23 Temmuz 2012 Pazartesi

Siyaset arkadaşımın anısına (Bahtiyar Sayın)




Ani ölümünün bugün (21 Temmuz 2012) 10. günüdür.. Arkadaşımız Bahtiyar Sayın’ı, dostlarının, akrabalarının, yakınlarının katılımıyla Burdur CHP İl Örgütü ve Bucak CHP İlçe Örgütü’nün verdiği bir iftar sofrasında bir kez daha yad edilmiştir, onun için dua edilmmiştir..



Yaklaşık 4 yıllık siyaset arkadaşım olan Bahtiyar Sayın’ı blog yazarı olarak ben de unutmadım, unutmayacağım. Bu yüzden onun fotoğraflarını ve anılarını internet dünyasında paylaşacağım ve onu en azından sanal dünyada hep yaşıyor kılacağım..



Rahmetli bana hep ‘Sayın Genel Başkan Yardımcım’  diye hitap ederdi, ben de ona hep ‘Sayın Genel Sekreterim’ diye karşılık verirdim.. Aramızda sağlam, farklı bir dostluk, arkadaşlık ilişkisi vardı.. Belki bu yazımı okuyacak, hafif gülümsemeyle teşekkür edecektir…



Siyasi arenada çok nadir de olsa atışırdık ama mutlaka yatışırdık, bir şekilde anlaşırdık.. Ama kırgınlık yaratacak boyuta asla taşımazdık..



Bir kere çok yardım sever, elinden gelen ne varsa hiç tereddüt göstermeden fedakarlık yapar, mert, dik duruşlu, karakterli bir siyasetçi insan olarak gördüm, gözlemledim ve hep başkalarından işittim..



Bir şairimiz ‘her ölüm erkendir’ der ama siyasetçi arkadaşımız Bahtiyar için hakikaten çok erken oldu, gidişi ve yokluğu bizleri çok ama çok üzdü..



Kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, mekanı cennet olsun diyorum.. Rahat uyu arkadaşım!!!!!!

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Ramazan ayı anısına..


Önce şu sözü biraz araştırdım, aklım yatmadı ama yapılacak bir şey yoktur..



Nedir o?



Hani ‘11 ayın sultanı Ramazan ayı hoş geldin’ denir ya.. Neden 12 ayın sultanı denmez diye fikir yürüttüm..



Açıklama ise aynen şöyledir:



Mübarek Ramazan ayı Miladi Takvime göre geride kalan 11 aydan üstün ve ulvi olduğu için, literatürde Ramazan ayına 11 ayın sultanı denmektedir.



Tamam, bu faslı geçtik..



Sonra eskiler aklıma geldi ve kısaca bu faslı da açalım..



Benim yaşımda ve daha büyük olanlar bilirler.. Özellikle 1980 öncesi her yıl, Ramazan ayında patırdı, gütürdü kopardı.. İşte yudurmuzun muhtelif yerlerinde açık olan lokantalar taşlanırdı, işte oruç tutmayan kişiler şiddete maruz kalırdı, bir sürü tatsız tuzsuz şeyler yaşanırdı..



Şahsen çok sevinçliyim ve mutluyum. Çünkü 2012 yılında Türkiye’miz artık hem demokratik, hem seküler, hem de Müslüman ülke olduğunu ve yeterli olgunluğa eriştiğini tüm dünyaya göstermektedir.



Neyse biz mübarek Ramazan ayının anısına biraz gülmece okuyalım:



Varan-1 Bunları Ramazana Verin

Vaktiyle adamın birisi her şeyin en güzelini bir yana ayırır, “Hanım bunu Ramazan'a sakla” dermiş. Gel zaman git zaman Ramazan ayı gelmiş, güzel güzel yemekler pişmeye, iftar sofraları dolup taşmaya başlamış.

Günlerden bir gün kapıya bir dilenci gelmiş ve Allah için bir yardım istemiş.

Kadın:

“Adın ne senin?” demiş.

“Ramazan”

“Ramazan mı? Dur öyle ise...”

Evde ne kadar ayrılmış güzel yiyecek, içecekler varsa kaplara doldurmuş.

“Al git bunları, bizim bey sana saklıyordu” demiş.



Varan-2 Bizi de yedirirsin!

Eskiden toplu ramazan yemeklerinde, iftar ziyaretlerinden artan yemekleri, yemek masasına hizmet eden çocuklar yermiş.. Yani artan yemekler onların hakkı imiş.

Bir iftar yemeğinde çorba içildikten sonra hoca cemaata:

- Çorbayı arttırmayın israf haramdır. Yemeği bitirmek sünnettir, der.

Böylece çorba tamamen biter.

Sıra sebze yemeğine gelir, hoca yine :

-Arttırmayın sünnettir” der yemek biter.

Sıra pilava gelir, tatlıya gelir.

Hoca:

-Sünnettir, diyerek, her şeyi cemaata yedirir ve hizmet yapan çocuklar aç kalırlar.

Yemekten sonra hocanın ellerini yıkaması için su döken çocuklarla hoca şakalaşmak ister:

-Balam sizin adınız ne, der.

Çocuklar:

- Farz hoca efendi, derler.

Hoca:

-Balam hiç farzdan ad olur mu?” der.

Çocuklar da:

-Olur ya, sünnet diyelim de bizi de cemaata yediresin öylemi ?” derler…



Varan-3 Bizim eve de buyursun!

Bir zat Ramazan’da hiç evine gelmez, boyuna davetli davetsiz iftarlara gidermiş. Bir akşam birisi evine gelerek:

-Bu akşam sizin efendiyi filan yerde iftara davet ediyoruz, buyursunlar deyince..

Evin hanımı:

-Ramazan neredeyse bitecek, efendiyi gören yok. Siz görebilirseniz söyleyin. Bir gece de kendi evinde iftara buyursun!

Varan-4 Deniz oruç bozar mı?

Birgün Naim Hoca`ya sormuşlar;

-Denize girersek orucumuz bozulur mu?´ diye.

Naim Hoca şöyle cevap vermiş;

- Ula uşahlar, Remazanda siz denize girersez orucuz bozulmaz. Amma deniz size girerse orucuz bozilir. Ona göre...

Varan-5 Borcun var mı?

Bir ramazan günü III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa'nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa Şair Haşmet'e hitaben:

- 'Senin de borcun var mı Haşmet?' diye sorar ve ondan sonra şu cevabı alır:

- Evet efendim, mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş...

Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarladı sorusunu:

- 'Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı?'

Şair Haşmet bu soruyu şöyle cevaplamış:

- Paşam, oruç borcunu Allah sorar; sizin soracağınız kul borcudur.



Varan-6 Bu mahalleden değiliz de...

Evvel zaman içinde iki şair ve edip ahbap Mehmet Celâl ile Faik Esad, Beylerbeyi’nde bir dostun iftar davetine icabet için yola koyulup karşıya geçiyorlar; fakat vakti iyi hesap edememişlerdir ve iftara daha saatler vardır. Bunun üzerine iki ahbap,

- Camiye gidelim, vaaz dinleriz, vakit geçer, fikriyle Beylerbeyi Camii’ne girip bir tarafa ilişiyorlar.

Vaiz kürsüye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savurup şimşekler çaktırmakta, "zebânileer, alevleer, katran kuyularıı” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir.

Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor.


Ağlayanlardan biri, gözyaşlarını silerek Faik Esad’ın sırtına dokunuyor, kısık sesle,

- Siz vaizi dinlemiyor musunuz? diye soruyor.

"Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet” diye cevap veriyor bizimki,

"Peki ne dediğini anlıyor musunuz?” "Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?”

Adam hayretle devam ediyor,



- Yahu bizim ağlamaktan ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya uğruyor sizde ise hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?


Şair cevap veriyor:

- Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de!.



Varan-7 Çömlek hesabı

Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca'nın yaramaz oğlu,muziplik olsun diye. Bir zaman sonra arkadaşları:

-Bugün Ramazan'ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca'ya. Hoca'da:

-Şimdi eve gider öğrenirim, der ve evinin yolunu tutar.

Çömleği boşaltır; bir sayar, iki, üç sayar... Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca.

- Arkadaşlar, bugün, Ramazan'ın kırkbeşi" der.

Hoca'nın bu cevabına gülüşür ve aralarından biri:

-Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan'ın kırkbeşi olur mu? diye itiraz eder.

Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle:

-Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan'ın yüz yirmi beşi!"der.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Fikri Akyüz, Bülent Keneş tartışması..


Dün gece (11 Temmuz 2012) Beyaz TV’de saat 23.00’da, ‘Özel Yetkili Mahkemelerle’  ilgili düzenlemeyi Moderatör Sami Dadağlıoğlu yönetiminde Bugün yazarı Gültekin Avcı ile Fikri Akyüz tartıştılar, ben de izledim, hem de gece 02.00’ya yaklaşıyordu, tartışma sona ererken..



Konu, döndü dolaştı, AK Parti, cemaat gerginliğini dayandı. ÖYM’lerin kaldırılmasına sert muhalefet eden, hatta şiddetle karşı çıkan cemaat yazarları ve yayınları üzerine Fikri Akyüz bir analiz yaptı..



Sayın Fikri Akyüz, lafı döndürdü, dolaştırdı ve Today Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş’ın bir NETTV’deki son mülakatına ve Twitter üzerinden yazdıklarına getirdi..



Ne demiş Bülent Bey?



İşte AK Parti devletleşti ve kendisini devlet zannediyor, vesayet koyanlarlar uzlaştı mealinde eleştiriler..



Gültekin Bey, ‘aynen katılıyorum’ dedi, kıyamet anı geldi..



Moderatör fitnecilik lafını kullandı, tartışma nirvana oldu neredeyse..



Derken Bülent Keneş Bey, telefonla bağlandı ve görüşlerini tekrar anlattı..



Peki, tartışmanın fitilini ateşleyin Fikri Akyüz Bey ne dedi?



AK Parti ile cemaat çatışıyor imajı ya da algısı yaratmayın, Anadolu’da iş yapan kaplan denen cemaat mensubu ya da sempatizanı girişimcileri devletle olan mevzuları karşısında (mesela teşvik gibi..) mağdur etmeyin mealinde laf etti..



Bence tartışmanın püf noktası, can alıcı yanı burasıdır..



Fikri Bey, uzlaştırayım derken bana göre bir çuval inciri berbat etti..



Neden mi?



Ne yani devletle, yani AK Parti İktidarıyla iş yapacak girişimcilerin cemaat mensubu olmaları engel midir?



Cemaat-Ak Parti çatışması algısı cemaat sempatizanı ya da mensubu girişimcileri devletten alacağı teşvik gibi payları engeller mi?



Olayın neresinden bakarsanız bakın skandal kokuyor..



Devletten teşvik alma bile partili olma ya da cemaata mensup olma gibi şartlara bağlanmış algısını; kamuoyuna söylemek hem demokrasi hem de Liberalizm açısından çok ama çok ayıplıdır..



Ne yani şimdi cemaat sempatizanı ya da mensubu olmayan, AK Partili olamayan bir girişimci devletin sağladığı teşvik gibi haklardan faydalanamaz mı?



Valla durum buysa vahimdir..



Hayır, ben böyle anladım, yanlış anladıysam Fikri Bey, düzeltsin arkadaş..



Ama söylediği lafın meali budur. ‘Devlet bürokrasisinde fitneciler çıkar, cemaat mensuplarını mağdur eder’ dendi.. Programın yarım saat uzamasına neden olan fitneci sözcüğü de bu vesileyle moderatör tarafından kullanıldı.



Bunun Türkçesi şudur: AK Parti’yi eleştirmeyin, iktisaden cezanlandırılırsınız..



Vay anasına sayın seyirciler! Biraz film repliği gibi oldu ama hala olayın vahametini kavramaya çalışıyorum ancak nafile..



Bu arada CHP’liyim, emekliyim, Allah’tan girişimci değilim:J)


10 Temmuz 2012 Salı

RF-4 Uçağımız Suriye tarafından düşürüldü mü? Düştü mü?


Devletimiz, Türkiye ve dünya kamuoyuna şunu deklare etti.



Ne zaman?



22 Haziran 2012 günü, yani  17 gün önce..



Peki, ne dedi?



Suriye füze bataryası tarafından uluslararası hava sahasında silahsız ve yalnız uçan RF-4 Keşif uçağımız füzeyle vurulmuştur ve Suriye kara sularına düşmüştür.



Güzel..



Derken 1.268 metre derinlikten önce pilotlarımızın naaşı çıkarıldı, sonra uçak parçaları video görüntüsü, sonra yüzeye çıkan diğer parçalar ilk incelemesi yapıldı ve sonuç:



Füzeyle düşürüldüğüne dair emare yok, uçaksavar mermisi izleri yok, ehee ne olacak şimdi?



Hiç düşünülmeyen başka bir seçenek karşımıza geldi, nedir o?



Uçağımız arıza yaptı ve düştü..



Olamaz mı?



Valla bana kalırsa gelen tüm veriler bunu gösteriyor..



Eğer böyleyse ne olacak?



Yandı keten helva olacak..



Suriye’de, Türkiye’de yalan söylüyor durumu ortaya çıkacak..



Birisi uçaksavarla vurduk diyor, diğeri vüzeyle vuruldu diyor, oysa vurulma falan yok, tamamen teknik arızadan düşme var..



Hadi bakalım, çık işin içinden..


7 Temmuz 2012 Cumartesi

Şike davası savcımız Mehmet Berk’in haklı feryadı..


Bir kere kamu adına şike davasını açan bir savcımızın eski deyimle nedamet ya da pişmanlık kokan açıklamalarını üzülerek okudum..

Hürriyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök’e telefon eden ve içini döken Sayın Savcımız Mehmet Berk Bey, bakın neler diyor?

- Dava önüme geldiğinde iki şey dikkatimi çekti. Gelen iddialar, sıradan bir dolandırıcılık çerçevesinde ele alınabilirdi. Bu durumda, bu kişileri çağırıp, ifadelerini alıp bırakmaya karar vermiştim. Ancak 10 gün sonra hiç beklemediğimiz bir gelişme oldu. TBMM şikeyle ilgili o kanunu geçirdi. Kanun, elimizdeki davayı hiç beklemediğimiz bir biçimde etkiliyordu. Artık yapabileceğimiz bir şey yoktu.

- Size bütün samimiyetimle söylüyorum. Bu kanunun değişmesi için çok uğraştım. Bunu Aziz Bey biliyor. Gidin Nihat Özdemir'e sorun. O çabalarıma tanıktır. Bu kanun değişmeseydi, Aziz Bey çeteden 30 yıl, şikeden de her şike olayı için 5'er yıl ceza alırdı ve dışarı çıkamazdı.

- Bu dava hayatımızı allak bullak etti. Ben Balyoz davasında da çalıştım. Şike davasını açtığımız zaman, bunun da Balyoz gibi 3-4 ay konuşulup biteceğini sandık. Ama yanılmışız. Bunun böyle bir noktaya geleceğini hiç tahmin etmedik.

- Bize "cemaatçi" diyorlar. Hangi kutsal üzerine yemin edeyim? Çocuklarım üzerine yemin ediyorum ki, cemaatle bir ilişkimiz yok, bu işte cemaat falan etkisi yok. Bu davada çalışan çok sayıda insan var. Aramızda Alevi arkadaşlarımız, ateist arkadaşlarımız var. Bize hiç böyle bir müdahale olmadı.

- Ben Anadolu çocuğuyum. Bizim hayatımızda futboldan başka renkli şeyler yoktur. Çocukluğum, gençliğim Fenerbahçeli olarak geçti. Bunları isteyerek mi yaptım zannediyorsunuz. Eski kanun olsa, ifadelerini alıp bırakırdım. Ama ne yapabilirim önümde kanun var. Savcıların kaderi budur, bazen en sevdiklerinizin, en yakınlarınızın davaları önünüze gelir. Biz savcılar, resim yapmıyoruz. Fotoğraf çekiyoruz. Yani kendi eklediğimiz bir şey yok.

Yine tekrar ediyorum, eğer bu ifadeler doğruysa çok üzülürüm.



Ne adına?



Adalet adına, eşitlik adını, hukuk adına, vicdan adına..



Neden?



Sayın Savcımız Mehmet Berk, o kadar rahatsız olmuş, o kadar pişman olmuş ki, neredeyse bu davayı niye aldım diye kaderine küsmüş..



Sayın savcım, yapmayın, etmeyin, siz Türkiye’de ilki başardınız. Suç ve suçlu denkleminde her zaman dikkat edilen suçlu kimliğini bir kenara bıraktınız, suçlu iddiasında bulunulan her kim olursa olsun; çağırdınız, sorguladınız, tutuklattınız, iddianame hazırladınız ve mahkeme sürecini başlattınız..



Ne adına?



Kamu vicdanı adına, Türk Milleti adına, evrensel hukuk adına..



Burada rahatsız olacak, pişmanlık duyulacak hiçbir şey yoktur. Bırakın, esas suçla itham edilenler pişman olsun ve rahatsızlık duysun..



Fenerbahçe Başkanı ve diğerleri zaten davayı sulandırmak için 2 stratejik yola başvurdular.. İlki bu dava Fenerbahçe’yi ele geçirme amaçlıdır, ikincisi cemaat davanın içindedir..



O kadar etkili bir kampanya yürütüldü ki, Sayın Savcımızın, cemaatle ilgisi olmadığını kanıtlamak için etmediği yemin yoktur, anlatmadığı argüman kalmamıştır..



Görülüyor ki kampanya başarıyla uygulanmıştır ve sonuç alınmıştır.



Korkum ve kaygım şudur:



Türk Milleti adına karar veren bağımsız mahkemenin kararlarını ıskartaya yani boşa çıkarmak için Sonbahar’da TBMM’den yeni yasalar çıkabilir.. Fenerbahçe Başkanı’nın ve diğer yöneticilerin futbolda şike ve teşvik yaptığı kararının Yargıtay’dan döndürüleceği, en önemlisi aynı mahkemeye gelmeyeceği, davanın asliye ceza mahkemesine gönderileceği bile söz konusudur..



Olmaz olmaz demeyin, burası Türkiye’dir.. Neler gördük, neler yaşadık biz..

6 Temmuz 2012 Cuma

Bucak AK Parti’de sorun var ama ne?..


Şimdi siz değerli okuyuculara Naneci Medya’dan kopya ettiğim 2 (2) ayrı haberi paylaşıyorum, sonra yorumluyorum…



Haber-1

Bucak İlçemize yapılacak olan yeni hastane binasının temel kazıları 4 Haziran 2012 günü başladı. Konu ile ilgili açıklamada bulunan Burdur Milletvekili Bayram Özçelik "Bucak ilçemize yapılması planlanan modern Devlet Hastane inşaatının temel kazıları başladı, Bucak Devlet Hastanesi iki kat bodrumlu toplam 7 kat olacak şekilde yapılıyor. 37 bin 554 m2 arsa alanına taban inşaat 2,967 m2 olacak şekilde bodrum ve katların toplamı 32.425 m2 olacak . Bucak ilçemize vatandaşlara hayırlı olsun"dedi



Haber-2

6 Temmuz 2012 cuma günü Bucak ilçemizde temel kazıları yapılan Devlet Hastanesi inşaatına gelen Burdur Milletvekili Bayram Özçelik ve Ak Parti ilçe yönetimi burada basın mensublarının sorularını cevapladı.

Bayram Özçelik " Bucak ilçemizin sağlık yönünde daha ileri seviyeye gitmesini ve daha güzel şartlarda hizmet vermesini sağlıyacak olan yeni hastane binamızın temel kazı çalışmaları başladı, 3 bin m2 taban alanda 2 kat bodrum kazılacak,inşaat başlayıp yapı yüksekseldikçe daha iyi hissedilecek "dedi



Bu haberde eksiklik yok mu sizce?

Var değil mi?

Evet, var.

Nedir o?

Bucaklı ama Burdur Milletvekilimiz Sayın Hasan Hami Yıldırım, bu haberin içinde yoktur.



Düşünün! 4 Haziran 2012 günü, Bucak İlçemize 150 yataklı hastane temeli atılıyor, bunun ilk açıklamasını Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik yapıyor, 2 gün sonra yani 06 Haziran 2012 günü Sayın Özçelik bizzat geliyor, yerinde inceliyor ve yerel basının karşısına geçiyor, sorulan soruları cevaplıyor..



Eskilerin deyimiyle bu manzara-i umumiye çok net sorun olduğunun mesajını veriyor.



Mesaj kime?



Bucak AK Parti siyasetçilerine..



Benimkisi sadece gördüğümü, okuduğumu; düşünmek, yorumlamak, durum tespiti yapmak ve Bucaklılarla paylaşmaktan öte bir şey değildir..



Bakalım, bu siyasi tahtarevalli dengesi ne kadar süre daha gidecektir? Elbette gelecek zaman hepimize bunu gösterecektir..

Düzen..


Bugün aklıma düzen üzerine konuşma gereği hissettim..



Google ‘düzen’ yazdım, bakın neler çıkı?



Yargıda bozuk düzen,



Futbolda kötü düzen,



Tek düzen hesap olanı,



Yeni Masonik düzen,



Bağlamada düzenler,



Ersin Düzen,



Düzen Laboratuvar gibi..



Ben de ilave edeyim: ekonomik düzen, sosyal düzen, eğitim düzeni, para düzeni.. diye çoğaltabiliriz..



Peki, düzen nedir?



TDK (Türk Dil Kurumu) bakın ne yazıyor?



1. isim Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam, sistem
"Bilhassa toprak ve silah meselelerinin bir düzene konmasını, hem de tezelden istediler." - F. Otyam

2. Soyut ve somut nesnelerin bir sıraya, bir hedefe, bir amaca göre sıralanması, konsept

3. Yerleştirme, tertip
"Evin en bozuk düzeninde bile hastalığa mahsus birtakım aletler vardır." - R. N. Güntekin
4. Bir devletin belli başlı ilkeleri bakımından yönetimde tuttuğu yol, yönetim biçimi, rejim
5. Bir kimseye, bir kuruluşa karşı toplu olarak alınan gizli karar, dolap, komplo
6. Topluca ve gizlice yürütülen herhangi bir plan, dolap, komplo

7. Dolap, hile
"Hile, düzen dağarcığından elbette yeni bir şey bulup çıkaracak." - E. E. Talu

8. müzik Müzik aletlerinde ses ayarı, akort

9. toplum bilimi Toplumsal bir yapı içinde ögelerin bütüne, bütünün ögelere ve ögelerin birbirlerine göre ilişkileri
"Orta hâlli ailelerin kurduğu bu düzende herkesin bacası tüten, kapısı çalınan bir evi var." - N. Meriç
10. Alet edevat takımı

11. Bez dokuma tezgâhı



İyi de benim aradağım anlamı hala kimse söylemiyor..



Düzen, bir rejim, bir sistemse: sevgili düzen ne oluyor?



Düzen, akort ayarıysa; karı düzen ne oluyor?



Düzen, hile, dolapsa; genelevin çalışanını düzen ne oluyor?



Sonuç: Nerede bir düzen varsa; orada düzülen birileri vardır..


YAZARIN ÖZEL NOTUDUR
İşte benim de ‘Normal Ötesi Aşk’ isimli kitabımın okuyucu yorumlarını paylaşıyorum:
Yok ben sizden ve imzalı almak istiyorum derseniz; homeros80@hotmail.com adresini isim-soyadı, adres ve cep telefon bilgisiyle başvurabilirsiniz..

5 Temmuz 2012 Perşembe

Medyanın gücü tartışılmaz..


Bir kez daha son 1 yıl içinde medyanın gücünü hem de çarpıcı sonuçlarıyla gördüm..



Malumunuz geçen yıl tam bu vakitler çiçeği burnunda TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar görev yapıyordu, şike skandala patlak verdi ve eli kolu bağlandı..



Çünkü kendisini savunacak, anlatacak, ifade edecek yazılı ve görsel medya organı yoktu..



Bu yüzden ne olduğunu kendisi bile anlamadan paldır küldür gitti..



Sayın Aydınlar’ın Acı Badem Sağlık Kuruluşu yerine aynı isimle medya kuruluşu elinde olsaydı, bugün hala görevdeydi..



Yerine gelen Sayın Yıldırım Demirören, satın aldığı Vatan ve Milliyet Gazeteleriyle birlikte TFF Başkanı oldu..



Şunu yaptı, bunu yaptı, ayrıntıya gerek yoktur, çünkü herkes biliyor ama nedense tek bir eleştiri olmadı ve bu zamana kadar hiç yıpranmadı..



Kimin sayesinde?



Elinde tuttuğu yazılı medya gücü sayesinde elbette..



Bakın, 2 yıl önce ligden düşen Ankaraspor, Beyaz TV sayesinde bu yıl otomatik olarak Bank-Asya ligine terfi ettirilmiştir.



Beyaz TV kimin?



Ahmet Gökçek’in..



Ankaraspor kimindi?



Ahmet Gökçek..



Durum o kadar sarih ve açık ki, 2+2 nasıl 4 ediyorsa; bu denklem de o kadar sağlamdır..



6 yıldır yazı yazdığım Milliyet Gazetesi’nin alt organı olan Milliyet Blog sitesinde bile TFF Başkanı Yıldırım Demirören hakkında tek eleştirel yazı yazamadım ve en sonunda siteyi bırakmak zorunda kaldım..



Bırakın futbolu, onu, bunu, medya gücünü arkasına almayan iktidar bile gider abi.. Gittiğini de çok yaşadık geçmişte.. Farkındaysanız AK Parti iktidarı özellikle son 5 yılda yazılı ve görsel medya desteğini azami derecede almaktadır.  O halde biz ne konuşuyoruz, boş ve hepsi hikaye oluyor:J)




1 Temmuz 2012 Pazar

ÖYM (Özel Yetkili Mahkemeler)’ler neden kapandı?


Hükümet, özel yetkili mahkemelerin yapısını değiştirecek düzenmeyi bugün Meclis'e getirme kararı aldı. Meclis bugün Özel Yetkili Mahkemeleri de kaldıran 3. Yargı Paketi’ni görüştü.


Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ açıklamalarda bulundu ve neler dedi?



ÖYM’lerde devam eden davalar (Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat) olumsuz etkilenmeyecek, savunmalar güçlenecek. 9 yerde ÖYM’ler var ve bunların özel yetkisi falan olmayacak. Bundan sonra mevcut davaları aynı heyet görecek ancak ÖYM ismi olmayacak ve davalar yeni hükümlere göre görülecek. Yasal anlamda da yeni hüküm ile eski hüküm aynı anda geçerli olamaz. Artık yeni hükümler geçerli olacak. Şu an 22 bin dosya var ve bunlar yeni hükümelere göre görülecek. Usule ilişkin hükümler geriye yürüyecek. Savunmayı güçlendiren bir adım atmış olacağız…



Neyse işin özü ÖYM’ler neden tarihin tozlu rafına kalktı?



Cemaat televizyon ve gazeteleri, ‘’siyasi intihar, ayağına kurşun sıkmak’’ tabirleriyle neredeyse AK Parti Hükümeti’ne savaş açmış ve değişikliğe karşı çıkmış ama nafile olmuş..



AK Parti Hükümeti demek Başbakan Erdoğan demek olduğunu hepimiz biliyoruz. En azından şeklen öyle olmasa bile fiilen öyle olduğunu yaşanan tüm geçmiş olaylar bize kanıtlıyor. Peki, Başbakan Erdoğan ÖYM’leri tartıştırmadan, alelacele, yangından mal kaçırır gibi neden kaldırdı?

Bana göre ÖYM’ler işlevini tamamladı. Kısaca sorgulanacak, tutuklanacak, yargılanacak mevzu Türkiye içinde kalmamıştır.

12 Eylül darbecilerine dava açıldı, 28 Şubat darbecilerine dava açıldı, Ergenekon davası zaten 5-6 yıldır sürüyor, Balyoz Darbe Planı davası sürüyor, KCK davasında neredeyse uçan kuş bile şüpheli olarak görüldü, sorgulandı ve tutuklandı.. İlaveten casusluk davaları, örgüt ve çete davaları, muhalif belediyelere davalar ve şike davası derken Türkiye sathında sadece ÖYM’ler konuşulur oldu..

Siyasi kanat bence ÖYM’ler sayesinde hedefine ulaştı. Siyasetin üstünde başka bir gücün olmayacağı asker ve sivil bürokrasiye anlatıldı, halk tabiriyle burnu sürtüldü ve sonuca ulaşıldı.. Muhalif yerel yöneticiler kamuoyu nezdinde itibar kaybetti ve siyasi avantaj elde etti..

2012 yılına gelince ÖYM’ler için hem dışarıdan hem de içeriden homurdanmalar, rahatsızlıklar kuvvetli ifade bulmaya başladı. Frankejtayn misali yaratılan bu yargı yapısının bir gün AK Parti’ye de dönebileceği hesapları yapıldı..

Velhasıl ÖYM’lerden istenilen amaç ve sonuç elde edildi ve bundan sonrası gereksizdi. Başbakan Erdoğan bazı itirazlara rağmen bu radikal kararı aldı, talimatı verdi ve TBMM kapanmasına 1 gün kala yani son gün 3.Yargı Paketi’nin içine taşındı ve yasayla ÖYM’ler temelli kapatıldı.

Cemaat ne der bu işe? Bence ilk başta biraz bağrış, çağrışlar olsa da uzlaşma kaçınılmazdır. Çünkü ÖYM’lerin bazı işlemlerinden ve gelişmelerden sanki Cemaatin lideri de rahatsız oldu.

Başbakan Erdoğan, ne kadar güçlü, ne kadar karizmatik lider olduğunu bir kez daha bu kararlılık gösterisiyle cümle aleme ilan etmiştir.