30 Nisan 2010 Cuma

Babam ve ben… (Beyin Enfarktüsü)






19 Nisan 2010 Pazartesi günü bitmek üzereydi… Gece yarısına dakikalar kalmıştı. Çok sevdiğim spor programlarını izlerken ev telefonum çaldı. Numaraya baktım. Babamgilden geliyor… O an zaten hissettim… Mutlaka bir şey var diye mırıldandım içimden.. Alo dememle birlikte anam konuşmaya başladı:

Koş Ömer oğlum! Baban hastalandı. Kardeşine de haber ver…

Televizyonu kapattım. Eşime bilgi verdim ve dışarı fırladım.

Hemen arabayı çalıştırdım. Yaklaşık 5 dakika mesafede olan eve ulaştım. Yerden yatan babamın perişan hali ortadaydı. Ayağa kalkamıyordu. Kardeşim ve hemşire eşi geldi. Hemen tansiyon ölçüldü. Normaldi. Kaldırıp arabaya taşıyamadık çünkü yürüyemiyordu. 112 acilden ambulans çağırdık. 5 dakika sonra geldi. Sedyeye yatırıp ambulansa taşıdık. Kısa sürede acile geldik. EKG çekildi, kan tahlilleri için kan alındı. Beyin tomografisi çekildi. İlk tanı beyin enfarktüsü idi. Yani beyin damarlarından bazıları tıkalıydı ve felç geçiriyordu…

Serum takıldı ve sabahleyin Nöroloji Uzmanı benzer tanıyı koydu ve hastaneye yatırıldı.

Velhasıl vücudun sol tarafı tutmuyordu…

Ultrason ile boyun damarlarında, tomografi ile beyin ana damarlarında bir tıkanıklık görülmedi. Tıkalı kılcal damarları görmek için MR çekildi. Sonuç bekleniyor. Velhasıl 12 gün sonra sol bacakta zayıfta olsa bir hareket gözükmeye başladı. Elbette ümitlerim arttı.

Gündüzleri emekli olduğum için anam ve ben başında kalıyoruz. Geceleri çalışan 2 kardeşim dönüşümlü olarak bekliyorlar.

Facebook’ta, Twitter’da, Milliyet Blog Seyir defterinde notumu okuyan ve acil şifalar dileyen dost ve arkadaşlarıma ne kadar teşekkür etsem azdır… Onların yolladığı pozitif enerji dolu iyi dileklerini babama ilettim ve sevindi…

İzmir Mavili (Ufuk Hanım) ve Nihat Yıldız Bey bizzat telefonla ulaşarak; geçmiş olsun dileklerini sundular. Çok teşekkür…

Milliyet Blog’da mesajla ulaşan:
Güher, Zirve, Yorum Dükkanı, Ahmet Balcı, Vakayinivüs (Gülname Hanım), Esma Kahraman Hanım, Gülgün Karaoğlu Hanım, Sessiz-Çığlık, Cemal Hüseyin Çağlar Bey, Emre Tekin Bey, Maveran
Eksik olmayın çok naziksiniz… Teşekkürler…

Twitter’dan bana ulaşan:
Mehmetesen, SCUBAYAN, MindsPirate, AliOzturk1945, Gabrielperi, blackperiy, WindlyA, Gurayyilmaz, EkinZengin, elfida
Güzel dilekleriniz için çok teşekkür…

Facebook’tan ulaşan:
Kenan Işık, Ertuğrul Sivri, İbrahim Saçıkara, Mine Ertürk, Mevlüt Karabağ, Hülya Gülcek, Necati Terzi, Erol Aslan, Nilüfer Veldet, Kamil Ünal, N.Filiz Bozkurt, Levent Çakır, Serdar Radser, Pınar Zehra Zora, Aydın Sevinç, Sema Tapan, Müyesser Köksal Saka, Sema Öztürk, Mehmet Engürlü, İlyas Bayram, Esen Özdur, Abdülkadir Mutlucan, Mehmet-Naime İnan, Ziya Kızıl, Sema Bozalan Çürük, Çoşkun Karabulut, Adem Çalışkan, Kaygusuz Maran, İsmail Aydın, Fatma İyibilgin, Beran Uzer, Perihan Reyhan Alkan, E. Vldn Özkan, Sabri İkiz
Hepiniz çok nazik ve iyi insanlarınsınız… Teşekkürler…

Hastane, hasta, doktor kısaca sağlık sistemi hakkında bizzat yerinde notlar alıyorum. İleride sizlerle düşüncelerimi paylaşacağım.

Şimdilik bu kadar diyorum… Herkese saygı ve sevgilerimi yolluyorum…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/30 Nisan 2010

13 Nisan 2010 Salı

Mehmet Ağar profili derin devletin neresinde duruyor?


Bugün aklıma geldi…

Yahu bu Ergenekon davasında uçan kuş bile tutuklandı ya..

Hani derin devleti çözmek için ya…

Hani İbrahim Şahin, Veli Küçük davaya dahil edildi ya…

Peki, büyük soru nedir?

Sayın Mehmet Ağar tüm bu olup bitenlerin neresindedir?

Neden dava konusu edilmemektedir?

Bir yazı buldum. Yazının tamamını almadım. Kendi soruma yanıt veren bölümü aktardım.

İsterseniz önce yazıyı okuyalım, sonra benim de bazı tezlerim olacaktır.

Mehmet Ağar’ın ideolojisi, aşırı sağcı paramiliter örgütlenmenin beşiği olan ırkçı ve dinci orta Anadolu taassubunun ta kendisiydi. Üstelik bu şahsiyet, bu aşırı sağcı ideolojisini, ülkücüleri bile geride bırakan bir devlet sadakatiyle aşılamıştı. “Devlet bize görev verir, yaparız. Dur der dururuz.”

Susurluk denen olayın gerisindeki en önemli örgütleyici şahıs, resmi görevlerinin arkasına sığınan ve bundan yararlanan Mehmet Ağar’dır.

Mehmet Ağar’ın, Çatlı’ya kimliklerini temin etmekten tutun, faili meçhul cinayetleri örgütlemeye, emniyetin silahlarını gayrinizami savaşa seferber etmeye kadar birçok suçun örgütleyicisi olduğu Susurluk sürecinde ayan beyan ortaya çıktığı halde Mehmet Ağar’a dokunulamadı.

Neden?

Çünkü Mehmet Ağar’a dokunmak, devletin önemli illegal kollarından birini oluşturan Anadolu aşırı sağcılığına ve doğrudan ülkücü harekete dokunmak anlamına gelecekti. Üstelik bu şahıs ülkücülerden de geniş ve yaygın bir aşırı sağcı, dinci örgütlenmeyle derin bağlara sahipti: Fetullahçı cemaat.

Ergenekon davası dolayısıyla insanların zihinlerinin ve belleklerinin Susurluk’a kayması, hele İbrahim Şahin gibi bir Susurluk sanığının tutuklanmasından dolayı gayet doğaldır. Madem ki paşalar ve Susurluk sanıkları da tutuklanmaya başlamıştır, Susurluk’un baş sanığı olması gereken Mehmet Ağar neden tutuklanmasın?

Oysa bu boş bir beklentidir. Emekli olmuş ya da olmamış paşaların tutuklanmasını pek fazla önemseyen arkadaşlara şunu hatırlatmak isterim: Ordu bir kurumdur ve bu kurum şahıslarla bağlı değildir. Yani kuruma dokunulmadığı sürece o kurumun içinde yer almış en yüksek rütbelilerin bile tutuklanmasının çok büyük bir önemi yoktur. İzmir suikastında da en itibarlı paşalar tutuklanmıştı.

Mehmet Ağar öyle midir ya!

Mehmet Ağar başlı başına bir kurumdur.

Mehmet Ağar’ı tutuklamak, tüm Anadolu aşırı sağını tutuklamak, yakın mazisi (Nihal Atsızlara kadar gitmeyelim) 45 yılı bulan ülkücü-dinci hareketi tutuklamak anlamına gelir.

Keza Mehmet Ağar’ı tutuklamak, bugün pek liberal bir kılığa girmiş aşırı sağcı Fetullah Gülen cemaatini ve Mehmet Ağar’ınkinden pek farklı bir ideolojiye sahip olmayan AKP önderlerini hedef almak anlamına gelir.

En sonuncusu ise, Mehmet Ağar’ı tutuklamak, bu şahsın, devletin işlediği sayısız faili meçhul cinayeti ve bunun ardındaki devlet güçlerini açıklaması anlamına gelecektir ki, devlet bunu göze alamaz.

AKP hükümeti de göze alamaz. Mehmet Ağar’lar, bugün AKP’nin şahsında en azından ideolojik iktidar konumundadır.

Son olarak şunu iddia edeceğim: Halkın içinde derin kökler salamamış ulusalcı-Kemalist kanat, bir kaçak akım olarak devlet tarafından rahatlıkla harcanabilir (elbette bu, devletin kemalist belkemiğini oluşturan ordunun da tasfiyesi anlamına gelmemek üzere).

Ama bugün AKP’nin şahsında iktidar olan merkez-sağ’ın ve aynı zamanda devletin en önemli dayanağı ve fideliği ırkçı-dinci Anadolu aşırı sağcılığının başta gelen temsilcilerini devlet eliyle tasfiye etmek mümkün değildir.

Daha doğrusu şöyle diyelim: Eğer Genel kurmay Başkanı tutuklanırsa, Mehmet Ağar da tutuklanır. Tabii bu, ham hayaldir. Devletin kendini tutuklaması gibi bir şeydir.

Bu yüzden Anadolu aşırı sağcılığının ve devletsel illegal savaşın en önemli temsilcilerinden Mehmet Ağar asla ve asla tutuklanmayacaktır. Bu tür beklentiler boşunadır.

Yazı budur.

Merak edenler için yazının tamamı aşağıdaki linktedir.

http://www.habercumhuriyeti.com/yazar/GUN-ZILELI/293/Mehmet-Agar-Neden-Tutuklanmayacak.html

Ben ise 2002 yılına gitmek istiyorum.

AKP seçimlere hazırlanırken merkez sağ için ANAP-DP birleşmesinin yaratacağı sinerji rahatsız edecek boyuttaydı.

Kimse makul ve mantıklı bir açıklama getiremiyor.

Neye?

Bu birleşme niye olmadığını?

Hem Erkan Mumcu, hem de Mehmet Ağar için siyasi intihar sayılabilecek birleşmeme kararı almaya neler itti acaba?

Neyse konumuz bu da değildir.

Hem sağ bloktan, hem de sol bloktan siyaseten herkesin ağzına pelesenk olmuş, derin devlet yapılanması içinde; şimdi Mehmet Ağar yok mu acaba?

Hani sade ve anlaşılır olması için bir kez daha soruyorum:

Susurluk yapılanması bir derin devlet öğesi midir?

Hayır diyenler için yapılacak bir şey yoktur.

Evet diyen liberaller, eski sosyalistler kısaca AKP’yi şiddetle savunanlar Mehmet Ağar’ı nereye yerleştiriyorlar?

Yoksa gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım felsesini mi güdüyorlar?::))

Bir şeyi anımsatmak isterim. Susurluk skandalının aydınlanması için ışık söndüren kitlelere o dönemin Başbakanı Erbakan:

-’Bunlar gulu gulu dansı yapıyorlar’ diyerek hiç ciddiye almamıştır.

Kısaca hani biraz safım ben ya… Ondan dolayı safça soruyorum işte:

Derin devleti çözüldü derken buzdağının ancak bir kısmı mı açığa çıkıyor?

Yoksa Mehmet Ağar derin devletten öte devletin ta kendisi midir?

Hani cahilliğimi bağışlayın soruyorum işte yahu…

Acaba derin devleti çözmek adıyla bir cemaatin önündeki engeller teker teker yıkılıyor mu?

Bu çerçeveden bakılırsa; acaba Mehmet Ağar engel olarak görülmüyor mu?

Yahu işte uçuk sorular soruyorum. Idare ettirin artık yahu…

Saygı ve saygılarımla…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/13 Nisan 2010

7 Nisan 2010 Çarşamba

Sayın Başbakan 2002 yılında liseye mi gidiyordu acaba?


CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal bir çağrı yaparak: ‘’Sayın Başbakanla anayasa değişikliği paketini televizyonda tartışalım, halka anlatalım’’ dedi…

Sonra ne oldu?

Başbakan Erdoğan, CHP Genel başkanı Deniz Baykal'ın bir TV kanalında tartışma çağrısına 'hayır' yanıtı verdi.
Erdoğan, 'Biz bu tür münazaraları lise yıllarında çok yaptık. Bazı siyasiler bunu şimdi gerçekleştirmek istiyor. Biz zevkimizi aldık. Bizim yapacak çok işimiz var' dedi.

Sonra ne oldu?

Baykal, televizyonda tartışma önerisine 'Münazara zevkimizi lisede aldık' diyen Erdoğan'a 'Başbakan senin zevkin için yapmıyoruz, milletin bilgilenmesi için yapıyoruz' dedi.

Başbakan'a yapılan Tv'de canlı olarak düello teklifinde, Erdoğan milletten kaçmıştır. Ben kendime güveniyorum. Sen de kendine güveniyorsan çık milletin karşısına.

Diyaloglar bu şekildedir…

Benim hafızam balık olmadığı için pat diye 2002 yılı genel seçimler öncesi Kanal-D ve Uğur Dündar zihnimin ortasına düşüverdi.

‘’Biz bu tür münazaraları lise yıllarında çok yaptık.’’ diyen Sayın Başbakan Erdoğan’a sormak artık elzem oldu:

Sayın Başbakan! Siz 2002 yılında liseye mi gidiyordunuz acaba?

Kanal-D televizyonunda 2002 genel seçimlere 1-2 gün kala Uğur Dündar’ın moderatörlüğünde Sayın Baykal ile tartışma yaptınız mı, yapmadınız mı?

Yaptıysanız, o tarihte ne yapıyordunuz?

Herhalde liseye gitmiyordunuz. Çünkü AKP Genel Başkanıydınız…

Halkın bilgilenmesi ve demokrasinin kökleşmesi için iktidar başkanı ile muhalefet başkanı en az yılda bir kez tartışmalıdır.

Sayın Baykal’ın bu önerisi; böyle hafif siyasi mülahazalarla geçiştirilmemelidir inancındayım…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/07 Nisan 2010