29 Aralık 2010 Çarşamba

Olmayan Kredi kartı Aidatı…





Anlatacağım olay bizzat başımdan geçti ve canlı tanığıyım. Şimdi tane tane ayrıntılarıyla izah edeceğim.

Yaklaşık 1 yıl öncesi Türkiye İş Bankası’na ait kredi kartı son kullanım tarihi doldu.

Kart yenilenmiş, kurye ile gönderilmiş ve Türkiye İş Bankası Burdur İli Bucak İlçesi şubesine bırakılmış.

O günlerde eve telefon geldi. Türkiye İş Bankası Bucak Şubesinden arayan yetkili ‘yenilenmiş kredi kartınızı gelip teslim almanız gerekiyor’ dedi.

Ben de ‘hayır, istemiyorum. Lütfen iade edin’ dedim.

Yetkili ‘tamam’ dedi.

Benim için o konu kapandı artık. Ama ne zamana kadar? Düne (28 Aralık 2010) kadar… Çünkü dün e-mail adresimi gelen ekstrede elime fiziken almadığım, kendisini hiç görmediğim kredi kartına 35 TL’lik yıllık aidat ücreti isteniyordu.


Ne yapacağız?

Olabilir. Düzeltilir diyerek bankanın 444 02 02 no’lu telefonunu bugün (29 Aralık 2010 saat 13.30 civarı) aradım. Müşteri temsilcisi Murat Beyle görüştüm. Ne mi dendi?

Valla sistemde halen kartınız Bucak şubesinde gözüküyor. İade edilip kapatılmamış.

Eheeee dedim…

Siz gidin şubeye parayı yatırın sonra iade isteyin…

Çok kızdım tabi… Mutlaka yazı ile dile getireceğimi söyledim ve kapattım.

Bucak şubesine vardım. Aynısını anlattım. Ne mi dediler?

Önce parayı yatır, sonra itiraz dilekçesi yazarsın, 2-3 gün içinde operasyon grubu görüşür ve karara bağlanır.

Dekontu elimdedir ve ben bir güzel elime bile almadığım, hiç kendisini görmediğim kredi kartının 35 TL’lik aidatını yatırdım. Müşteri temsilcisine itiraz dilekçesini teslim ettim. 

Sorun çok basittir. Bankanın müşteri irtibat numarası olan 444 02 02 aradığım zaman söylenecek şudur:

Ömer Bey, özür dileriz. Yanlışlık olmuş. Hata şubemizden kaynaklanmıştır. Biz bu işlemi iptal ettik.

Hadi burası olmadı.

Şubeye gittim. Şubede yapılacak işlem de aynısıdır. Benden özür dilenecek ve işlem iptal edilecektir.

Olmadı işte. Parayı yatırdım. İtiraz dilekçesi yazdım ve beklemeye koyuldum.

Buradan Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Sayın Ersin Özince’ye sesleniyorum:

Sayın Müdürüm! Lütfen bu rezalete el koyunuz. İhmali olanları hemen ortaya çıkarınız. Fiziken elime almadığım, yüzünü görmediğim kredi kartı yüzünden zamanım çalındı, param alındı… Hele ödemeseydim, kredi kartı borcu yükümlülüğüne yerine getiremedi diye adımın üstüne kırmızı çizgi çizilecek, itibarım ağır yara alacaktı.

Türkiye İş Bankası Bucak Şubesi teslim almadığım kredi kartını iade etmediyse ve kapatmadıysa bana ne yahu:)

Tam da Aziz Nesin’lik olay ha…

Bankaların soygun düzeni böyle işliyor işte…

Yazıklar olsun!!!!

Ben o parayı gidip bankadan almam artık. Getirecekler ayağıma evime teslim edecekler… Ben nasıl hayali kredi kartı için bankanın ayağına gittiysem, banka da benim ayağıma gelecektir…

Söylenecek başka laf kalmadı… Bu linki İş Bankası adresine de göndereceğim. Bakalım ne yapacaklar?

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/29 Aralık 2010 

19 Aralık 2010 Pazar

AKP Hükümetinin Kıbrıs, Ermenistan, İran dış politikası…

Futbolda doldur-boşalt atakları vardır. Artık süre kalmamıştır. Mutlaka gol atması gerekmektedir. Şuursuzca doldur-boşalt yöntemiyle ceza alanı içine top ortalarlar. Nedense bu yöntem asla başarılı olamaz ve gol de olmaz. Toplar duvardan döner gibi geri döner.

Kıbrıs konusunda da aynı usulü izledi. Hani şu ünlü Annan Planı vardı ya... Referandum yapıldı. Rumlar kabul etmedi, Türklerin kabul etmesi bir mana teşkil etmedi.

Referandum öncesi neler söylendi neler…

Yok AB’ye KKTC’yi alacaklar, yok ABD’den direk uçuşlar yapılacak, yok ambargo kalkacak…

Ne oldu? Hepsi fasa fisoyla sonuçlandı.

Ha keza Ermenistan ile ilişki kuralım diye çırpınan bir Türkiye dış politikası geçen yıl yarı gizli, yarı açık uygulandı.

Ne oldu?

ABD Başkanı ilk kez soykırım lafını bu kadar vurgulu, bu kadar yakın söyledi.

Bakın başka kim ne söyledi?

Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinin ‘soykırımın’ uluslararası alanda tanınmasına engel oluşturmadığını. Türk-Ermeni görüşmelerinde Azerbaycan ya da Karabağ konusunun kesinlikle ele alınmadığını söyledi.

Bu nasıl iştir şimdi? Anlayan varsa beri gelsin…

AKP Hükümetinin izlediği dış politikada dikkate almadığı en önemli nokta bana göre şudur:

Diplomasi, iyi niyet üzerine yürütülmez. Diplomasi çıkar, denge, kar, güç üzerine yürütülür.

Hala doldur-boşalt yöntemiyle acele, paldır küldür dış politika oluşturmaya ve yürütmeye çalıştığını düşünüyorum ama başka düşünen, duyan, anlayan, belirleyen var mı? İşte ondan pek emin değilim.

Sayın Başbakan İran konusunda ne demiş?

-‘’İran eğer kitle imha silahı olarak yapıyorsa, ona bunu yapma diyenlerin de nükleer silahlarının olmaması gerekir’’

-Sonra bu cümlesine tepki olarak bir dönem Türk dış politikasına yön veren isimler yanlış bulduklarını açıklamışlar.
-İyi de sen ne diyorsun diye soruyorsunuz, değil mi?

-Doğru. Yukarıdaki ifadeler konuyu ısıtma ya da mevzunun kıvama gelmesi açısındandır…

-Şimdi yukarıda Sayın Başbakan’ın ağzından çıkan cümlenin Allah Aşkına nesi yanlış?

-Eşitlik ilkesine mi aykırı?

-Her ülkenin kaderini çizme hakkına mı ters?

-ABD, İsrail, Çin, Rusya, Fransa, Hindistan, Pakistan nükleer enerjiye sahipler mi?

-Evet.

-Evet ise İran’ın sahip olmaması kararını kim alıyor?

-Yine bu ülkeler…

-Ama olmuyor ki! Mantık, akıl hatası yok mu?

-Hatta ABD Başkanı Bush diyor ki İran’ın petrol ve doğal gaz zengini bir ülkeymiş, ondan dolayı nükleer enerjiye ne gerek varmış…

-Bak sen! Herkes nasıl aptal yerine konuyor?

İyi de Sayın Başkan Bush sizin de petrolünüz var, Rusya’nın da petrolü ve doğal gazı var… Nükleer enerjiye ihtiyacı olmayan bir ülkenin sahip olmaması bir kriterse bunlar ne olacak?

Olmuyor! Olmuyor!

Türk Dış Politikasına yön vermiş insanların sözlerine de bir çift lafım vardır.

Doğruyu konuşmamak, hakkaniyetli olmamak, dimdik durmamak diplomatik bir zaaf mıdır yoksa diplomatik bir etkinlik midir?

Bana kalırsa diplomatik zaaftır.

Doğruyu, gerçeği, dümdüz ve dürüstçe söylemekten kaçınan diplomasi en hafif tabiriyle pısırık bir dış politikadır.

Burada şahinliği falan savunmuyorum. Çelişkiyi görüp de karşısında ABD olduğu için yok saymak hakikaten çok ayıp ve küçültücüdür.

Son olarak Sayın Başbakan bal gibi gerçekleri evirip çevirmeden, dobraca birkaç cümlesinde yansıtmıştır. Bence herkesin ama özellikle dış politika statükocuların ezberini bozmuştur.

Tam Sayın Başbakanı bu kadar överken dünyaya yön verenler (ABD, Almanya,Rusya,Çin,Fransa) lafı ağzımda bıraktı. Çünkü Sayın Başbakan Erdoğan’ı İran konusunda resmen çark ettirdi.

Nasıl becerdiler bunu? 

NATO Füze Kalkanı Projesini Türkiye’yi dahil etti…

Türkiye’nin izlemeye çalıştığı yeni dış politikada bir çuval inciri berbat etti.

Nasıl?

Çevre ülkelerle sıfır problemli olmaya çalışıyorsun, çok da mesafe alıyorsun ama İran’a karşı füze kalkanı kurduruyorsun…

Olmadı işte bu! Ne kadar İran değil desen de inandırıcı olamazsın. NATO’nun yani ABD’nin baskısına boyun eğdin. En önemlisi ise Sayın Başbakan’ın yukarıda sarf ettiği haklı sözleri güme gitti…

Nihayetinde şu yargılara varabiliriz. Dünya dış politika belirleyicileri; Türkiye’nin bağımsız, özgün davranış ve tutum izlemesine izin veriyor mu,  vermiyor mu?

Ben bu soruyu şöyle formüle edebiliyorum. İzin verilen dış politka oyun sahası dışına çıkılamıyor. Çıkarsan bile öyle veya böyle yöntemlerle istenilen sahaya çekiliyor.

Hele böyle IMF çıpası, AB çıpası, uluslararası finans çıpası ile eklemleşen ekonomisi olan Türkiye’nin bağımsız, özgün dış politika uygulaması zaten baştan olanaksız kılıyor.

Bence Türk Dış Politikası için en iyi, en akılcı yöntem ‘’Alabildiğini alma’’ olmalıdır. Alamayacağıyla hiç uğraşmamalı, böylece Türkiye enerjisini boşa harcamamalı… İç politikaya yönelik absürt dış politik söylemlere hiç inanmam…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/19 Aralık 2010




11 Aralık 2010 Cumartesi

Akaryakıt Zammı Otomatik …



Hani 10 gün arayla yüklüce zam geldi ve 97 oktan benzin 4.02 oldu ya… (2 Euro’yu nerdeyse geçti…)

Hani sonra Enerji Bakanımız ‘zamlarla ilgimiz yoktur’ dedi ya…

Kim ilgiliymiş?

EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu)’ıymış…

Yahu Avrupa’da kaç Euro akaryakıt diye baktım?

Yunanistan’da 1.20 Euro civarında… Hani bu ülke kriz yaşıyor ya…

Krizin kucağında olduğu bilinen İspanya’da ise 1.30 Euro civarında…

Velhasıl tüm Avrupa ülkelerinde 1.50 Euro’yu geçen ülke yok… Asya ülkelerini saymıyorum bile…

Neden biz, diğer ülkelere göre 0.50 Euro pahalı yakıt kullanıyoruz?

Yurdumun güzel insanı niye bu fahiş fiyatı sorgulamaz ve tepki koymaz?

Artık birçok vatandaşımız ‘10 TL olsun, arabaya binen binmeyen belli olsun’ gibi söylemiyle; aslında öfkeyi içine gömüyor…

Aklıma bir fıkra geldi…

1.000 yıl önce bir ülkede kral varmış. Sürekli halka vergi salıyormuş. Ancak hiç şikayet almıyormuş. Kral bu duruma çok kızıyormuş. Çünkü halkının rahatsız olduğu zaman kendini ifade etmesini istiyormuş. Tüm bu ağır vergilerin üzerine bir de köprülerden geçiş için vergi koymuş. Sormuş soruşturmuş, şikayet namına gene tık yokmuş. Bu kez köprüye herkül gibi kuvvetli bir erkek koyulmuş. Köprüden geçenden hem vergi alınmış hem de halledilmiş… Birkaç gün geçmiş ve kralın beklediği haber gelmiş. Halkı temsilen bir grup, kralla görüşme talep etmiş. Kral nihayet, oh be, rahatsız oldular, vergilerin ağırlığını söyleyecekler demiş ve grubu huzura davet etmiş…

Grubun sözcüsü krala aynen şunları söylemiş:

-Büyük ve ulu kralımız! Bizler çok memnunuz. Yalnız köprüde kuyruk oluşuyor, güçlü-kuvvetli bir erkek daha istiyoruz…

Kral, duyduklarına inanmamış ama…

Söylenecek laf kalmadı artık…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/11 Aralık 2010

8 Aralık 2010 Çarşamba

Burdur İli Bucak İlçesi Belediye Başkanı Sayın Ramazan Ayaz’a açık teşekkür…



Bugün öğleden sonra arkadaşımın yanına uğradım. Orada yerel gazete olan Ses-15’i gördüm. Daha ilk sayfada okuduğum haber beni çok mutlu etti.

Neden mi?

Hem hayvan haklarına sonuna kadar inanan bir felsefenin savucusuyum, hem de CHP Belediye Meclis Üyeliği adaylığımda yapmak istediğim ilk konulardandı…

Haber nedir?

5199 sayılı hayvanları koruma kanunu ve yönetmenliği gereğince Bucak Belediyesi özel bir veterinerlik şirketiyle protokol imzalıyor. Söz konusu şirketin 5 kişilik mobil operasyon ekibi başı boş sokak köpeklerini kısırlaştırıyor, aşılarına yapıyor ve doğal ortamlarına bırakıyor. Gerekirse hayvan barınağında da bakımı ve beslenmesi yapılıyor…

İşte olay budur Sayın Başkanım!

Muhalif bir sokak gazeteciliği yapmaya çalışıyorum. Gördüğüm yerel sorunları belgeli olarak dile getiriyorum.

Canım, iyi bir iş yapıldıysa; başkalarının yaptığı gibi gözlerim kör, kulaklarım sağır oyununu asla oynayamam…

Sayın Başkan, önderlik ettiğiniz ve Bucak’a taşıdığınız bu hizmetin anlamı çok büyüktür. Bir ilçenin gelişmişliğine bazen para pul kriteri yetmez. İşte böyle hayvan haklarına duyarlı bir Bucak İlçesi, Türkiye’de ve dünyada mutlaka saygın yerini alacaktır.

Sayın Başkan, aynı uygulamayı lütfen sokak kedileri için de gösteriniz. Çünkü kısırlaştırılmayan sokak kedilerinin aç ve susuz yavruları benim vicdanımı kanatıyor. Çoğu zaman gözlerim doluyor, kıyamıyorum ve evime taşıyorum. Şu anda 15’e yakın kedi yavrularına bahçemde bakıyorum. Kısırlaştırma operasyonu için Burdur Veterinerlik Fakültesine gitmek zorunda kalıyorum ya da gebelik önleyici iğne yapıyorum. Ama takdir edersiniz ki tek başıma sorunu çözmek mümkün değildir. Mutlaka Bucak Belediyesi kurumsal desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Umuyorum ve diliyorum bu konuda da gereğini yaparsınız…

Sokak köpekleri konusunda attığınız bu ulvi adım için size; dili olmayan ancak insanlığın arkadaşları olan canlılar adına sonsuz teşekkürler…

Haberin linki:


Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/08 Aralık 2010 

5 Aralık 2010 Pazar

CHP Otobüsünde gizli kahraman!



Bugün saat 16.00 civarında telefonum çaldı. Bucak CHP İlçe Başkanımız Sayın Recep Mutlucan alo dedi ve sordu:

-Ömer Bey, uygunsanız CHP otobüsü Antalya’dan Ankara’ya giderken Çamlar altı mesire yerinde mola verecekler… Çay kahve içeriz ve sohbet ederiz…

-Derhal Başkanım!

Dedim ve başkanı beklemeye koyuldum. Geldi ve mesire yerine vardık.

Yaklaşık yarım saat sonra CHP otobüsü geldi. Gelen ekip CHP’nin alt yapısında görev yapan arkadaşlarımız. İçlerinden Barış Beyi hemen tanıdım. Hani referandum boyunca Sayın Kılıçdaroğlu ile beraber gezen ve takdim eden arkadaşımızdır. Diğerleri de fotoğrafçı, ses teknisyeni, lojistikçi gibi elemanlar…

Şahsen böyle sohbetleri çok severim. Çünkü CHP’nin çalışmalarını daha iyi öğrenebilirim. Destek ve alt yapı ekipleri çok çalışıyorsa aslında parti çok çalışıyordur… Öğrendim ki başta Barış Bozkurt Bey ve diğer arkadaşlar son dönemde çok çalışmışlar çok… En önemlisi CHP’nin iktidarına artık onlar da inanıyor ve o inançla koşuşturuyorlar…

Sonra Barış Beyin, affına sığınarak küçük bir araştırma yaptım. Bakın neler buldum?

18 Nisan 1975 yılında Ankara'da doğdu. A.Ü. Halkla İlişkiler mezunu olan Barış Bozkurt daha 16 yaşındayken CHP Genel Merkezi'nde ses teknisyeni olarak çalışmaya başladı. Bir süre kameramanlık yaptı.
Hayatını değiştiren dönüm noktası ise İstanbul Millet Vekili Mehmet Sevigen'in parti yönetiminden ayrılması oldu. Sevigen'den 'mikrofonu' teslim alan Bozkurt, Deniz Baykal'ı anons etmeye başladı. Lider değişimin ardından sesini bu defa Kılıçdaroğlu için kullanıp, referandum mitinglerinde performansının zirvesine çıktı.
Miting meydanlarında zaman zaman şiirler okuyan ve partilileri coşturan Barış Bozkurt, sadece anons yapmıyor konuşma notlarını belirli bir düzende kürsüye yerleştiriyor. Aslen Erzurumlu olan Barış Bozkurt, evli ve bir çocuk babasıdır.

Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman, kendine yeni bir hedef belirledi..
Otobüsün içinde herkesin bir rolü var. Barış Bozkurt var mesela, acayip önemli bir adam. Otobüsümüz, şehirlere girerken, duyuru yapıyor, anonsçubaşı o, takdimci, sunucu... "Savulun Kılıçdaroğlu Geliyooooor... " 
demiyor tabi... Ama şöyle diyor, "Hayırlı Ramazanlar Babaeskililer" O sırada yoldan bir inşaat işçisi geçiyor, "İnşaat İşçisi Arkadaşım, sana da Hayırlı Ramazanlar! Nasılsınız? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sizi saygıyla selamlıyoooor... " O sırada Kemal Kılıçdaroğlu ön camda ayakta, herkese selam veriyor. Barış, onun ağzı oluyor. 30 yıl kadar önceki CHP seçim otobüsünün şoförünün oğlu Barış, çekirdekten yetişme yani, hücrelerine kadar CHP'li ve işini canla başla yapıyor. 
http://www.medyasozluk.com/erdogan+in+mitinglerine+de+gitmek+istiyorum.html

CHP’li Barış dostum! Valla bileydim, fotoğrafınızı çekerdim. Google arama motorunda hiç resminiz yok gibi…

Neyse artık, CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nu sizin sunumlarınızla hem halka daha yakın, hem de iktidara daha yakın…

İşinizde sonsuz başarılar dilerim…

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/05 Aralık 2010