25 Ekim 2013 Cuma

Bucak ilçesinde siyasetin ateşi ve tansiyonu yükseldi..


Yerel seçimlere 5 ay kala artık saflar, aday adayları usul-usul netleşmeye başladı..

Eğer bugün için bazı haberleri almasaydım, ‘gelmiş geçmiş en renksiz, en sessiz, en heyecansız yerel seçimi olacak’ tahmini yazıyordum ki haberler arka arkaya akmaya başladı..

Önce bombayı AK Parti’den patlattılar.. Bucak AK Parti İlçe Başkanı Sayın Süleyman Mutlu istifasını verdi ve Belediye Başkanlığına aday adayı olduğunu resmen ilan etti..

Sonra bir bombayı da Bucak MHP İlçe Başkanı patlattı.. Halen imam olarak görev yapan Sayın Ramazan Kesici’nin MHP Belediye Başkan aday adayı olduğunu bildirdi..

‘Oh be’ dedim içimden.. Şöyle biraz siyasi arena kızışsın, değil mi? Vatandaş konuşsun, yorum yapsın, tahminde bulunsun, yani seçim atmosferi yaşansın..

Hali hazırda AK Parti’den belediye başkanlığı aday adaylığı için Sayın Musa Dağlı ve Sayın Adem Erk başvurusu mevcuttur.  

Son müracaat tarihi 31 Ekim 2013 olduğuna göre önümüzdeki 6 gün içinde AK Parti’den belediye başkanı aday adaylığı için başka başvuruların olacağını öngörüyorum.. Kimler derseniz; onu bilemem ama en az 2 adayın daha çıkacağını söyleyebilirim..

Kritik soru şudur: Temayül, anket, ilin milletvekillerinin tavsiyesi alındıktan sonra AK Parti Genel Merkezi, kimi aday gösterecektir?

Gelelim AK Parti dışındaki partilere..

MHP’nin adayı artık belli olmuştur.. Her ne kadar aday adayı olsa bile Ramazan Kesici’nin adaylığı neredeyse garantidir.

Demokrat Parti’den aday çıksa-çıksa Sayın Arsal Sarı çıkar.. Çıkarsa tabi.. Halen Arsal Beyin siyasi yol haritası netleşmemiştir, belki aday bile olmaz..

CHP ise sessizce beklemededir.. Muhtemelen son dakikaya kadar da bekleyecektir. .

Daha bana çok yazı yazacak malzemeler gelecektir.. Hele adaylar kesinleşsin; işte o vakit tahminlerimi, düşüncelerimi daha rahat yazabilirim..


16 Ekim 2013 Çarşamba

Bayram gerçeği..


Zaman mı bayramları mağlup ediyor yoksa bayramlar mı zamana mağlup oluyor, hepsi kocaman bir muallaktır..

30 yıl önceki bayram başka, 20 yıl önceki daha başka, 10 yıl önceki bambaşka, bugünkü ise öyle bir acayip ki, tarifsizlik sancısı çekiyorsun..

Gelenek ve göreneklerin, yaşadığımız dünyada ayakta kalması neredeyse olanaksızdır. Çünkü varlığımızın tümüyle bağlı olduğu sistem; ‘neyi, nerede, nasıl, niçin’ davranmamız gerektiğini tartışmasız emrediyor, insanlar da kaçınılmaz uyguluyor.

Büyüklere duyulan saygının dayanağı bilgeliğidir, tecrübesidir, yaşam akışında ihtiyaç duyulan rehberliğidir.. Bugün ise tek başına yürümenin dayanılmaz cazibesi ve büyük teşviki tüm bilinenleri altüst etti.. Sistem ‘güven kendine, yol senin, yürü artık’ dediği zaman kimse alıkoyamaz artık.. Bu yolda her şey mubahtır, yeter ki başar, yeter ki zirveye göz dik..

Küçükbaş hayvanların kurban edilmesi geleneği azaldı, bilin, bakalım neden?

Çünkü daha çok et, daha çok sahip olma felsefesini ilke edinen neslin elbette sığır ya da büyükbaş hayvanların kurban etmesi mecburidir..

Bayram süresi artık tatil yapmak için kaçınılmaz büyük fırsattır. Sistem mutlaka tatil süresini 9 gün yapar, şaşalı tanıtımlarıyla yurtiçi ve yurtdışı tatil kampanyaları kapış kapışa gider.. adı bayram ama resmen otellerde tatil süresine dönüştürülür..

Kurban kesen insanların etlerin; 1/3’nü en yakın akrabalarına, diğer 1/3’nü diğer kesemeyen insanlara dağıtılması vecibesi rafa kalkmıştır artık.. Kurban etini alan insan; kasaplarda kuyruğa girer,kıymaya çevirir, sucuk yaptırır, parçalara ayırır ve çılgın gibi derin donduruculara tıkılır, yıl boyu yeme hesabı yapılır..

Sistem, usul-usul tüm vecibeleri hükümsüz kılmak için çalışır, aksine yaratılan hayali ego asla buna karşı koyamaz. Sisteme tabi olma üstüne üstlük kutsanır.. Nadiren sisteme direnen insanlar ise dışlanır, itilir, kakılır ve demode etiketi yapıştırılır..

Belki 50 yıl sonra bayram çehresini tamamen değiştirmiş olacaktır ve nostalji olarak anlatılacaktır..



1 Ekim 2013 Salı

Evlilik yıldönümü..


‘Vay anasına’ dedim içimden..

Dile kolay yahu,  32 yıl tamamlanıyor, 33 yıla giriliyor..

Geriye dönüp bakıyorsun; su gibi akan zamandan başka hayrete düşürecek bütüncül resim gelmiyor insan zihnine..

Yaşadığın ülke, kadın ve erkek için biçilen role otomatik tabi olduğun sosyal-ekonomik sistem; evliliklerin uzun ve kesintisiz yürüyüşünün kaderini kati olarak belirliyor..

Neler mi sığıyor bu 32 yıla?

Çocuklar, mutluluklar, üzüntüler, bağrışlar-çağrışlar, gülmeler, ağlamalar, kısaca yaşama dair ne varsa öyle de, böyle de yaşanıyor..

Her evlilikte duygusal hasarlara yol açan; bencillikler, egolar eninde sonunda çatışma içinde olabiliyorlar.. Oluşan duygusal hasarlar, diyalogla, sessizlikle ya da her evliliğe özgü yöntemle bir şekilde tamir ediliyor.. Zaten kronikleşen ve onarımı olanaksız hale gelen duygusal hasarlar maalesef ayrılıkla sonuçlanıyor..

Valla ben ve eşim 32 yıl evli kalmayı başardık..

Bakalım kaç yıl daha sağlıkla, anlayışla ve mutlulukla taşıyacağız bu birlikteliği?