A’dan
Z’ye hepimiz borç yapıyoruz.
İşte
eşya alıyoruz, borçlanıyoruz…
İşte
nakit darlığında tüketici kredisiyle borç altına giriyoruz…
İşte
AVM mi? her ne haltsa büyük ve komple alış-veriş merkezlerinde
kredi
kartıyla deli gibi borç yükümlülüğünün altına, pin kodumuzla giriyoruz…
40
milyon aile bireyi varsa en az 150 milyon kredi kartı insanların elinde
dolaşıyor. Demek oluyor ki 1 kart kesmiyor, 2 hatta 3 kartı olan bile vardır…
Aylık
atıyorum 1.000 (bin) TL geliri olan birey, ortalama en az 700 TL borç ödüyor.
Kısaca,
hali hazır manzara-i umumiye, Türk Halkının borçlu olduğunu net olarak
gösteriyor.
Borçlu
insan aslında köle insandır.
Nasıl
mı?
İşte
açıklıyorum:
Borçlu
insan asla akıl ve mantık doğrultusunda hareket edemez. Argo tabirle trene ya
da minibüse çabuk biner ve dolduruşa gelir… Telkinlere kolayca kanar…
Yaşama
dair tüm tercih haklarını kullanırken baskı altındadır.
Borçlu
insanların temel ve vazgeçilmez psikolojisi, daima mevcut düzenin devam etmesi
yönündedir. Değişim, başkalaşım gibi terimler onlar için ürkütücüdür.
Daha
somut örnekleme yapacak olursak; genel seçimlerde oy kullanma eyleminde ve
siyasi parti tercihlerinde egemen olan kanı iktidarın devam etmesi yönündedir.
Bu bağlamda 500 Milyar Dolar borcu olan Türkiye’de iktidarın el değiştirmesini
kimse istemez.
Neyse
biz yine birey tabanında konumuzu irdelemeye devam edelim.
Borçlu
insan hakikaten köledir.
Kararları
sağlıklı olmaz. En kötüsü özgür iradesinden yoksundur.
Verdiği
doğru kararı bilinçaltına iter, buna karşın yanlış kararı bilinçüstüne çıkarır
ve uygular.
Rahat
ve özgün olamaz.
Borçlu
bir birey uğradığı haksızlıklara boyun eğer ve sesini çıkartamaz. Çünkü
tepesinde Demeklesin kılıcı gibi borçları beklemektedir.
Borçlu
insanların tipik yansımaları sürü psikolojisine kolayca kapılmalarıdır.
Çalıştığı
iş yerinde uğrayacağı her türlü haksız eyleme karşı göz yumma, sağıra yatma,
aptal rolünü oynama mecburiyeti vardır.
1980
yılı öncesi Türk Halkı borçlu değildi. 1980 sonrası özellikle Özal dönemimden
itibaren hızla borç sarmalına girdi.
Türk
halkının hassasiyetleri, tepkileri her 2 dönemde ne kadar değişime uğradığı
apaçık ortadadır.
Örneğin
1980 öncesi bağımsızlık, özgürlük, örgütlenme ön planda ve çok etkin iken 1980
sonrası bağımsızlığın yerini işbirliği, özgürlüğün yerini AB’ne, ABD’ye,
NATO’ya, Arap Birliğine yamanma, örgütlenme yerine hiçbir etkinliği olmayan
uyduruk ve kumandalı STÖ (Svil Toplum Örgütü) dönüşümü yaşanmıştır.
Daha
da vahim olan ise borçlu toplumlar hızla birbirini boğazlamaya koşarlar… Umarım
meramımı anlatabilmişimdir..
Not:
Bu yazım 10 yıl önce kaleme alınmıştı ancak hala taze kalmaya devam ediyor
maalesef..
Araştırmacı Yazar Ömer ÖZDAMAR
Bucak-BURDUR