Samsun’da Gazi Müzesini, Bandırma Vapuru Açık Hava Müzesini, Tütün İskelesi ve Temsili Bandırma Vapuru...
Buraları dikkatlice gezdim, okudum ve inceledim.
Şimdide elbette doğruluğu yanlışlığı tartışılabilen kendimce bazı sonuçlar çıkardım.
Önce o meşhur Bandırma Vapuru ne olmuş, biliyor musunuz?
Bandırma Vapuru; 1925 yılında İlhami SÖKE isimli şahsa satılarak, aynı şahıs tarafından 4 ay içinde Haliç'te sökülmüştür.
07 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Atatürk, 12 Mayıs 1919 tarihinde de müfettişliğine atandı.
Atama öncesi ve sonrası Padişah Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit, Erkan-ı Harbiye Reisi (Genel Kurmay Başkanı) Cevat Paşa (Çobanlı), İç İşleri Bakanı Mehmet Ali Bey ile sürekli temas halinde ve işbirliği içinde bulunuyordu.
Kim?
Mustafa Kemal Paşa ya da eski yıldırım orduları komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa…
07 Kasım 1918’den Samsun’a hareketi olan 15 Mayıs 1919’a kadar İstanbul’da hem de İngiliz işgali altında, Şişli’de bir evde yaşıyordu.
Tam 209 gün İstanbul’da işgal altında yaşamaya devam ediyordu.
Anlaşma ya da Mondros Mütarekesi gereği İstanbul’u işgal eden İngiliz kuvvetleriyle, Osmanlı yönetimi uyumlu şekilde çalışmaya devam ediyordu.
Bence Atatürk şöyle düşünüyordu:
Bu işgal bir şekilde bitecek. Yeniden düzen kurulacak. Osmanlı tarih sahnesinde var olmaya devam edecek…
Ama öyle olmadığı sonradan anlaşıldı. Yazının sonlarına doğru neden öyle olmadığını okuyacaksınız.
Samsun ve ahalisinde baş gösteren karışıklıkları sona erdirmek üzere İngilizlerin telkiniyle bir yerde tehdidiyle, Osmanlı Yönetimince, Ordu Müfettişi olarak görevlendirilen Mustafa Kemal Paşa, ulusal bir direnişi başlatmayı öngörüyor muydu?
Bence öngörmüyordu.
Peki, ne zamana kadar?
Samsun’a 19 Mayıs 1919’da geliyor. 2 gün sonra haber alıyor ki İzmir Yunan işgaline uğramış.
Sadrazam Damat Ferit’e telgraf çekiyor ve diyor:
‘’Bu işgal kabul edilemez ve kabul etmiyorum’’’
Bu belge Samsun Gazi Müzesinde mevcuttur.
Yine bana göre Mustafa Kemal Paşa ile Osmanlı Yönetimi arasında ilişki ya da bağ bu telgrafla bitmiştir.
Daha sonra Havza ve Amasya’ya gidiyor. Amasya Müzesinde gördüğüm bir belgede Amasya Müftüsü bakın ne deniyor:
‘’Paşam, arkanızdayız. Gazanız mübarek olsun!’’
İşte olay burada başlıyor.
İşgale karşı ulusal direnişin fitili artık burada ateşleniyor.
Bana göre Yunan işgali olmasaydı belki de böyle bir ulusal direniş hareketine Mustafa Kemal Paşa girmeyecekti…
Benimkisi tahmini bir yorumdur arkadaşlar!
Hani gördüklerimi, yaşananları, okuduklarımı sentez ediyorum; en azından bir tahmini yorum yapıyorum.
Mustafa Kemal Paşa, Yunan işgalini asla içine sindiremedi?
Neden acaba?
Bence 1821 yılına kadar Osmanlı idaresinde yaşayan Yunan devletinin, emperyalist devletlerin yardımıyla Osmanlı’dan bağımsızlığını alması ve boyunduruğu altında yaşadığı devletin doğduğu topraklarını işgal etmesidir.
Buna Osmanlı Devletinde birçok görev üstlenmiş Mustafa Kemal Paşa’nın içine sindirmesi bence mümkün değildir.
Yine bence Yunan işgaline, Osmanlı Devleti’nin de yeşil ışık yakması, Mustafa Kemal Paşa ile bağlarının tamamen kopmasına yol açmıştır. Eğer Osmanlı yönetimi bir bildiriyle bu işgalin kabul edilemez olduğunu ve sonuna kadar direnileceğini ifade etseydi, çok daha farklı gelişmeler yaşanabilirdi…
Gelelim, Mustafa Kemal ile beraber gelen 18 kişinin kimliklerine…
Samsun’a Müfettişlik Karargâhına 18 subay ile birlikte çıkıyorlardı. Bu subaylar, o günkü rütbeleri ile şunlardı :
1- Üçüncü Kolordu Komutanı Kur. Alb. Refet (Bele)
2- Müfettişlik Kur. Bşk. Alb. Kazım (Dirik)
3- Müfettişlik Sağlık D. Başkanı. Dr. Alb. İbrahim Tali (Öngören)
4- Kurmay Bşk. yardımcısı Yarbay Arif (Ayıcı)
5- Müfettişlik Karargahı İstihbarat Müdürü Binbaşı Hüsrev (Gerede)
6- Topçu Binbaşı Kemal (Doğan)
7- Dr. Binbaşı Refik (Saydam)
8- Başyaver Yzb. Cevat Abbas (Gürer)
9- Yzb. Mümtaz (Tunay)
10- Yzb. İsmail Hakki (Ede)
11- Yzb. Ali Şevket (Öndersav)
12- Yzb. Mustafa Vasfi (Süsoy)
13- Üsteğmen Hayati
14- Üsteğmen Arif Hikmet (Gerçekçi)
15- Üsteğmen Abdullah
16- Teğmen Muzaffer (Kılıç)
17- Şifre Kâtibi Faik (Aybars)
18- Şifre Kâtibi yardımcısı (Atasev)
Şimdi bu listeyi kim belirliyor?
Mustafa Kemal Paşa mı, Erkan-ı Harbiye mi? (Osmanlı Genel Kurmayı)
Bence Erkan-ı Harbiye belirledi.
Neden mi?
Asayişle ilgili sorunu çözecek bir ekip oluşturulmuş gibi duruyor da ondan…
Bir diğer ilginç not ise şudur:
Mustafa Kemal Paşa müfettiş olarak görevlendiriyor ve yola çıkmadan Padişah Vahdettin tarafından kabul ediliyor.
Padişah, Paşadan ne istiyor?
İngilizlerin şikâyetçi oldukları problemleri çözmesini istiyor ve Paşaya "Fahri Yaverlik" veriyor. Ve en son Padişah Vahdettin bakın ne diyor?
‘’Paşa Paşa Devleti kurtarabilirsin"
Paşanın yanıtı ne oluyor?
‘’Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime inanabilirsiniz, bana emrettiklerinizi bir an bile unutmayacağım’’.
Tüm bunların ışığında tahmini yorumum şu oluyor: Atatürk, Samsun’a giderken; ulusal direnişi örgütlemek üzere gitmediğini düşünüyorum ve bunu tekrar yineliyorum.
Ne zaman Yunan işgalini haber aldı, derhal bugünün tabiriyle ‘’B PLANI’’ uygulamasına geçti.
Bir diğer yorumum ise Bandırma Vapurudur. Eğer bu kadar kutsal bir amaç için kullanıldığı varsayılsaydı; 1925 yılında bu vapur hurdaya ayrılıp parçalanmazdı.
Milli Kurtuluşun sembolü olarak mutlaka hak ettiği yeri alırdı.
Tüm bunları niye yazdım?
Mustafa Kemal’in hakikaten bir deha olduğunu kesinkes kanıtlamak içindir.
Mustafa Kemal’in ulusal kurtuluş savaşının başlatmasında ne gibi faktörler rol oynamıştır, bunu göstermek içindir.
Ulusal Kurtuluş Mücadelesine başlarken neler olmuş, neler bitmiş, daha farklı bir dille anlatmak içindir.
Hepsi budur!
Saygı ve sevgilerimle…
Ömer Özdamar/05 Ağustos 2009/Burdur-Türkiye
‘’Dünyamızı sorularımızın cesareti ve yanıtlarımızın derinliğiyle önemli kılarız. (Carl Sagan)’’