22 Kasım 2013 Cuma

Cemaat-AK Parti savaşı..


Valla hep sorulmayanı sorarım, hep merakımı açığa çıkarırım..

Soru-1: Cemaat-AK Parti savaşında kim kazanır, kim kaybeder?

Soru-2: Bu savaş ne zaman başladı ve dershanelerle neden zirve yaptı?

Soru-3: Dershaneler neden bu kadar önemlidir ve kapatılması-dönüştürülmesi ne anlama geliyor?

Soru-4: Yaygın medya araçlarıyla psikolojik savaşı hangi cephe kazanır?

Soru-5: Cemaatin, AK Parti’ye karşı hangi argümanları kullanabilir?

Soru çok, yanıt yok.. İnternet, televizyon, gazeteler bu soruların yanıtını vermiyor, sadece kendi açılarından haklılığını anlatıyor..

İşte A-Haber, TV-24 AK Parti yanında, dershanelerin kapatılması gerekliliğini doğrulayan haber ve röportaj veriyor..

İşte Samanyoluhaber, Bugün TV gibi haber kanalları da dershanelerin ne kadar gerekli olduğunu kanıtlayan haber-röportaj veriyor..

Hadi ben bağımsız, özerk, düşünce-yorum yazan birisiyim ancak üzüldüğüm bazı medya simaları vardır. Maalesef çok zor durumda kaldılar. Kısaca iki arada bir derede sıkıştılar..

Ulan kapansın dese cemaat kızacak, kapanmasa dese hükümet kızacak..

Özellikle ortada dolaşan medyatik bazı yazar-çizerlerin, hem cemaate, hem de AK Parti’ye yakın durmalarının sonu gelmiş ve büyük ayrışması başlamıştır. Mecburi tercih yapacaktır. Hem oradan hem de buradan yana olma dönemi kapanmıştır.

İlla isim mi istiyorsunuz? Tamam, söylüyorum: Nagehan Alçı en belirgin duran simalardan biridir..

Soru-1’den başlayalım.. Kim kazanır, dolayısıyla kim kaybeder? Bence AK Parti kazanır. AK Parti deyince ne anlıyorsak o kazanır yani Başbakan Erdoğan kazanır.. Omzunda 4 yıldızı, arkasında NATO’nun 2.büyük ordusu olan amirallerin-generallerin tozunu attıran Erdoğan karşısında, cemaat vız gelir, tırıs gider..

Soru-2’nin yanıtı ise bence MİT kriziyle bu savaş başladı. Şimdiye kadar gizli kapaklı yapıldı, artık dershaneler üzerinden açıktan devam ediyor.

Soru-3’ün yanıtını ben de merak ediyorum. Cemaat için dershaneler bu kadar mı önemli, bu kadar mı hayati? Demek ki öyle olmalı, başka türlü köprüler atılmaz, ölüm-kalım savaşına girilmez.. Ha neden bu kadar dershaneler; cemaat açısından olmazsa olmaz noktasıdır, onu uzmanlar yanıt verebilir..

Soru-4’ün karşılığı ise tartışmasız cemaat mensupları yaygın medya araçlarını daha etkin kullanmaktadır.

Soru-5 ise en zor olanıdır. Hayal gücüme bakıyorum, neler olabilir neler.. Örneğin; cemaat mensubu milletvekillerinin istifasından tutun, AK Parti’ye karşı amansız bir siyasi mücadele cephesi oluşturmaya kadar gidebilir.
AK Parti ne yapabilir? Çok şey.. TV Kanalları üzerine RTÜK baskısından tutun, bazı iktisadi girişimlere vergi memuru yollanmasına kadar gidebilir.. Başbakan Erdoğan’a firavun benzetmesinden sonra daha ağır hakaretler gelirse; Fetullah Gülen’e şok mahkeme kararı çıkabilir..


Sonuç: Önümüzdeki 1-2 ay çok şeylere gebe duruyor.. 

17 Kasım 2013 Pazar

Türkiye, AK Parti, siyasi tarih, CHP, Mustafa Sarıgül




Kim ne derse desin AK Parti tarih yazıyor.. Öyle olunca bildikleriniz, öğrendikleriniz dumura uğruyor.. Türkiye tarihi, 2002 AK Parti iktidarıyla bambaşka evreye geçiyorken, yepyeni tarih yazılmaktadır, herkes gibi ben de buna tanıklık ediyorum..

Yaşananlara adapta olamayanları, kızanları, bağıranları anlayabiliyorum. ‘Türkiye’, ‘Türk Milleti’, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ tabirleri bildiğimiz değerlerini değiştirmiştir.

Hele son Diyarbakır buluşması tarihi dönüşümün doruk noktasıdır. Bence herkes şimdiye kadar bildiklerini unutsun, başka türlü yeni yazılan Türkiye tarihi sayfasını okuyamaz.. Tabii ki, önce şaşırır, sonra aptallaşır..

2002 yılından bugüne kadar neler oldu, neler bitti..

Sivil iktidar, Türkiye yönetiminde mutlak hakimiyet kurdu. İktidarı hiçbir güçle paylaşmadı. Çarpışa-çarpışa halkı yönetme yetkisini tek iradeye yani hükümete bağladı. Seçimle gelen iktidar mutlaktır, tartışılmazdır. Halkın ekseriye çoğunluğu ne diyorsa odur.. Demokrasilerde bunun aksi düşünülemez zaten..

2002 yılına kadar, önünden-arkasından, sağından-solundan iktidarın ipini tutanlar ve gücü ölçüsünde ipi çekenler dümdüz oldular, biçare iktidara dolayısıyla onu doğuran halka biat etmek zorunda kaldılar..

İktidarın zor günlerinde destek olan, bunun karşılığında iktidarın bir bölümünü paylaşan cemaatle, MİT Müsteşarıyla başlayan ayrışma süreci; artık dershanelerin kapatılmasıyla son mertebesine gelmiştir. Biraz sancılı olacaktır ama eninde sonunda olacaktır. Silahlı güçlere boyun eğmeyen iktidar, cemaate asla boyun eğmez..

Neden?

Erk paylaşılmaz, çünkü bir kısmını paylaştığın cemaat değil, halka hesabı erk sahibi vermektedir.

Ben kendimi hep solda hatta sosyalist çizgide tarif ederim. Öteden beri hem sağdan hem de soldan dershanelerin kapatılması için bangır bangır sloganlar atıldı. Bugün AK Parti kapatacağım diyorsa; ben buna niye karşı çıkayım? Dershane taksitini ödeyemeyen Fethiyeli annenin intihar girişimini unutmayın.. Kısaca dershaneler sömürü aracıdır..Kapatılsın ki okullarda ne verilecekse, verilsin.. Eksik gedik daha net görülsün.. Öğretmen yetersiz donanımdaysa öğretmen değişsin, okul fiziki şartları yeterli değilse yeterli hale gelsin, velhasıl her ne eksikse ortaya çıksın ve giderilsin.. Ama dershaneler açık kaldığı müddetçe bu durum asla değişmez, dönüşüm yaşanmaz.

Şaşkınlığım şudur ki, AK Parti’nin yeniden tarih yazdığını ve bunun karşısında cemaat bile olsa duramayacağını idrak edememesidir. Boşuna çırpınıp duruyor. Doğrudur, dershanelerin kapatılmasından en büyük zararı cemaat görecektir ama gidişatın değişmesi mümkün değildir.

Türkiye sınırları içinde, bazı coğrafi yerleşim yerleri artık değişen ismiyle, yaşayan insanıyla Kürt olarak adlandırılıyor, en önemlisi kimliklendiriliyor..

Nereden nereye geldik.. Belki 10 yıl sonra AK Parti iktidarı, yazdığın tarihin altın sayfalarına ulaşacaktır. 1924 yılında verilmesi gereken hakkın 2014 yılında Kürtlere teslim edilmesi ne acıdır, ne hüzündür.. Bunca yıl çekilen eziyetler, akıtılan kan ve gözyaşları, hangisine üzüleyim bilemiyorum..
Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kürtlere verilen sözleri, ilk mecliste yer alan Kürt temsilcileri anımsatmak isterim.. Sonra ne olduysa oluyor, Kürtlerin otonom hakkı verilmiyor, hatta yok sayılıyor ve tek millete dönülüyor.. Sonrasında oradan oraya sürgünler, batıya toplu göçler politikası izleniyor, maalesef içinden çıkılmaz hale sokuluyor.. Ne edersen et, insan Kürt anneden doğduysa sen Türksün denir mi arkadaş? 90 yıl dendi de ne oldu? Daha karmaşık hale getirmekten başka hiçbir işe yaramadı..

Neyse uzun lafın kısası AK Parti, bana göre meşru ve halka dayanan devrim partisidir. Ha AK Parti’ye oy verir miyim? Yok, vermem.. Zaten benden de oy istemiyor.

Neden?

Çünkü muhafazakar, demokrat parti olarak tarif ediyor kendini AK Parti.. Benim kendimi tarifle uyuşmuyor zaten..

Ha halkın yüzde 50’sinin oyunu sandıkta alan partiye saygı duyarım o ayrı meseledir..

CHP’de değişim-dönüşüm öncüsü bir siyasi partidir ancak Türkiye’de değişim ve dönüşüm dindar mecradan uzaklaşarak gerçekleştirilemez..

Halkın ekseriye çoğunluğu Müslüman olan seçmenleri dinden uzak bir eksende siyasetle ikna edemezsin.. 90 yılda ikna edilen kitle yüzde 20-25 civarında kalmıştır. Aksine yüzde 75’lik halk kitlesi CHP’ye hep mesafeli durmuştur.

AK Parti ise yazdığı yeni tarihte manevi duyguları incitmeden en büyük siyasi, iktisadi, sosyolojik, değişimi-dönüşümü gerçekleştirmiştir.

Zenginliği İstanbul’la sınırlı tutmamış, tüm Anadolu sathına yaymıştır. Son 10 yılda Anadolu’nun bir çok il ve ilçesinde yepyeni girişimci doğmuş, yepyeni zengin dindar sınıflar oluşmuş ve İstanbul para babalarına kafa tutar hale gelmiş.. Daha ne olsun!

Başka bir zihniyet devrimi ise halka eziyet eden bürokrasde olmuştur. Filmlere bile replik olan ‘bugün git yarın gel’ diyen memur zihniyeti yıkılmış,  halkın hizmetinde olduğunu idrak eden memur takımı oluşmuştur..

Gelelim CHP cephesine..

Son 3 yıldır ‘Yeni CHP’ sloganıyla arayışlarını sürdürmüştür. Mustafa Sarıgül figürü yukarıda bahsettiğim siyasi parti analizime çok yakındır.

CHP iktidar hayali kurmak istiyorsa; Mustafa Sarıgül çizgisine öyle de böyle de gelecektir. Yok başka çaresi.. Ha bu arada CHP içinde gidişler-gelişler çok olacaktır..

Ancak İstanbul Belediye Başkanlığı için CHP’nin en güçlü adayı Mustafa Sarıgül’dür.

Bu tehlikeyi gören Beyaz TV, Cuma akşamı ‘Dinamit’ isimli programda Mustafa Sarıgül’ü yolsuzlukla hırpalamaya çalışmaktadır.

Peki, nereden çıkıyor bu iddialar?

2005 yılında, CHP Genel Başkanlık yarışına giren Mustafa Sargül’ü nokta dergisinde çıkan yolsuzluk yazısı üzerine kurgulayan, konuşan Deniz Baykal, kurultayda genel başkanlığı kazanır. Aradan 8 yıl geçer, Mustafa Sarıgül hakkında bırakın mahkumiyeti tek bir soruşturma bile açılmamıştır. Kaldı ki Mustafa Sarıgül, yüzde 70’le Şişli Belediye Başkanı seçilmiştir. Her belediyeye soruşturma açan AK Parti iktidarı, son 10 yılda Şişli Belediyesi hakkında tek soruşturması yoktur..

Nereye geliyorum?

Bu iddiaları yapan Deniz Baykal, halen CHP Antalya Milletvekilidir. İhraç ettiğin ve ağır ithamlarda bulunduğun Mustafa Sarıgül tekrar 2013 yılında CHP’ye katılmıştır, yüzde 99.9 ihtimalle İstanbul CHP Belediye Başkan adayı olacaktır. Aynı çatı altında Deniz Baykal nasıl duracaktır, çok merak ediyorum..

Diğer yandan 2011 Genel Seçimlerinde tekrar Antalya Milletvekilliği’ne aday göstermesi; CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nın en ölümcül hatalarından biridir.

Neden?

Çünkü o skandalda yer alan kadın ‘out’ oldu, erkek ‘in’ oldu.. Olmaz böyle adaletsizlik! Madem Deniz Beyi milletvekili adayı yaptıysa, milletvekili olan ve skandala karışan kadını da yapmak zorundasın..

Neyse çok uzun siyasi analiz yazısı oldu.. Uzun süredir yazmadığım için herhalde bu kadar uzun ve derin oldu.. Herkese iyi okumalar ve herkese iyi düşünmeler..




13 Kasım 2013 Çarşamba

Yaşama dair dip notlar.. (Bölüm-1)


Yaşım 51 olup tecrübelerimi paylaşma gereksinimi duydum. Çünkü belki benden daha genç birileri okur ve geleceğini yön verirken esin kaynağı olabilir..

Yaşamın evrelerini çocukluk, gençlik, eğitim, evlilik, olgunluk ve yaşlanma şeklinde ayırabilirim..

Çocukluk konusunda ahkam kesmem mümkün değildir. Çünkü hangi ülkede, hangi şehirde, hangi anne-babadan dünyaya ‘merhaba’ diyeceğimizi irademiz karar vermiyor.. Kısaca nasıl bir çocukluk yaşarsak yaşalım, kader diyelim ve geçelim..
Yaşamımızın geleceğinde nasıl bir sağlık ve fiziki sorunlara muhatap kalacağımızı anne-babamız neredeyse yüzde 80-90 belirleyicidir.. Çünkü anne-babamızın yaşadığı kronik (diabet, tansiyon, kalp, beyin gibi) sağlık sorunları, öyle de, böyle de genetik mirası size de geçecektir.. Ne kadar korunsanız da, buna karşı koymanız mümkün değildir. En fazla geciktirebilirsiniz.. Hani anne-babanız bu tür kronik rahatsızlığı 50 yaşında yakalandıysa; süper ve ultra önlemlerle belki 60 yaşa öteleyebilirsiniz..
Hele havası zehirli şehirde yaşıyorsanız, GDO değiştirilmiş hazır gıdalarla beslenip büyütüldüyseniz; büyük risk taşıyorsunuz anlamına gelir.. Baştan söylediğim gibi çocuk olarak yazgınıza razı gelmekten öte yapacağınız hiçbir şey yoktur.     

14 yaşından itibaren özgün irademiz tam kapasiteyle devreye girmese bile yönümüzü belirlemede artık söz sahibidir.. Yaşadığımız ve özgün irademizi etkileyen öğeleri aile, mahalle, okul ve arkadaş çevremiz diye sayabilirim..
Gençlik dönemi olarak da adlandırabileceğimiz 14-24 yaş arası yaşamımızın kalan evrelerinin (eğitim, evlilik, olgunluk, yaşlanma) tanzimini ve oluşumunu belirleyecektir. Her şeyin başlangıcı bu dönemdir.

Neyse bu yazıyı bir sindirin; gelecek bölümde gençlik bölümünü anlatmaya devam edeyim..


7 Kasım 2013 Perşembe

Burdur ili Bucak ilçesinde siyaset kazanı kaynamaya başladı..


Herkes gibi ben de merakla bekliyorum..

Neyi?

AK Parti’nin belediye başkan adayını,

MHP’nin belediye başkan adayını,

CHP’nin belediye başkan adayını,

Nam-ı diğer Arsal Sarı Beyi..

Şimdi esas çıngar AK Parti’de kopacaktır..

Çünkü 2 ağır top belediye başkan aday adayıdır..

Birisi halen belediye başkanı olan Sayın Ramazan Ayaz, diğeri ise AK Parti ilçe başkanlığından istifa edip belediye başkan aday adayı olan Sayın Süleyman Mutlu’dur..

AK Parti’nin kalan diğer 2 aday adayı da Allah var ya, çalışıyorlar, uğraşıyorlar.. Hele Sayın Musa Dağlı, aday adaylığı afişini Bucak içinde asmadığı yer neredeyse kalmamıştır..

Sayın Adem Erk içinde aynısını söyleyebilirim, sürekli oradan oraya koşturup duruyor, kendisini ve aday adaylığını anlatıyor.. Şurası kesindir ki, AK Parti aday adayları medyayı yaygın olarak kullanıyor..

Amma Ramazan Bey, amma Süleyman Bey kesin aday olursa; her ne kadar önemli değil falan dense de illa ki kırgınlık olur, illa ki gizliden tatsızlık yaşanır..

Bunun sonucu seçime nasıl yansır?

AK Parti’nin genel seçimlerde aldığı Bucak merkez oyları blok halinde gelmez..

Neden?

Çünkü Ramazan Bey kesin aday olursa; AK Parti ilçe örgütü yerel seçime tam konsantre olamaz.. 4,5 yıldır beraber çalıştığı ilçe başkanını belediye başkan adayı olarak görmesinden daha doğal ne olabilir ki.. Aksi durumda tepki koymasından da daha doğal ne olabilir ki..

Süleyman Bey, kesin aday olursa; bu kez de 5 yıldır belediye başkanlığı yapan Ramazan Beyin taraftarları seçime konsantre olamaz.. 5 yıldır hizmet götürdüğü, mahalle muhtarlarından tutun da, işini kolaylaştırdığı, yardımcı olduğu sıradan insanlar seçime tam odaklanamaz..

Kısaca AK Parti seçmenleri aşağı sakal, yukarı bıyık misaliyle, baş başa kalacaktır..

Bence işin bu noktaya gelmesinde AK Parti Burdur Milletvekilleri Bayram Özçelik ve Hasan Hami Yıldırım kusurludur.. Daha fazla anlatmama gerek yoktur..

Gelelim MHP’nin durumuna.. Aday adayı Sayın Ramazan Kesici’yi hala kesin aday yapmamaları bence handikaptır.. Oysa Bucak’ta ilk kesin aday olması önemli bir avantaj sağlardı.. Her ne kadar başka aday adayı olmasa da kesin aday olması için beklemeye geçmek ne kadar doğrudur, bilemiyorum..

Ehee sıra CHP’ye geldi.. Burdur merkez ve 6 ilçesinde kesin belediye başkan adaylarını belirledi. Bucak, Ağlasun, Gölhisar ve Karamanlı kaldı.. Karamanlı’da sandık konacaktır ve kesin aday öyle belirlenecektir. Geriye Bucak, Ağlasun ve Gölhisar olmak üzere 3 ilçe kalıyor.

Bucak en büyük ilçesi olması nedeniyle illa da aday bulmak zorundadır. Şu ana kadar aday adaylığını açıklayan, hatta fısıldayan bir isim duyulmamıştır. Bakalım, ne olacak?

Bucak’ta her seçim döneminde, hep adından söz ettiren Sayın Arsal Sarı’ya, sıra geldi..

Valla derin ve sessiz bekleyiş Arsal Bey cephesinde devam ediyor.. Arsal Bey diğerlerini, diğerleri de Arsal Beyi dört gözle izliyor..

Daha maçın başıdır, herkes birbirini tanıma ve kollama dönemindedir.. En avantajlı, en stratejik zamanı bekliyor ya da arıyor herhalde Arsal Bey..

Önünde temel 2 seçenek duruyor: ya aday olacak ya da hiç aday olmayacak..

Eğer aday olursa ‘nereden olacak?’ sorusu hemen akla geliyor:

DP mi, bağımsız mı yoksa sürpriz başka parti mi?

Çare yoktur beklemek dışında.. Zaman her şeyin ilacıymış.. Sağ olursak; yaklaşık 1 ay sonra kim neymiş, neredeymiş hepsini göreceğiz..

Ben de böyle adaylık tahminler yapmaktan kurtulacağım, artık kim kazanır tahminlerine geçiş yapacağım..