizgi çizilecek, itibarım ağır yara alacaktı.

Türkiye İş Bankası Bucak Şubesi teslim almadığım kredi kartını iade etmediyse ve kapatmadıysa bana ne yahu:)

Tam da Aziz Nesin’lik olay ha…

Bankaların soygun düzeni böyle işliyor işte…

Yazıklar olsun!!!!

Ben o parayı gidip bankadan almam artık. Getirecekler ayağıma evime teslim edecekler… Ben nasıl hayali kredi kartı için bankanın ayağına gittiysem, banka da benim ayağıma gelecektir…

Söylenecek başka laf kalmadı… Bu linki İş Bankası adresine de göndereceğim. Bakalım ne yapacaklar?

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/29 Aralık 2010 

19 Aralık 2010 Pazar

AKP Hükümetinin Kıbrıs, Ermenistan, İran dış politikası…

Futbolda doldur-boşalt atakları vardır. Artık süre kalmamıştır. Mutlaka gol atması gerekmektedir. Şuursuzca doldur-boşalt yöntemiyle ceza alanı içine top ortalarlar. Nedense bu yöntem asla başarılı olamaz ve gol de olmaz. Toplar duvardan döner gibi geri döner.

Kıbrıs konusunda da aynı usulü izledi. Hani şu ünlü Annan Planı vardı ya... Referandum yapıldı. Rumlar kabul etmedi, Türklerin kabul etmesi bir mana teşkil etmedi.

Referandum öncesi neler söylendi neler…

Yok AB’ye KKTC’yi alacaklar, yok ABD’den direk uçuşlar yapılacak, yok ambargo kalkacak…

Ne oldu? Hepsi fasa fisoyla sonuçlandı.

Ha keza Ermenistan ile ilişki kuralım diye çırpınan bir Türkiye dış politikası geçen yıl yarı gizli, yarı açık uygulandı.

Ne oldu?

ABD Başkanı ilk kez soykırım lafını bu kadar vurgulu, bu kadar yakın söyledi.

Bakın başka kim ne söyledi?

Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinin ‘soykırımın’ uluslararası alanda tanınmasına engel oluşturmadığını. Türk-Ermeni görüşmelerinde Azerbaycan ya da Karabağ konusunun kesinlikle ele alınmadığını söyledi.

Bu nasıl iştir şimdi? Anlayan varsa beri gelsin…

AKP Hükümetinin izlediği dış politikada dikkate almadığı en önemli nokta bana göre şudur:

Diplomasi, iyi niyet üzerine yürütülmez. Diplomasi çıkar, denge, kar, güç üzerine yürütülür.

Hala doldur-boşalt yöntemiyle acele, paldır küldür dış politika oluşturmaya ve yürütmeye çalıştığını düşünüyorum ama başka düşünen, duyan, anlayan, belirleyen var mı? İşte ondan pek emin değilim.

Sayın Başbakan İran konusunda ne demiş?

-‘’İran eğer kitle imha silahı olarak yapıyorsa, ona bunu yapma diyenlerin de nükleer silahlarının olmaması gerekir’’

-Sonra bu cümlesine tepki olarak bir dönem Türk dış politikasına yön veren isimler yanlış bulduklarını açıklamışlar.
-İyi de sen ne diyorsun diye soruyorsunuz, değil mi?

-Doğru. Yukarıdaki ifadeler konuyu ısıtma ya da mevzunun kıvama gelmesi açısındandır…

-Şimdi yukarıda Sayın Başbakan’ın ağzından çıkan cümlenin Allah Aşkına nesi yanlış?

-Eşitlik ilkesine mi aykırı?

-Her ülkenin kaderini çizme hakkına mı ters?

-ABD, İsrail, Çin, Rusya, Fransa, Hindistan, Pakistan nükleer enerjiye sahipler mi?

-Evet.

-Evet ise İran’ın sahip olmaması kararını kim alıyor?

-Yine bu ülkeler…

-Ama olmuyor ki! Mantık, akıl hatası yok mu?

-Hatta ABD Başkanı Bush diyor ki İran’ın petrol ve doğal gaz zengini bir ülkeymiş, ondan dolayı nükleer enerjiye ne gerek varmış…

-Bak sen! Herkes nasıl aptal yerine konuyor?

İyi de Sayın Başkan Bush sizin de petrolünüz var, Rusya’nın da petrolü ve doğal gazı var… Nükleer enerjiye ihtiyacı olmayan bir ülkenin sahip olmaması bir kriterse bunlar ne olacak?

Olmuyor! Olmuyor!

Türk Dış Politikasına yön vermiş insanların sözlerine de bir çift lafım vardır.

Doğruyu konuşmamak, hakkaniyetli olmamak, dimdik durmamak diplomatik bir zaaf mıdır yoksa diplomatik bir etkinlik midir?

Bana kalırsa diplomatik zaaftır.

Doğruyu, gerçeği, dümdüz ve dürüstçe söylemekten kaçınan diplomasi en hafif tabiriyle pısırık bir dış politikadır.

Burada şahinliği falan savunmuyorum. Çelişkiyi görüp de karşısında ABD olduğu için yok saymak hakikaten çok ayıp ve küçültücüdür.

Son olarak Sayın Başbakan bal gibi gerçekleri evirip çevirmeden, dobraca birkaç cümlesinde yansıtmıştır. Bence herkesin ama özellikle dış politika statükocuların ezberini bozmuştur.

Tam Sayın Başbakanı bu kadar överken dünyaya yön verenler (ABD, Almanya,Rusya,Çin,Fransa) lafı ağzımda bıraktı. Çünkü Sayın Başbakan Erdoğan’ı İran konusunda resmen çark ettirdi.

Nasıl becerdiler bunu? 

NATO Füze Kalkanı Projesini Türkiye’yi dahil etti…

Türkiye’nin izlemeye çalıştığı yeni dış politikada bir çuval inciri berbat etti.

Nasıl?

Çevre ülkelerle sıfır problemli olmaya çalışıyorsun, çok da mesafe alıyorsun ama İran’a karşı füze kalkanı kurduruyorsun…

Olmadı işte bu! Ne kadar İran değil desen de inandırıcı olamazsın. NATO’nun yani ABD’nin baskısına boyun eğdin. En önemlisi ise Sayın Başbakan’ın yukarıda sarf ettiği haklı sözleri güme gitti…

Nihayetinde şu yargılara varabiliriz. Dünya dış politika belirleyicileri; Türkiye’nin bağımsız, özgün davranış ve tutum izlemesine izin veriyor mu,  vermiyor mu?

Ben bu soruyu şöyle formüle edebiliyorum. İzin verilen dış politka oyun sahası dışına çıkılamıyor. Çıkarsan bile öyle veya böyle yöntemlerle istenilen sahaya çekiliyor.

Hele böyle IMF çıpası, AB çıpası, uluslararası finans çıpası ile eklemleşen ekonomisi olan Türkiye’nin bağımsız, özgün dış politika uygulaması zaten baştan olanaksız kılıyor.

Bence Türk Dış Politikası için en iyi, en akılcı yöntem ‘’Alabildiğini alma’’ olmalıdır. Alamayacağıyla hiç uğraşmamalı, böylece Türkiye enerjisini boşa harcamamalı… İç politikaya yönelik absürt dış politik söylemlere hiç inanmam…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/19 Aralık 2010




11 Aralık 2010 Cumartesi

Akaryakıt Zammı Otomatik …



Hani 10 gün arayla yüklüce zam geldi ve 97 oktan benzin 4.02 oldu ya… (2 Euro’yu nerdeyse geçti…)

Hani sonra Enerji Bakanımız ‘zamlarla ilgimiz yoktur’ dedi ya…

Kim ilgiliymiş?

EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu)’ıymış…

Yahu Avrupa’da kaç Euro akaryakıt diye baktım?

Yunanistan’da 1.20 Euro civarında… Hani bu ülke kriz yaşıyor ya…

Krizin kucağında olduğu bilinen İspanya’da ise 1.30 Euro civarında…

Velhasıl tüm Avrupa ülkelerinde 1.50 Euro’yu geçen ülke yok… Asya ülkelerini saymıyorum bile…

Neden biz, diğer ülkelere göre 0.50 Euro pahalı yakıt kullanıyoruz?

Yurdumun güzel insanı niye bu fahiş fiyatı sorgulamaz ve tepki koymaz?

Artık birçok vatandaşımız ‘10 TL olsun, arabaya binen binmeyen belli olsun’ gibi söylemiyle; aslında öfkeyi içine gömüyor…

Aklıma bir fıkra geldi…

1.000 yıl önce bir ülkede kral varmış. Sürekli halka vergi salıyormuş. Ancak hiç şikayet almıyormuş. Kral bu duruma çok kızıyormuş. Çünkü halkının rahatsız olduğu zaman kendini ifade etmesini istiyormuş. Tüm bu ağır vergilerin üzerine bir de köprülerden geçiş için vergi koymuş. Sormuş soruşturmuş, şikayet namına gene tık yokmuş. Bu kez köprüye herkül gibi kuvvetli bir erkek koyulmuş. Köprüden geçenden hem vergi alınmış hem de halledilmiş… Birkaç gün geçmiş ve kralın beklediği haber gelmiş. Halkı temsilen bir grup, kralla görüşme talep etmiş. Kral nihayet, oh be, rahatsız oldular, vergilerin ağırlığını söyleyecekler demiş ve grubu huzura davet etmiş…

Grubun sözcüsü krala aynen şunları söylemiş:

-Büyük ve ulu kralımız! Bizler çok memnunuz. Yalnız köprüde kuyruk oluşuyor, güçlü-kuvvetli bir erkek daha istiyoruz…

Kral, duyduklarına inanmamış ama…

Söylenecek laf kalmadı artık…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/11 Aralık 2010

8 Aralık 2010 Çarşamba

Burdur İli Bucak İlçesi Belediye Başkanı Sayın Ramazan Ayaz’a açık teşekkür…



Bugün öğleden sonra arkadaşımın yanına uğradım. Orada yerel gazete olan Ses-15’i gördüm. Daha ilk sayfada okuduğum haber beni çok mutlu etti.

Neden mi?

Hem hayvan haklarına sonuna kadar inanan bir felsefenin savucusuyum, hem de CHP Belediye Meclis Üyeliği adaylığımda yapmak istediğim ilk konulardandı…

Haber nedir?

5199 sayılı hayvanları koruma kanunu ve yönetmenliği gereğince Bucak Belediyesi özel bir veterinerlik şirketiyle protokol imzalıyor. Söz konusu şirketin 5 kişilik mobil operasyon ekibi başı boş sokak köpeklerini kısırlaştırıyor, aşılarına yapıyor ve doğal ortamlarına bırakıyor. Gerekirse hayvan barınağında da bakımı ve beslenmesi yapılıyor…

İşte olay budur Sayın Başkanım!

Muhalif bir sokak gazeteciliği yapmaya çalışıyorum. Gördüğüm yerel sorunları belgeli olarak dile getiriyorum.

Canım, iyi bir iş yapıldıysa; başkalarının yaptığı gibi gözlerim kör, kulaklarım sağır oyununu asla oynayamam…

Sayın Başkan, önderlik ettiğiniz ve Bucak’a taşıdığınız bu hizmetin anlamı çok büyüktür. Bir ilçenin gelişmişliğine bazen para pul kriteri yetmez. İşte böyle hayvan haklarına duyarlı bir Bucak İlçesi, Türkiye’de ve dünyada mutlaka saygın yerini alacaktır.

Sayın Başkan, aynı uygulamayı lütfen sokak kedileri için de gösteriniz. Çünkü kısırlaştırılmayan sokak kedilerinin aç ve susuz yavruları benim vicdanımı kanatıyor. Çoğu zaman gözlerim doluyor, kıyamıyorum ve evime taşıyorum. Şu anda 15’e yakın kedi yavrularına bahçemde bakıyorum. Kısırlaştırma operasyonu için Burdur Veterinerlik Fakültesine gitmek zorunda kalıyorum ya da gebelik önleyici iğne yapıyorum. Ama takdir edersiniz ki tek başıma sorunu çözmek mümkün değildir. Mutlaka Bucak Belediyesi kurumsal desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Umuyorum ve diliyorum bu konuda da gereğini yaparsınız…

Sokak köpekleri konusunda attığınız bu ulvi adım için size; dili olmayan ancak insanlığın arkadaşları olan canlılar adına sonsuz teşekkürler…

Haberin linki:


Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/08 Aralık 2010 

5 Aralık 2010 Pazar

CHP Otobüsünde gizli kahraman!



Bugün saat 16.00 civarında telefonum çaldı. Bucak CHP İlçe Başkanımız Sayın Recep Mutlucan alo dedi ve sordu:

-Ömer Bey, uygunsanız CHP otobüsü Antalya’dan Ankara’ya giderken Çamlar altı mesire yerinde mola verecekler… Çay kahve içeriz ve sohbet ederiz…

-Derhal Başkanım!

Dedim ve başkanı beklemeye koyuldum. Geldi ve mesire yerine vardık.

Yaklaşık yarım saat sonra CHP otobüsü geldi. Gelen ekip CHP’nin alt yapısında görev yapan arkadaşlarımız. İçlerinden Barış Beyi hemen tanıdım. Hani referandum boyunca Sayın Kılıçdaroğlu ile beraber gezen ve takdim eden arkadaşımızdır. Diğerleri de fotoğrafçı, ses teknisyeni, lojistikçi gibi elemanlar…

Şahsen böyle sohbetleri çok severim. Çünkü CHP’nin çalışmalarını daha iyi öğrenebilirim. Destek ve alt yapı ekipleri çok çalışıyorsa aslında parti çok çalışıyordur… Öğrendim ki başta Barış Bozkurt Bey ve diğer arkadaşlar son dönemde çok çalışmışlar çok… En önemlisi CHP’nin iktidarına artık onlar da inanıyor ve o inançla koşuşturuyorlar…

Sonra Barış Beyin, affına sığınarak küçük bir araştırma yaptım. Bakın neler buldum?

18 Nisan 1975 yılında Ankara'da doğdu. A.Ü. Halkla İlişkiler mezunu olan Barış Bozkurt daha 16 yaşındayken CHP Genel Merkezi'nde ses teknisyeni olarak çalışmaya başladı. Bir süre kameramanlık yaptı.
Hayatını değiştiren dönüm noktası ise İstanbul Millet Vekili Mehmet Sevigen'in parti yönetiminden ayrılması oldu. Sevigen'den 'mikrofonu' teslim alan Bozkurt, Deniz Baykal'ı anons etmeye başladı. Lider değişimin ardından sesini bu defa Kılıçdaroğlu için kullanıp, referandum mitinglerinde performansının zirvesine çıktı.
Miting meydanlarında zaman zaman şiirler okuyan ve partilileri coşturan Barış Bozkurt, sadece anons yapmıyor konuşma notlarını belirli bir düzende kürsüye yerleştiriyor. Aslen Erzurumlu olan Barış Bozkurt, evli ve bir çocuk babasıdır.

Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman, kendine yeni bir hedef belirledi..
Otobüsün içinde herkesin bir rolü var. Barış Bozkurt var mesela, acayip önemli bir adam. Otobüsümüz, şehirlere girerken, duyuru yapıyor, anonsçubaşı o, takdimci, sunucu... "Savulun Kılıçdaroğlu Geliyooooor... " 
demiyor tabi... Ama şöyle diyor, "Hayırlı Ramazanlar Babaeskililer" O sırada yoldan bir inşaat işçisi geçiyor, "İnşaat İşçisi Arkadaşım, sana da Hayırlı Ramazanlar! Nasılsınız? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sizi saygıyla selamlıyoooor... " O sırada Kemal Kılıçdaroğlu ön camda ayakta, herkese selam veriyor. Barış, onun ağzı oluyor. 30 yıl kadar önceki CHP seçim otobüsünün şoförünün oğlu Barış, çekirdekten yetişme yani, hücrelerine kadar CHP'li ve işini canla başla yapıyor. 
http://www.medyasozluk.com/erdogan+in+mitinglerine+de+gitmek+istiyorum.html

CHP’li Barış dostum! Valla bileydim, fotoğrafınızı çekerdim. Google arama motorunda hiç resminiz yok gibi…

Neyse artık, CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nu sizin sunumlarınızla hem halka daha yakın, hem de iktidara daha yakın…

İşinizde sonsuz başarılar dilerim…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/05 Aralık 2010

29 Kasım 2010 Pazartesi

Wikileaks yayınları ve gelecek yarar-çıkar beklentisi…



ABD’li ajan ve diplomatların gizli dokümanları ve yazışmaları dünya medyasına servis yapmaya devam ediyor…

Kim?

Wikileaks isimli site…

İşte yok, Ahmedinejad “Hitler”, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy “çıplak imparator” lakapları yer almış..

İşte yok, Putin seksi, Merkel teflon deniyormuş…

Açıklanan belgelerin içeriğini elbette herkes tartışacaktır. Elbette tüm dünyada yankılanacaktır.

Eylem ya da faaliyette yarar-çıkar yönüne dair soru sorma daima prensibimdir

Bu Wikileaks'ın açıkladığı belgelerden kim fayda-çıkar sağlayacak?

Sorularımı sıralayayım, sonra tahminlerde bulunalım…

Bir kere ABD’nin dolaylı onayı olmadan bu belgeler asla yayınlanmaz…

Bu gizli belgelerin kriptolarını kim kırabilir?

Bana kimse hackerlar falan demesin… Kesinlikle olmaz…

Bu gizli belgelerin kriptolarını yine gizli bir sistem kırabilir…

Diyelim ki kriptolar kırıldı ve gizli belgeler ele geçti…

ABD sistemi bu tür gizli belgelerin medyada yer almasını isterse asla yayınlatmaz… 

Diyelim ki yayınlatmayı engelleyemedi, bu kez nelerin yayınlanmasına, nelerin yayınlanmamasına mutlaka ama mutlaka müdahale eder… Gerekirse para, gerekirse zor kullanarak mevcut durumu lehine işletir…

Gelelim benim tahminlerime…

Gizli belgeleri açık belgeler haline getirerek; ABD, dünyada yeni bir diplomatik sayfa açmaya çalışıyor olabilir…

Gizli belgeleri açıklayarak mevcut ABD Yönetimini zayıflatmaya çalışan Neo-Concuların parmağı olabilir…

Dünyanın belli başlı liderlerine gizli değil açık mesaj vermeye; böylece ABD açısından herkesin pozisyonunu gözden geçirmesi isteniyor olabilir…

Tüm dünyaya, bizden çekinin çünkü sizi en özel yerlerinize kadar izliyoruz mesajı açıktan verilmiş olabilir…

Gerisi hava cıvadır bana göre…

Bakalım, bu işten ABD nasıl karlı çıkacak?

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/29 Kasım 2010

27 Kasım 2010 Cumartesi

Uçan Melekler filmi…



2 gün önce Twitter Sosyal Paylaşım ortamında filmin Senaristi ve Yönetmeni Fırat Gürsoy Bey, ‘’Uçan Melekler’’ filminin vizyona gireceğini haber verdi…

Fırat Beyle, Twitter vasıtasıyla yaklaşık 1 yıl önce tanıştık. Hatta ‘’Normal Ötesi Aşk 1 ve 2 seri kitaplarımı okudu, geri döndü ve film için üzerinde çalışılabileceğini söyledi. Sonraları Twitter üzerinden zaman zaman muhabbetimiz sürdü.

Neyse ‘’Uçan Melekler’’ isimli filmi mutlaka izleyeceğimi ve izlenimlerimi paylaşacağıma söz verdim. Bugün yaklaşık 76 km. uzaklıktaki Antalya’ya Bucak’tan yola koyuldum. Özdilek AVM’ye saat 13.30 civarında ulaştım. En üst katta yer alan sinema salonlarına çıktım. ‘’Uçan Melekler’’ filminin saat 15.15 seansına, 4 no’lu salondan, E-7 numaralı bileti satın aldım. Bu arada karnımı doyurdum, biraz alışveriş yaptım.

Saat 15.15’de filmin başlangıç gongu çaldı. Dikkatlice izlemeye başladım. Ara ile birlikte saat 17.05’de film sona erdi. Eheee şimdi zurnanın zırt dediği yer olan film hakkında izlenimleri yazmaya sıra geldi…

Her şeyden önce bir yönüyle film alkışlanmaya değerdir. Çünkü Türkiye’de dans üzerine ilk film yapılmıştır.

Filmin ana teması danstır. Sokak danslarının versiyonları olan break ve hip dans türlerinin harmonisi yapılmıştır. Ama drama da ihmal edilmemiştir. Öyle ki babayla, kızın buluşmasını anlatan final sahnesi yumuşak duygulu beni, neredeyse ağlama noktasına sürüklüyordu…

Filmin sonlarına kadar dansçı kız Melek’in, Antalya’daki çok yakın arkadaşını unutması bana garip geldi. İstanbul’da Mert isimli dansçıyla tanıştı, çocukluğundan beri birlikte olduğu Antalya’daki dansçı arkadaşı Koray’ı çabucak hafızadan siliverdi… Gerçi filmin sahnesinde Antalya’daki dansçı erkek arkadaşı büyük jest yaptı, hem 1.’ilik ödülünü verdi, hem de babasını…

Film içinde dansın her türlü aksiyonu izlenebiliyor. Valla filmi izledikten sonra yaşım uygun olsaydı dansa başlardım herhalde:) Dansı sevdirmek için gereken neyse yapılmış…

Dansçı 2 kız arasında başlayan duygusal ilişki, birinin erkeğe yönelmesiyle hüsranla bitti… Film içinde küçük anekdot olmuş:)

Film kesin olarak gençlere hitap ediyor. Film içinde hip, break dansının her türlü varyasyonunu görmek isteyen sinema salonuna gitsin arkadaş…

Sosyal mesajı ise dans eden sokak çocuklarına dikkat çekmektir. Böyle de bir dünya olduğunu insanlara göstermektir.

Aytaç Arman ve yaklaşık 5 dakikalık sahnesiyle İpek Tenolcay (Kurtlar Vadisinde Çakırın eşi rolünden tanıyoruz.) dışında benim tanıdığım ünlü sinema oyuncusu yoktu. Elbette konu dans olunca televizyon yarışmalarında popüler olmuş dansçılar çoğunluktaydı…

Bu film çok izleyici çeker mi?

Çekmesi lazım ama sanki PR konusunda belki zayıf kaldılar… Film katılacağı Uluslararası Dans Filmleri yarışmasında derece yaparsa; o zaman mutlaka gündeme oturur…

Twitter arkadaşım Fırat Gürsoy Beyi, yarattığı ve yönettiği bu sanat eserinden dolayı bir kez daha tebrik ediyorum ve başarılarının devamını diliyorum.

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/27 Kasım 2010

25 Kasım 2010 Perşembe

Türkiye’nin İlk 100 Zengini…

Her yıl yazarım…
Neyi?
Türkiye’nin ilk 100 zenginini ve servetlerini…
Niye?
Kendimce çılgın sonuç çıkartmaya çalışırım…
Bu yıl zenginlik verilerine kendi merceğimden aktarayım…
Bir kere ilk 100 zenginin toplam serveti tam tamına 227 milyar dolar…
10 milyar dolar üstü servete sahip Koç Ailesi ve Doğuş Grubu sahibi Ferit Şahenk geliyor…
8 milyar dolarlık servetiyle Ülker Ailesi 3 ncü sıraya oturuyor…
7 milyar dolarlık servetle Mehmet Emin Karamehmet 4 ncü sıraya geliyor…
sonra 6 milyar dolar servetle şu aileler sıralanıyor:
Şarık Tarık,
Doğan Ailesi,
Şevket Sabancı,
Erol Sabancı,
Türkan Sabancı,
Ömer Sabancı ve Ailelesi,
Eczacıbaşı Ailesi,
Yazıcı Ailesi...
Bilin bakalım, İstanbul Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş ve ailesi ilk 100 zengin arasında kaçın sırada?
BİM’in ana ortaklarından Topbaş ailesi 1.5 Milyar dolarlık servetiyle 83 ncü sıradan 51 nci sıraya sıçramış…,
Hiç kimsenin duymak, okumak, bilmek istemediği diğer bazı verilere…

-Türkiye Kamu-Sen’in araştırmasına göre Eylül ayında çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 1483 TL 89 kuruş oldu. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 2 bin 966 TL 22 kuruş olarak belirlenmiştir.

-
Memur-Sen'in Eylül ayı için yaptığı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasında tek kişinin yoksulluk sınırının 940 TL olduğunu dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise  2 bin 421 lira 61 kuruş olarak belirlenmiştir.

-TÜRK-İŞ’in 23 yıldır yaptığı “açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre 2009 yılında ortalama 749 Lira olarak seyreden açlık sınırı Ocak 2010’da 812 Liraya yükselmiştir. Yine 2009 yılı boyunca ortalama 2441 Lira olan yoksulluk sınırı 2644 Liraya yükselmiştir.

-Açlık sınırının 812 Lira olduğu koşullarda asgari ücretin 577 Lira olmasının açlık sınırının % 30 altına tekamül ediyor.

-Türkiye İstatistik Kurumu'nun Gelir Dağılımı tablosuna göre birinci yüzde 20, yani en yüksek gelire sahip yüzde 20 nüfus toplam milli gelirin yüzde 45'ini, beşinci yüzde 20 yani yoksulluk sınırının altındaki nüfus milli gelirin yüzde 6'sını alıyor.

Gelelim düşünce ve yorumuma…

Türkiye’nin yıllık GSMH 1 trilyon dolarsa bunun çeyreği zaten ilk 100 zengininin cebine iniyor…

70 milyon nüfuslu ülkemizde oy veren 48 milyon 18 yaş üzeri vatandaş var mı?

Var…

Bunların yarısına yakını açlık, diğer yarısının da yoksulluk sınırında yaşadığını varsayarsak; dünya sıralamasında 17 nci büyük ekonomi olmuşuz lafı ne anlama geliyor?

Toplumun yoksullaşması, kişilerin zenginleşmesi oluyor bence…

Ortada doğru orantılı işleyen bir iktisadi denklem vardır… Yoksulluk arttıkça kişilerin zenginleşmesi de aynı oranda artacaktır…

Fantastik bir görüş sunuyorum: bu 100 kişinin servetlerinden yüzde 10 vergi alsak, açlık sınırında yaşayan 10 milyon insana maaş versek; acaba nasıl olur?

Alacağımız yüzde 10 vergi yaklaşık 30 milyar dolar olsun, 10 milyon açlık sınırında yaşayan insanlara kişi başına 500 dolar her ay destek verilse ne yapar?

5 milyar dolar yapar… 6 ayda 30 milyar dolar etti mi? (Umarım hesabı doğru yapmışımdır…)

İşte size açlık sınırında kimse bırakmama formülü…

Neyse zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış ya… O hesap, ben de sabahtan beri hikaye anlattım, olmayacak duaya amin dedim işte:)

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/25 Kasım 2010

22 Kasım 2010 Pazartesi

Araç vizesi ve ruhsat yenileme…



Bizzat yaşarak öğrendiğim ve vatandaşlarımıza yararlı olabileceğini düşündüğüm bilgileri paylaşıyorum…

Aracımın ruhsatında vizeyi işleyecek bölüm kalmadığı için hem ruhsat değişecekti hem de vize olacaktı.

Önce vize için TÜVTURK sitesinde telefonla ya da internet üzerinden randevu alıyorsunuz.

İnternet üzerinden randevu alınabilecek adresi şudur:


Telefonla ise 0.212.444.80.08 no’lu numarayı çeviriyorsunuz ve randevu alıyorsunuz.  Hem internet hem de telefon randevusu için ruhsatınız mutlaka yanınızda bulunsun. Randevuyu mümkünse internet üzerinden alın derim çünkü telefonla uzun süre bekleniyor, bu da size para yazıyor…

Sonra bulunduğunuz il veya ilçedeki şoförler ve otomobilciler odası başkanlığına gidiyorsunuz ve F1 dosyası olarak bilinen matbu evrakları araç bilgileri doldurulmuş olarak alıyorsunuz. Tabi ki 24 TL ödüyorsunuz.

Sonra ver elinizi, randevu aldığınız TÜVTURK istasyonuna…

Randevu saatinden yarım saat önce orda olun derim. Neyse kayıt işlemleri yapılıyor ve sizden 126,5 TL alınıyor. Sıranız geliyor ve araç ilgili personele teslim ediliyor. Yaklaşık 15-20 dakika sonra hafif kusurları, ağır kusurları olan liste elinize tutuşturuluyor. Hafifler bilginize oluyor ama ağır kusurlar giderilmeden vize işlemi tamamlanmıyor.

Ulan neymiş ağır kusurlarım araçta diye bir baktım:

-Arka silecek çalışıyor ama su fışkırtmıyor,

-Sağ çamurluk üstü sinyal lambası yanmıyor,

-Arka koltukta emniyet kemerleri görünmüyor…

Neyse hemen Bucak sanayi sitesine vardım. Sileceğe suyu getirttim. Sinyal lambası sönmüş, değiştirttim. Arka koltuk kemerleri orijinalinde var ama koltuk altına gelmiş, görünür hale getirttim.

Tekrar vize istasyonuna gittim. Artık muayene için sıra almıyorsun ve önceliklisin. Kısa sürede tekrar aracımı aldılar. Eksikleri kontrol ettiler ve vizeyi verdiler.

Artık trafiğe gidip ruhsatı çıkartacağım.

Gelin şimdi araç vize işlemlerini yapan TÜVTURK nedir? sorusuna beraber yanıt arayalım…

TÜVTURK;
Uluslararası standartlarda periyodik araç muayenesi hizmeti veren ve Türkiye’de trafik ve araç güvenliğine katkı sağlamayı hedefleyen konusunda uzman bir kuruluştur.
193 sabit ve 71 gezici istasyonda görevli 3.000 çalışanı ile Türkiye’nin tamamına yaygın bir hizmet vermektedir.
Türkiye’de periyodik araç muayenesinde yetkili ve görevli tek kuruluştur.
Yılda 6 milyon’a yakın araca ilk muayene hizmeti verilmekte, tekrar muayeneleri ve diğer hizmetlerle bu rakam 8,5 milyona erişmektedir.

TÜVTURK KUZEY/GÜNEY/İSTANBUL 
Yönetim Kurulu Başkanı
Erman Yerdelen
Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Dr. Peter Konrad Richard Klein
Yönetim Kurulu Üyesi
Alastair Ronald Gibbons
Yönetim Kurulu Üyesi
Hüsnü Akhan
Yönetim Kurulu Üyesi
Horst Gerald Schneider
 Yönetim Kurulu Üyesi
Martin James Dunn

KONSORSİYUM
Doğuş Otomotiv
Türkiye’nin en büyük otomotiv distribütörlerinden biri olan Doğuş Otomotiv, binek araç, hafif ticari araç, ağır vasıta ile endüstriyel motorlar segmentinde 13’ten fazla uluslararası markanın 75’i aşkın yakın modelini Türkiye otomotiv pazarına sunmaktadır. 
TÜV SÜD Grubu
140 yıllık bir geçmişe sahip Almanya menşeli TÜV SÜD grubu, dünya çapında 130 noktada faaliyet göstermektedir. 
Bridgepoint 
İstanbul, Londra, Frankfurt, Paris, Milan, Madrid, Varşova ve Helsinki’de de ofisleri bulunan Londra merkezli bir özel sermaye fonudur. 25 yıllık geçmişi boyunca Bridgepoint çeşitli sektörlerde büyüme potansiyeline sahip şirketlere 12 milyar Avro değerinde sermaye yatırımı yapmış ve bugün de 5 milyar Avro değerindeki BEIV adlı 4. fonunu yönetmektedir.

Devlet Gelirleri
Yapılan her muayeneden alınan bedelin önemli bir kısmı 20 yıl boyunca artan oranlarda devlet kasasına gelir olarak eklenecektir. İlk 3 yılda muayene ücretlerinden elde edilecek gelirin yüzde 30’u, takip eden 7 yılda gelirlerin yüzde 40’ı, son 10 yıllık işletim döneminde ise, araç muayene gelirlerinin yüzde 50’si devlete aktarılmaktadır

Not: Bu bilgiler resmi internet sitesinden alınmıştır.

Bazı gazete ve haber sitelerinde yer alan bilgilere bir göz atalım mı?

-2010 yılında 10 milyon araç muayene olmuştur.

-Araç muayenesi 20 yıllık süreyle 613.5 milyon dolara Akfen-Doğuş-Tüvsüd Ortak Girişim Grubuna ihale edilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı ile imtiyaz sözleşmesi yapılmıştır.

-Buna göre, ihaleyi kazanan konsorsiyum, muayene istasyonlarını 20 yıl boyunca işletecek, bu süre sonunda işletme hakkını devlete (Ulaştırma Bakanlığı’na) iade edecek. Konsorsiyumun oluşturacağı altyapı, imtiyaz süresi sonunda şirkette kalacak.

-20 yılda 9.3 milyar dolar ciro elde edilecek. Cironun ortalama yüzde 46’sı Maliye Bakanlığı’na kalacak. Maliye Bakanlığı ayrıca KDV gelirlerini de alacak.
-Eski araç muayene istasyonları kapatılacak.

-Muayene olmayan araçlara her ay için yüzde 5 faizli ceza uygulanacak.

-Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, 189 araç muayene istasyonunu bir an önce açmak istediklerini belirterek, ‘Ne kadar çabuk açarsak o kadar çabuk para kazanmaya başlarız. Aksi takdirde açmadığımız şehirde tüm araçlar mevcut istasyonlara gider’ dedi. Şahenk, tüm altyapı çalışmalarının bittiğini ve istasyonların hızlı bir şekilde açılmaya başlayacağını belirterek, ‘2006 yılının ilk yarısında istasyonların büyük bölümü açılmış olacak’ diye konuştu. Yapacakları yatırımın ise 100-150 milyon dolar civarında olacağını belitti.

Gelelim zurnanın zırt dediği yere…

Neye?

Kişisel düşünce ve yorumuma…

Yılda 10 milyon araç vizesinden kabaca 1 milyar dolar ciro yapılacak. Bu da 20 yılda 20 milyar dolar eder. Yani ‘’20 yılda 9.3 milyar dolar ciro elde edilecek’’ hesabı hem yanlış hem manipülasyondur. Bakın, bir de ben hesap yapayım. Bugün araç vizesi için TÜVTURK sistemine 126 TL ödedim. Yaklaşık 83 dolar falandır. 10 milyon araç vizesinden 830 milyon dolar elde ediliyor. Diğer gecikme cezalarını, eksoz muayenesini ilave edin yaklaşık 1 milyar dolar yıllık ciro demektir.

Bunun yüzde 30’u (300 milyon dolar) devlete, geriye kalan yüzde 70 (700 milyon dolar) ise TÜVTURK sistemine…

Bir kere imtiyaz sözleşmesiyle ihaleyi alanlar daha ilk yıl ana parasını aldılar. Geriye kalan 19 yılda gelsin karlar, gitsin karlar… Ohhh ne güzel düzen yahu:) Dilber paracıklarımız elin yabancısının kasasına gidiyor yahu::))

Kim yönetiyor bu sistemi?

Yabancılar…

Nerden anladım?

Yönetim kuruluna bakın, siz de anlarsınız…

Ha hizmet kalitesi iyi mi?

Allah var, eskiye göre çok iyi…

Peki, bunu bir devlet organı yapamaz mı?

Yapar ama paranın döndüğü yani liberalizmin borusunun öttüğü her yerde usulsüzlük, rüşvet kaçınılmazdır. Yani bu sistemde devletin bu işi götürmesi olanaksızdır.

Ben söyleyeceğimi söyledim, artık gerisi sizin fikir ve düşüncenize kalmıştır.

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/22 Kasım 2010

29 Ekim 2010 Cuma

Bucak Devlet Hastanesinde kan kaybı…



Önce aşağıdaki resmi linkten Bucak Devlet Hastanesine muayene olmaya gelen vatandaşlarımızın (Diş ve anestesi hariç) polikliniklerimize bir göz atalım…


Bucak Devlet Hastanesi Poliklinikleri ve doktorları:

1-Aile hekimliği ve aile planlaması:
Uz.Dr. Yeşim Ertaş Şengör
Toplam 1 uzman

2-Beyin cerrahı:
Op. Dr. Turgay Parsak
Toplam 1 uzman

3-Çocuk sağlığı ve hastalıkları:
Uz. Dr. Özlem Akıncı
Uz. Dr. Erdem Arat
Toplam 2 uzman

4-Dahiliye (İç hastalıkları):
Uz. Dr. Lütfi Gökmen
Uz. Dr. İbrahim Aydın (İstifa etti ve özel hastanede göreve başladı)
Toplam 1 uzman

5-Deri ve zührevi hastalıkları:
Uz. Dr. Hümeyra Bayatmaklı
Toplam 1 uzman

6-Fizik tedavi ve rehabilitasyon:
Uz. Dr. Tuncay Yıldırım
Toplam 1 uzman

7-Genel cerrahi:
Uz. Dr. Bayram Gökhan Özcan
Uz. Dr. Halilibrahim Altan Özdemir
Toplam 2 uzman

8-Göğüs hastalıkları:
Uz. Dr. Levent Işık
Toplam 1 uzman

9-Göz hastalıkları:
Op. Dr. Sezgin Sezer
Toplam 1 uzman

10-İntaniye (Enfeksiyon hastalıkları):
Uz. Dr. Derya Akın Seyman
Toplam 1 uzman

11-KBB (Kulak-Burun-Boğaz):
Uz. Dr. Kadir Sezgin (İstifa dilekçesi verilmiş, yanıt bekleniyor)
Toplam 0 (sıfır) uzman

12-Kadın hastalıkları ve doğum:
Uz. Dr. Hüseyin Sert (İstifa etmiş)
Uz. Dr. Ali Yavuzcan (Geçen ay atanmış)
Toplam: 1 Uzman

13-Kardiyoloji:
Uz. Dr. Erdem Özel
Toplam 1 uzman

14-Nöroloji:
Uz. Dr. Hasan Özcan
Uz. Dr. Tuncay Epçeliden
Toplam 2 uzman

15-Ortopedi ve travmatoloji:
Op. Dr. Hüseyin Çatan
Toplam 1 uzman

16-Üroloji:
Uz. Dr. Ahmet Kolsuz
Toplam 1 uzman

Peki, Bucak AK Parti İlçe Başkanımız bakın bu konuda ne diyor?

AK Parti Bucak İlçe Başkanı Süleyman Mutlu, "Bucak Devlet Hastanesi bölge hastanesi olma yolunda hızla ilerlemektedir. İlk etapta 3 uzman doktor ataması yapıldı, Milletvekillerimiz ve hastane yönetimi ile işbirliği içinde hastane eksiklerini hızla gidermeye çalışıyoruz. Hedefimiz Bucak Devlet Hastanesi'nde her branşta 2 ya da 3 uzman doktorun görev yapması. Umarız bunu en kısa zamanda başaracağız" dedi.
14 Eylül 2010 12:11

Haberin kaynağı:

Şimdi gelelim; zurnanın zırt dediği yere…

8 yıldır iktidarda olan kimdir?

AK Parti,

Bucak AK Parti İlçe Başkanımızın temennisini nedir?

Hastanemizin yoğun hasta muayenesi olan 16 polikliniğine 2 veya 3 uzman doktor atanmasıdır…

Peki, hali hazırda 16 polikliniğimizin kaçında 2 uzman doktor görev yapmaktadır?

Sadece 3 branşta 2 uzman doktor mevcuttur.

Yukarıda saydığım 16 poliklinikte 3 uzman doktor var mıdır?

Yoktur.

Peki, uzman doktor sayısı 1 olan poliklinik sayısı kaçtır?

13 olup 1’side istifasını vermiş ve yanıt bekleniyormuş… Yani KBB polikliniğinin doktorsuz kalma riski vardır.

Düşünce ve yorumum:
Bucak Devlet Hastanesi siyasetin cirit attığı bir alan olduğu için artık yönetilememe noktasına sürüklenmiştir. Bırakın her branşa 3 uzman doktor atamasını, 1 doktoru bile zor tutuluyor… Maalesef Bucak Devlet Hastanemiz kay kaybetmeye devam ediyor…

Vatandaş yazar sıfatıyla somut bilgiler dışında asla yorum ve düşünce açıklamam. Rakamlar somuttur ve ortadadır. Bu durumda bırakın 3’ü, 1’i bile kalmıyor…

Hastanemizde özellikle çalışan personellerin arasında sorunlar kulağıma geliyor ama somutlaştıramadığım için yazamıyorum.

Son söz: Siyasetin hakim olduğu Bucak Devlet Hastanemiz maalesef iniş aşağıya gitmektedir. Kaybeden ise ne AKP, ne de kötü yönetim olup sadece Bucaklı vatandaşlarımızdır.

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/29 Ekim 2010

26 Ekim 2010 Salı

Bisiklet ile elektrikli bisiklet kandırmacası…



Konuyu görüntülü anlatmak yeni blog metodum oldu. Yan yana duran normal bisiklet ile elektrikli bisiklet çekimini bir izleyin sonra diyeceklerimi bekleyin…


İzledikten sonra bir örnek elektrikli bisikletin teknik özelliklerini vereyim…

Güç                         :248W (pedallı)                                              

Tırmanma               :15                                                                   

Frenler                    :Kampana + e-ABS                                         

Max. Hız                  :40 km/h                                                         

Sürüş Mesafesi        :>80 km                                                        

Akü                         :48V , 14 Ah 2 set (8 parça)(İKİ AKÜLÜ)    

Ölçüler                    :1550*350*980 mm                                        

Lastik Ebatları         :16 * 3.0                                                         

Jant                        :Alüminyum                                                     

Taşıma Kapasitesi  :120 kg.                                                          

Şarj Süresi              :6-8 saat                                                        

Batarya Girişi          :100-240V AC                                                

Göstergeler             :Hız ve Akü Göstergesi.                               

Ürünün Ağırlığı        :70 kg                                                            

Kitlemeli alarm        :var

Tamam, gelelim zurnanın zırt dediği yere… Ha bu arada söyleyeceklerim şahsi düşünce ve yorumumdur.

İlk lafım şudur: Yasalardan kaçmak için uydurulmuş bir satış ve para düzenidir. Küçük modifikasyon ile saatte 100 km. hıza ulaşan elektrikli bisiklet için kask yok, A1 ve A2 ehliyeti yok… Ehee bisiklet niyetine motosiklete binme tam da bu olsa gerek… Alavere dalavere, hokus pokus bisikletimiz oldu, motosiklet ama elektrikli bisiklet…

İyi iş yahu… Mevzuatı, yönetmenliği uydur; bisiklet adıyla motosikleti plakasız, ruhsatsız çoluk çocuğa sat… Hani derler ya, liberalizm para için şeytana pabucu ters giydirir…  Bu olayda hem pabucu, hem de şapkayı resmen ters giydirmiştir.

Saatte 40 ile 100 km. hızla giden bisiklet elbisesi giydirilmiş ama resmen motosiklet olan vasıta yollarda seyir halindeyken kaza yaparsa; sonuç ne olacak?

Trafik polisi kontrolü yok, plaka yok, ehliyet yok, kask yok…

Eheee ne olur?

Dilim varmıyor ama ölüm olur…

Ey yetkililer! Lütfen bu oyundan vazgeçin! Bu vasıtaları hemen motosiklet sınıfına sokun…

Neymiş onun motoru yokmuş?

İyi de motoru yoksa motor gücünde aküleri var… Ne fark eder… Hatta biraz daha güçlendirilerek normal motor gücünün 2 kat üstüne çıkabiliyor.

Lütfen insanların zekasını test etmeyin!

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/26 Ekim 2010