30 Kasım 2012 Cuma

Önlük yok, paranın gücü var..


Okul kıyafetlerinin kaldırılması ve her öğrencinin istediği tarzda giyinmesi uygun mudur, değil midir?

 

Bu sorunun detayına girmeden ilk görüşümü şöyle ifade edebilirim: Doğrudur, bu uygulama özgürlük duygusunu kuvvetlendirir ancak çoçuklarımız daha ergen bile olmadan ‘paranın gücü’ tokadını çok sert yiyecektir..

 

Dünyayı henüz tam algılayamadan eşitsizliğin hançeri tam kalbine inecektir..

 

Okul başlamadan borç harç alınan kıyafetle 1 yıl idare ederken her gün, her hafta, her ay, her mevsim ne giyeceğini düşünen çoçuklarımız arasındaki bariz maddi fark kabak gibi ortaya çıkacaktır..

 

Kişi başına düşen milli gelir bir yana; kişi başına düşen asgari gelir ya da aylık asgari geçim standardı çok düşük olan ailelerimizin çoçukları ‘neden ben?’ diye soru soracaktır..

 

Hani eşitsizlik alanları okul içinde ve okul dışında çok fazla olmasına rağmen en azından okul kıyafetinde eşitlik vardı ama alınan kıyafet serbesti kararıyla bu da mefta oldu..

 

Şu da söylenebilir: Arkadaş eşitsizlik zaten hücrelere kadar sızmışken okul kıyafetinde mi eşitlik arıyorsun?

 

Doğrudur ama ben yine de eşitlik adına bir kalenin daha yıkıldığını düşünenlerdenim..

 

Kısaca körpecik çoçuklarımız beyinlerine ‘önlük yok, paranın gücü var’ öğretisi hiç çıkmamak üzere kazınacaktır..

27 Kasım 2012 Salı

BDP Milletvekillerine balans ayarı..


10 BDP’li Milletvekili’nin dokunulmazlıkları kaldırılması için TBMM Başkanlığına gönderilmiş..

 

Başbakan Erdoğan, ‘bu kez farklı davranacağız, fezlekeleri değerlendireceğiz, dokunulmazlığı kaldıracağız ve gerisine yargı karar verecektir’ dedi ve İspanya’ya gitti..

 

Nerden çıktı bu hamle?

 

Bence açlık grevi fiyaskosunun halk nezdinde yarattığı psikolojik kırılmayı dengelemektir..

 

Hükümet, açlık grevi sürecinden çok ağır siyasi yara aldı..

 

Tecrit ettiği ya da denklem dışına ittiği İmralı’daki bir mahkum, öyle bir devreye girdi ki sanki AK Parti’ye yumruk attı.. Anımsarsanız, yaşanan o günleri..  Örgüt şartlar öne sürdü, işte ana dilde savunma hakkı, işte ana dilde eğitim, işte İmralı’ya uygulanan tecritin kaldırılması gibi..

Hemen ana dilde savunma için yasa tasarısı hazırlandı, ana dilde eğitim için hazırlıklar yapıldı, İmralı’ya tecrit kaldırıldı ve Öcalan’ın kardeşi yeni tahsis edilen tekne ile İmralı’ya gitti, görüştü ve ‘açlık grevi bitti’ haberini getirdi.. Sonra Başbakan’ın ağzından ‘PKK tepe yöneticilerinin yurtdışına gidebileceklerini’ söylendi..

 

İşte yaşanan 2-3 aylık süreç milliyetçi kesim siyasi dengesini; AK Parti aleyhine bozduğu kanaatindeyim..  Dengelemek amacıyla karşı hamle yapılmış ve fezlekeler gündeme alınmıştır..

 

Muhafazakar kesimin gazını almak için bir hamle de ‘Muhteşem Yüzyıl’ adındaki dizi üzerinden yaptı Sayın Başbakan.. Diziyi halka şikayet etti ama Balkanlarda, Orta Doğu’da, Türkiye’de 150 milyon izleyicisi olduğunu not edilmektedir. ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisini savcıya havale etti ama keşke ‘Kurtlar Vadisi’ni havale etseydi; bunun bir mantığı olabilirdi.. İşte toplumu şiddetten, silahtan uzaklaştırma gerekçesiyle.. Yahu ‘Muhteşem Yüzyıl’ tamamen hayal ve kurgudur.. Gizli olan her şey ilgi çeker, bunu bilen senaristler bolca harem sahnesi yazıyor ve çekiliyor, sonuç olarak reyting patlıyor..

Gaz aldığı şuradan bellidir. Dizinin gösterildiği televizyon kanalının sahibi Sayın Ferit Şahenk Bey, Başbakan’ın çok yakınındadır.. Birçok kez beraber tesis açtılar, kurdele kestiler, yani kankalar:J) Dizinin kalkmasını gerçekten isteyen Sayın Başbakan’ın, adı geçen iş adamına bir telefonu yeter artar bile.. Amaç burada muhafazakar kesimin gazını almaktır..

 

İşin özeti; Sayın Başbakan Erdoğan, kendisi açısından doğru ve yerindedir. Bu hamleleriyle başka siyasi gündeme geçiş yapılması sağlanmıştır.

 

 

26 Kasım 2012 Pazartesi

AK Parti iktidardan gider mi?


Valla fala bakar gibi oldu ama herkes gibi AK Parti de gider elbette..

 

Mesele ise ne zaman gider?

 

2015 mi, 2019 mu, 2023 mü?

 

Soruyu şöyle değiştirsek yükselen trend, ne zaman aşağı döner?

 

2002 yüzde 34, 2007 yüzde 47, 2011 yüzde 50 olduğunu göre 2015, 2019, 2023 ne olacak?

 

Bana göre borsa tabiriyle sıkışıklık vardır. AK Parti trendi yukarı çıkamıyor ama aşağı salınmakta da nazlanıyor..

 

Kapitalizm felsefesinde sıkışma yoktur, ya çıkarsın ya da inersin.. Yukarı çıkış içn çok büyük atılım, çok büyük değişim, çok büyük teknoloji devrimi gerekiyor.. Halihazırda inşaat sektörü en önemli değişim tekerini oluşturuyor ve içeriyi ayakta tutuyor..  

 

Özelleştirme için yabancı sermaye girişinde tüm engeller, kısıtlamalar kalktı sayılır.. Ancak bu kanaldan ne kadar para girerse o kadar da çıkar.. Sabit yatırım bile olsa mutlaka kar transferi yapılır..

 

İşin özeti tüm dünyaya mal satacak teknoloji üretmezsen bir yerde sıkışırsın ve bir üst lige atlayamazsın..

 

Örnek mi? Güney Kore

 

15 yıl önce bizim gibi gerekli ekonomik atılımları yaptı ama tıkandı. Tıkanmanın aşılması için teknoloji devrimi yapmak ve bunu satmaktır. Güney Kore, Hyundai ve Samsung markalarıyla bunu başardı ve tıkanıklığı aştı..

 

Bu kısanın kısası analiz ışığında AK Parti gider mi?

 

Normal olarak mevcut parlamenter sistemle seçime gidilirse 2015 yılında düşüş başlar, 2019’da düşüş hızlanır, 2023’de artık muhalefettir..

 

Bence AK Parti siyasi gelecek senaryosunu yazanlar bu öngörüyü yapabiliyor ve sıkışılığı görebiliyor. Çare olarak siyasi manevra yapmaktan geçtiğini biliyor ve başkanlık sistemini tartışmaya açıyor..

 

Vatandaşların karşısına çoklu tercih yerine çiftli tercih sistemiyle gitmek istiyor ki iktidarını gelecek 10 yıllara taşıyabilsin.. Vatandaş öyle bir seçimle karşı karşıya kalacak ki, ya o, ya bu diyecek.. Bugünkü siyasi denklemle daha açık söylersem; ‘ya Erdoğan, ya Kılıçdaroğlu’ deme noktasına seçim tercihlerini taşıyacaktır..

 

 

24 Kasım 2012 Cumartesi

Zaman ve ölüm...

 

Genelde gece yarısını bayağı aşmış saatlerde uykuya çekilirim.. Sabahleyin de her ne kadar beklemeyen gürültü patırdı olsa bile 10’dan önce uyanmam..

 

Bu sabah saat baktım, 9 civarında ama uykumu alındırmış hissediyorum.. ‘Allah! Allah!’ geçti içimden ve ekledim ‘niye bu kadar erken uyandım acaba’ diye söylendim..

 

Derken 9.30’da kalktım ve gazete, simit, ekmek almaya bakkala gittim.. Masamın bir tarafında çay, zeytin, peynir, ceviz, simit menüsünden oluşan kahvaltı yenmeyi, diğer tarafında yayılmış gazeteler okumayı bekliyor, kısaca ikiz sabah keyfim start alıyor..

 

Neyse kahvaltı faslı bitti, gazete okuma faslı devam ederken kolumdaki saate tekrar gözüm ilişti ve 10.15’i gösteriyor..  Sigara içmek için çay bardağımla balkona çıktım ve anaaaa bir de ne duyayım? Allahhhh, ezan okunuyor.. Önce sela zannettim çünkü kafam saate kurgulu ya.. Ulan tekrar kolumdaki saate baktım, hala akrep 10, yelkovan 15 diyor.. Sonra balkondan hemen içeri girdim ve duvar saatine baktım ki ne göreyim; saat 11.50 civarındadır..

 

Meğer benim kolumdaki saat önce yavaşlamış, sonra takatı bitmiş ve ölmüş.. yani pili bitmiş..

 

Böylece zaman merhumu ortadan kalkmış.. Sana ait zaman yoksa sen de yoksun, kısaca şahsına münhasır zaman durunca sen de duruyorsun..

 

Herkesin kendi zamanı vardır. Nasıl, yeryüzünde 7 milyar insanın parmak izi farklıysa , mutlaka zamanı da farklıdır..

 

Zamanın bitince sen de bitiyorsun..

15 Kasım 2012 Perşembe

Açlık grevi ve Kürtler..


Haftalardır gündemimizi işgal eden; ağırlıklı olarak KCK davası tutukluları ile PKK’lı sanıkların yürüttükleri açlık grevidir. En son bazı BDP Milletvekilleri de bu eyleme katılmıştır.

 

‘Ne istiyorlar, talepleri nedir?’ sorularına geçmeden edindiğim bazı bilgileri paylaşmak isterim..

 

Açlık grevi nedir?

Katılımcılarının politik protesto davranışları olarak ya da diğerlerinde suçluluk duygusu yaratmak için genellikle bir yasanın değişmesi gibi belirli özel amaçlarda başarılı olmak için geliştirilmiş şiddet içermeyen bir direniş yöntemidir. 1991 tarihli Malta Bildirgesi'nde açlık grevi, "zihinsel olarak ehliyetli ve kendi iradesiyle açlık grevine karar vermiş kimsenin belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddetmesi" şeklinde tanımlanmıştır.

 

Peki, açlık grevi ne kadar sürebilir?

Açlık başlayınca ilk önce glikojen depoları kullanılır ve yaklaşık 24 saatte tüketilir. Ardından yağ depoları enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlar. Son olarak proteinler kullanılır, proteinler normalde enerji kaynağı olarak kullanılmaz ancak uzun süren açlıklar sonrası yapı taşları olan proteinler de enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlar. 72 saatten sonra glikojen depoları tükenmiştir ve enerji üretimi için sadace yağ asitleri ve proteinler kullanılır. Yeterli sıvı alımı yoksa dehidratasyon nedeniyle kişi birkaç günde hayatını kaybeder, yeterli sıvı ve elektrolit alan kişiler ise birkaç ay yaşayabilir


Tamam, gelelim aylara dayanan açlık grevi yürütenlerin taleplerine:

-Ana dilde savunma,

-İmralı’ya avukatların gitmesi,

-Ana dilde eğitim olarak sayılabilir..

 

Şimdi geldim, bana ait görüş ve yoruma:

 

Kendini dışsal etkilerden arınmış insanların ortak yanı vicdan ve etik olduğunu düşünürüm.. Geçen hafta Sosyalist Yazar Cezmi Ersöz’ün söyleşisini izledim, o da benzer ifadeyi kullandı..

 

İnsanlar vücudunu ortaya koyarak ve yaşamını son verme tehlikesini göze alarak; yaptıkları açık grevine muhatap olan devlet ya da devleti yöneten siyasi iktidardan başkası değildir.. Mevcut AK Parti iktidarı, ya talepleri yerine getirecek ya da ölün diyecek..

 

Bu arada AK Parti iktidarının başı olan Sayın Erdoğan’ın gelecek siyasi mülahazaları bambaşka kulvardadır..  Zorlama da olsa; taleplerin bir tanesi yerine getiriliyor. Neydi o? Ana dilde savunma.. Diğer 2 talebin yerine gelmesi yukarıda saydığım gerekçe nedeniyle zor hatta mümkün gözükmüyor..

 

Vicdanım ve etik anlayışım; bir kişinin dahi ölmesinden yana değildir.  Tüm siyasi taleplerin yerine gelmesi için bence PKK silahı derhal bırakmalıdır. Çünkü artık silahlı eylemlerden çok daha etkili açlık grevi vardır.

 

Peki, gerçekleşir mi?

 

Yüzde 1 bile olasılık yoktur.

 

Ne olacak o zaman?

 

Maalesef acılar, ölümler yaşanacaktır..

13 Kasım 2012 Salı

CHP’nin yörüngesi kaydı..


Zihnimin bir köşesine dün öğleyin haber dinlerken şıp diye düşüverdi..

 

Neydi o geçmişin bende iz bırakan haber anısı?

 

Takriben 13-14 yaşlarındayım ve CHP’nin başında nam-ı diğer ‘Karaoğlan’ vardır. FKÖ Lideri Arafat, Ecevit’in neredeyse kankasıdır.. FKÖ’nün militanları, İsrail’in Ankara Büyükelçiliğini basarlar, diplomatları rehin alırlar, arabulucu olarak devreye dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş girer, ikna eder ve eylem sona erer.. Hasan Fehmi Güneş’in militanlarla öpüşmesi günlerce konuşulur, o dönemin AP Genel Başkanı Süleyman Demirel sert eleştiri getirir, ‘devlet adamı teröristlerle öpüşmez’ falan der..

 

30 yıl sonra Filistin haklarının bayrağını CHP’nin yerine AK Parti’nin ele alması ne garip ironidir.. Mazlumun, işgale uğramış halkın yanında olması gereken CHP’nin yörüngesi 30 yıl sonra ne kadar kaydığının tarihi vesikasıdır..

 

Ha keza halkının üzerine uçakla, helikopterle, topla, tüfekle ölüm yağdıran Diktatör Esad’ın yanında yer alan CHP’nin yörüngesi hakikaten 180 derece kaymıştır..

 

Yine ha keza darbecilerin yargılandığı davalarda halay çeken CHP’nin yörüngesi oynamıştır ve artık zıvanadan çıkmıştır..

 

Kendisini solun ortasında tarif eden, sosyal demokrasiyi özümsemiş bir parti olan CHP’nin; Haziran-2012 Genel Seçimleri’nde bazı milletvekili adaylarının isimlerini, Ecevit’in müzmin muhalefeti olan Demirel’in söylemesi ve bu isimlerin kabul görmesi; ne yaman çelişkidir Allahım!

 

Mehmet Haberal’ın aday olmasını Demirel’in söylediği ve Kılıçdaroğlu’nun bunu kabul ettiği her iki liderin ağzından teyit edilmiştir. Mehmet Haberal’ın oğlu Erkan Haberal’ın MHP MYK üyesi olarak Bahçeli tarafından yeniden seçildiğini de ilave etmek isterim..

 

CHP’nin yörüngesi merkez sol, orta sol, sosyal demokrasi gibi tabirlerle açıklanamayacağı kesindir. Şu an için merkez sağ bir parti olduğu tarifi çok daha doğrudur ve çok daha uygundur.

 

Neden?

 

Parti içinde ‘ben CHP’li değilim, Özal hayranıyım ve bunu aday yapılmadan önce söyledim’ diyen İstanbul milletvekili vardır.. Daha vahim olanı ise böyle düşünen en az 50 milletvekili olmasıdır..

 

Çare nedir?

 

Bence çok basittir. CHP’nin aslı varken kopyasıyla uğraşmayacaktır.. Çorba yerine halkımızın karşısına evrensel sosyal demokrasi kurallarını programına aktarmış olarak çıkacaktır. Halkın değerlerine saygı duyacaktır ve beyaz yakalıların yerine mazlumun, garibin yanında yer alacaktır.  

CHP’nin asla genel başkan sorunu yoktur. Böyle bir CHP’nin başına allami cihanı getirsen boştur.. Belki 5 yıl sonra, belki 10 yıl sonra CHP gerçek ve olması gereken yörüngesine gelecektir, işte o zaman iktidar için seçenek olacaktır.

 

 

6 Kasım 2012 Salı

Para ve eşitlik


Aslında yaşanmış riyakarlığa karşı çok sıkıntılıyım,

Aslında gerçeğe boyanmış yalancılığa karşı çok dertliyim,

Aslında öyle olduğunu bile bile öyle olmadığına inandırılmaya karşı çok sinirliyim..

 

Neden?

 

Nedene geçmeden Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu ağzından olayı özetliyeyim ama herkesin anlayacağı dilden..

 

Sayın Aziz Yıldırım, 1983 yılında yani 20 yaşındayken, askerlikten yırtmak için sahte çürük raporu alıyor.

 

Nereden alıyor bu raporu?

 

İzmir Askeri Hava Hastanesi Heyetinden..

 

Ne gerekçeyle alıyor bu raporu?

 

Ayağının birisi 7-8 cm. kısa olmasıdır.

 

Kimin ayağı?

 

Aziz Yıldırım’ın yeğeni Osman Yalçın’ın ayağı..

 

Peki, bu ayak Aziz Yıldırım’a nasıl monte edilmiş?

 

Raporu veren heyetin karşısına Aziz Yıldırım yerine Osman Yalçın çıkarılmış..

 

Aziz Yıldırım, bu raporla 2012 yılına kadar askere gitmekten yırtmış..

 

Derken aradan 39 yıl geçmiş ve 2012-Mart ayında AK Parti Hükümeti’nin çıkardığı bankamatik askerlik (bedelli askerlik) kanunu uyarınca 30 bin TL. Aziz Yıldırım adına yatırılmış ve 61 yaşında askerlikten köklü yırtmış..

 

Tamam, buraya kadar anlatılan, dillendirilen Türkiye klasiğidir..

 

Gelelim benim sıralayacağım laflara: Bir kere Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım değil de başka bir şahıs sahte çürük raporu almış olsaydı; kimse gündeme almazdı, kimse konuşmazdı.. Ki sahte çürük raporu alan çeteler, organizasyonlar çok var idi ve 10 bin TL, 20 TL rayiç bedel vererek sahte çürük raporu alanlar 10’larca insan sayılabilir..

 

Demek ki yaklaşık 15 yıldır Fenerbahçe Kulübü Başkanı olan Sayın Aziz Yıldırım üzerine medya silahıyla örtülü operasyon uygulanmaktadır.. Bence operasyonda son hamleleri yapılmaktadır. Sayın Aziz Yıldırım, kulüp başkanlığını bırakmak zorunda kalacağı günler çok yakındır.

 

Bu olay üzerinden yorumumu ve düşüncemi ise bambaşka pencereden aktaracağım ya da bakacağım..

 

Para ve adalet,

Para ve hukuk,

Para ve eşitlik,

Para ve kanun ikilimelerinin çok ters olduğu hatta hiç işlemediği çok net görülmektedir. Topluma da bunun normal olduğu algısının medya vasıtasıyla bombardıman edilmesi en vahim olanıdır.

 

Bana kimse anayasa güvencesindeki eşit vatandaşlık ilkesinin herkese eşit görev ve yükümlüğü olduğu hikayesini anlatmasın.. Çünkü külli yalandır..

 

Kanıt mı?

 

Çok basit örnek vereceğim: 1111 Sayılı Zorunlu Askerlik Kanunu uyarınca 20 yaşını dolduran her Türk vatandaşı için askerlik yükümlülüğü eşit şekilde uygulanıyor mu?

 

Nah uygulanıyor. En son çıkan kanunla bankamatik askerliği uygulanmadı mı? Uygulandı ve30 bin TL. yatıran alır eline askerlik teskerisini..

 

Eğitimde eşitlik var mı? Nah vardır. Çünkü milyonlarca çoçuklar, gençler parası yoktur, bu yüzden yeterli ve kaliteli eğitim alamamaktadır. Sonra eşitlik komedisi sınavlarda uygulanmaktadır.

 

Nereyi ya da hangi alanı ele alırsanız alın, eşitlik aslında eşitsizliği çağrıştırır.. İnsanların kafaları, yüzyıllarca bunun normal olduğu şeklinde algılandırır..

 

Yeryüzünde para olduğu müddetçe eşitlik lafı, süs olarak kalmaya mahkumdur.

1 Kasım 2012 Perşembe

Sahi demokrasinin seks kasetleri ne oldu?


MHP Genel Başkan Adayı Sayın Koray Aydın, siyasilere kaset komplosunu kamuoyuna hatırlatınca; bugün birçok medya organında gündeme gelmiştir..

 

Sahiden böyle bir olay AB ülkelerinin birinde olsa; ne edilir, ne yapılr, bu kaset komplosunun içyüzü ortaya çıkarılır ve arka planı çırılçıplak kamuoyunun bilgisine sunulurdu..

 

Malumunuz önce CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, kaset komplosuyla istifa etti.. Aradan 2 yıl geçmedi, genel seçimlere neredeyse 10 gün kala, MHP Yöneticileri’nin kasetleri servis edildi..

 

Sıradan bir vatandaş olarak soruyorum:

 

-ABD’de kredi kartı kullanarak internet sitesini kim ya da kimler açtı?

 

-Gizli kamera görüntülerini kim ya da kimler çekti? Bu gizli kamera görüntüleri ABD’ye kim ya da kimler aktardı?

 

-Neden sadece muhalefet partilerinin CHP-MHP) milletvekillerine ait gizli kamera görüntüleri vardır? Acaba AK Parti milletvekillerinin de gizli kamera kayıtları var mıdır? Var ise kullanmak için uygun zaman mı bekleniyor? Bu uygun zaman ne zamandır?

 

-ABD’de açılan internet sitesinin ödemesi kredi kartıyla yapıldığı ve kredi kartı sahibinin AK Parti Belediye Meclis Üyesi olması şaşırtma mıdır? Yoksa AK Parti bu büyük komplonun içinde midir?

 

-Büyük komplonun kurgulanmasında, gerçekleşmesinde ABD’nin rolü var mıdır? Varsa neden vardır?

 

-Türkiye siyasetinin doğal akışını etkileyen kaset komplosunda, ‘’neden, nasıl, nerede, niçin ve kim’’ gibi sorulara ne Türk Hukuk Sistemi ne de Türk Siyaseti acaba neden araştırmıyor, sorgulamıyor ve maalesef unutulmasını istiyor..

 

En büyük soru ise sona kalmıştır.

 

Nedir o soru?

 

2014 yerel seçimlerinde ve 2015 genel seçimlerinde benzer kaset komplosu yaşanacak mı?

 

Bence kimse bu soruya evet ya da hayır diyemez.. Çünkü bilinmeyen o kadar çok öğe var ki kim, ne diyebilsin..

 

Demokrasimizin gelişmesi ve iktidarın devam etmesi için seks kasetleri gerekli olacak galiba..