22 Mart 2012 Perşembe

Yeni Bucak Devlet Hastanesi inşaatı..


Yeni bir inşaat, kim ne derse desin yeni bir yatırım, yeni bir katma değer anlamına gelir.

Yeni Bucak Devlet Hastanesi’nin artık projesi onaylandı ve inşaatı yapacak yüklenici firmanın kazmayı vurması an meselesidir..

Buraya kadar olumludur. Yaklaşık 2 yıldır konuşulan bir konuda belirsizlik kalkmıştır.

Bazı Bucaklı vatandaşlarımızın bu sürece dair muhtelif şüphe ve itirazları sokakta, yerel basında hep dillendirilmiştir.

Hadi o zaman ben de kendi düşüncelerimi daha açık ortaya sereyim.

Bir kere İş Adamı Mehmet Cadıl Beye, en hafif tabirle nezaketsizlik yapılmıştır. Çünkü Bucak Devlet Hastanesi ek binası daha yeni yapılmıştır. Son derece modern tıbbı teçhizat ve donanımla halkımıza hizmet vermektedir.

Soru nedir?

Madem başka yere Bucak Devlet Hastanesi inşa edilecekti, o dönem hayır-sever iş adamımız Mehmet Cadıl’a neden bu ek bina yaptırılmıştır?

Zaten bu işte bit yeniği olduğunu ben ta o zaman anladım.

Nasıl?

Yeni ek bina bitmişti, Sayın Başbakan Erdoğan Bucak’a gelmişti, nedense resmi açılış için organize yapılmadı ve açılış oldu-bittiye getirildi, bir şekilde yok sayıldı..

Peki, niye böyle oldu?

Benim tahmin ya da öngörüm Mehmet Cadıl Beyin, siyasi duruşundan kaynaklanmaktadır. Çünkü kesin ve net olarak AK Parti’ye geçiş yapmamıştır. Bazı iş adamlarımızın ve önde gelen bazı siyasetçilerimizin yaptığı gibi AK Parti rozeti taktırmamıştır.

Tamam, bu konuyu burada noktalayalım. Gelelim 2.dikkatimi çeken çelişkili ifadeye..

Yeni Bucak Devlet Hastanemiz kaç yatak olacaktır? Arkadaş bunun net yanıtı olmaz mı hiç? Maalesef burası da muğlaktır..

Nasıl?

Resmi TOKİ ihalesi 150 yataklı diyor, Sayın Burdur Milletvekilimiz Hasan Hami Yıldırım, yaptığı yazılı açıklamada 250 yataklı diyor.. Acaba Sayın Vekilimiz sehven 150 yerine 250 rakamını mı kullandı? Yoksa zaten mevcut devlet hastanemiz 265 yataklı iken yeni hastanemizin 150 yatağa inmesi eleştirisini karartma ya da susturma taktiği mi yaptı? Ben anlayamadım. Anlayan varsa beri gelsin.

Baştan beri yeni hastanemizin inşaatı konusunda maalesef yeterince şeffaflık, açıklık ve kamuoyunu bilgilendirme en hafif tabirle eksiktir. Bu da insanların kafasında birçok soruya neden olmuştur, böylece komplo teorilerine gün doğmuştur..

Son bir soru: Eski Bucak Devlet Hastanemiz ne olacak?

Benden bu kadardır.. Hep beraber ne olacak, göreceğiz…

15 Mart 2012 Perşembe

Sivas Madımak trajedisinin sorumluları..


Hani Sivas Madımak otelinin yakılması sonucunda 37 yazar-şair ve aydın insan katledildi ya.. Davası geçen gün zaman aşımından düştü ya.. Siyasetçisi, sivil toplum kuruluşları kısaca herkes görüşünü açıkladı ya.. Kimisi zamanaşımı olmasın, kimisi kaçan 5 kişi bulunsun, kimisi şöyle olsun, kimisi böyle olsun gibi görüş söyledi ya..

Ben olayın olduğu Temmuz-1993 tarihinde de aynı şeyi düşünüyordum, bugün de aynı kanaati taşıyorum. Trajedinin 2 ayrı sahada suçluları vardır. İlki sürü psikolojisiyle hareket eden otelin perdelerini ateşe veren kişi ya da kişilerdir.. Bunlardan bazıları yakalanmış, yargılanmış, mahkum olmuş, kimisi de firari durumda yakalanamamış ve zamanaşımından davası düşmüş..

Esas yargılanması gereken bizzat devletin kendisidir. Çünkü yurttaşlarını koruyamayan, facianın önlenmesi için hızlı karar ve gerekli tedbirleri alamayan devletin o dönemki sorumlularıdır..

Kim Bunlar?

1. sırada Sivas Valisi, Sivas Emniyet Müdürü, Sivas Garnizon Komutanı,

2. sırada İçişleri Bakanı,

3. sırada Başbakan,

4. sırada Cumhurbaşkanı..

Gerçi Cumhuriyet tarihimizde bu tarz hukuksal geleneğe bir türlü sahip olamadık ama bir yerden başlamak gerekmez mi?

Bana göre sürü psikolojisiyle hareket eden, dolduruşa ya da gaza gelen insanların yargılanmasından, ihmali olan devlet görevlilerinin soruşturulması ve yargılanması gelecek adına çok daha değerlidir, çok daha anlamlıdır…  

Gelin 2 Temmuz 1993 günü neler oldu, bir anımsayalım mı?

Uzun ve sıcak bir Cuma günüdür.. Yerel basının Çarşamba, Perşembe ve Cuma günü tahrik edici yayınları vardır. Cuma Namazı’na müteakip ufak tefek toplanmalar, kovalamalar, bağrışlar, çağrışlar oluyor, sürekli provoke edici fısıltılar yayılıyor, her geçen dakika, her geçen saat sürü psikolojisiyle hareket eden yığınlar, kitleler kar topu misali büyüyor, büyüyor, büyüyor..

Bu hareketlenmeler nerede oluyor? Bir vilayetimizin tam göbeğinde yani Sivas merkezinde..

Vilayetin en büyük sorumlusu kimdir?

Vali.

Kime bağlıdır?

İçişleri Bakanına.

Neyse kalabalık kitle tam 7-8 saat şehir merkezinde oradan oraya savruluyor ve Madımak otelinin önüne geliyor. Belki 1-2 saat otelin önünden kalabalık ayrılmıyor. Ne polis ne de asker kalabalığı otelin önünden dağıtamıyor ya da dağıtmıyor.. Derken molotof atılıyor, otelin perdeleri tutuşuyor ve yangın çıkıyor. Sivas’ın misafiri ozan, şair, yazar otel içinde kimisi dumandan boğularak, kimisi yanarak öldüler.. Yangını söndürmek isteyen itfaiye sokulmuyor, yanaştırılmıyor, su hortumu kesiliyor, otelden bir şekilde çıkmayı başaran Aziz Nesin, itfaiye eri tarafından tartaklanıyor ve yardım etmekten imtina ediliyor.. Velhasıl insanlık, vicdan, merhamet  o dakika, o saat artık devre dışı kalıyor.. Tüm bu olup bitenlerde asayiş ve güvenlikten sorumlu devlet görevlileri sadece izliyor..

En başta o dönemin Sivas Valisi, Emniyet Müdürü, Garnizon Komutanı soruşturulmalı, yargılanmalı ve görev kusurları oranından cezalandırılmalıydı.

Yapıldı mı?

Hayır..

O zaman gerisi laf-ı güzaftır..

13 Mart 2012 Salı

2012 yılı, 17 Mart günü Fenerbahçe-Galatasaray derbisi ne olur?


Evet, büyük soru budur!

Derbiyi kim kazanacak?

Pazar akşamından beri TV’lerin spor yorumcularını izliyorum, neredeyse hemen hepsi, ağır birliği etmişçesine Fenerbahçe kazanır öngörüsünü yapıyorlar..

En son haber ise derbinin iddia oranlarıdır. Çoğunluk konsensüsüne uygun, yaratılan algıyı doğrularcasına; 2-2.65 oranında Fenerbahçe favori gösterilmektedir.

Galatasaray, en son 22 Aralık 1999 tarihinde Kadıköy’de kazanmış ve yaklaşık 12 yıldır kazanamamıştır. 13. yılda da kazanamayacağını ekseriyet iddia etmektedir…

Gelelim benim tahminime..

Yüzde 60 Galatasaray kazanacaktır, yüzde 30 beraberlik olacaktır, yüzde 10 Fenerbahçe kazanacaktır..

4. olasılık ise maçın bitmemesidir.

Nasıl?

Arka arkaya gelecek olan Galatasaray golleri ve gösterilebilecek kırmızı kartlar nedeniyle seyircilerin sahaya inmesi büyük olasıdır.

Neden bu öngörüde bulunuyorum?

Çünkü macera aramıyorum. Galatasaray, Fenerbahçe’den 9 puan öndedir, 4 ay önce oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçı 3-1 bitmiştir. Bu reel tablodan başka sonuç çıkacağını beklemek şapkadan tavşan çıkarmak kadar zordur ve sihirbaz olmak gerekir…

İyi de geçmiş 12 yılı ne yapacağız?

Fenerbahçe, geçmiş 12 yıl ile ne kadar övünse azdır. Ama 13. yıla hiç faydası yoktur. Bu iş şuna benziyor: Osmanlı ile çok övünen Türkler vardır ama gerçek olan Türkiye’dir..  

Hele Aykut Hoca, spor yazarlarının ve yorumcularının gazına gelir; Alex, Sow, Cristian, Stoch gibi ofansif oyuncularla ilk 11’i kurarsa; kesin fark yer.. Orta sahası savaşçı olmayan Fenerbahçe, kendi yarı sahasına kolay geçileceği anlamına gelir ki bu da Elmander, Necati gibi oyuncuların bir anda Kaleci Volkan’la karşı karşıya kalacaklarının habercisidir.

Haydi bekleyelim ve görelim artık..

10 Mart 2012 Cumartesi

Eğitim sistemi ve çıkmazımız..


AK Parti iktidarı 4+4+4 modeli getirmeye uğraşıyor ya, TBMM’de büyük kavgalar kopuyor ya, bence hepsi boş ve anlamsızdır..
Neden?
Çünkü ne getirilirse getirilsin; eğitim sistemi artık çıkmazdadır..
Bakın, bu yazıyı okuyanlarımızın çocukları, akrabaları veya tanıdıkları çok aşina oldukları dershane gerçeğini biliyordur.
Çocuklarımız tam gün ya da yarım gün okul eğitim-öğretimine müteakip soluğu dershanelerde alıyorlar..
Ne yapıyorlar ve niye gidiyorlar dershaneye?
Okulda eksik olan eğitim-öğretimi dershanelerde tamamlıyorlar. Böylece hem 8 yıllık hem de 12 yıllık okul eğitim-öğretimi sonrası gireceği sınavlarla yaşamının geleceğine şekil veriyorlar.
Son 30 yılımızın bir eğitim-öğretim gerçeği olarak dershaneler; tüm çocuklarımızın, tüm velilerimizin kafalarına kazındı ve kabullenildi.
Oysa soru basittir. Okul varsa dershane neden vardır? Dershane varsa okul niye vardır?
Sonra 8 yıllık zorunlu temel eğitim-öğretimin trajik komik gerçeklerine sıra geliyor. Çok sevgili ve değerli öğretmenlerimiz sınıf haricinde evinde aynı öğrencilerine paralı eğitim veriyor. Mesela 6. Sınıf, mesela 7. Sınıf öğrencilerinden bazılarına işte matematik dersi, işte fen dersi gibi konular ücretli olarak evlerde aynı öğretmen tarafından veriliyor.
Oysa soru basittir. Çocuklarımıza sınıfta öğretilemeyen dersler; nasıl evde öğretilecektir? Eğer evde özel derste öğretiliyorsa; sınıfta çocuklarımızın işi nedir?
Daha bugün bir iddia duydum ve artık pes dedim içimden… İlköğretim 1. Sınıfa giden öğrencilerin bazıları okuma-yazmayı becermediği için evde özel ders alıyormuş… Hem de aylık 80 ile 100 TL. arasında değişen ücret karşılığı.. Diyelim ki 10 öğrencisi var, aylık 800 ile 1.00. TL ekstra ücret almaktadır.
Oysa soru basittir. İlköğretim 1. Sınıfına giden öğrencilerimize okuma-yazmayı öğretemeyen öğretmenin işi başka ne olabilir ki? Okuma-yazma öğrenmek için ev yerine sınıfa öğrenci neden geliyor ki?
Ha keza aynı film 4 yıllık lise döneminde de oynanıyor..
Eğri oturalım, doğru konuşalım dostlar… Kabul edelim ki bu işin çivisi çıkmıştır. Kimse bana eğitim sistemi hikayesi falan anlatmasın lütfen! İdealist öğretmen modeli iflas etmiştir. Tam aksine malı, mülkü ve parası olan öğretmen modeli çok saygın ve değerlidir. Bu öğretmen modelinin yetiştirdiği çocuklarımız da gelecekte aynısı olacaktır.
Ha bu arada müfredat, dersler konusuna hiç girmiyorum. Çünkü bunlar ayrıntı ya da detaydır. Bana göre eğitim sistemimiz fiilen çökmüştür ve bitmiştir.
İsterseniz tüm okulları dini eğitim ağırlıklı İmam Hatiplere çevirin ama şu gerçeği geri çeviremezsiniz. Paraya dayanan özel ders sistemi, ahtapot gibi eğitim-öğretimin her yanını sarmıştır ve kurtuluşu yoktur. 4+4+4 olsa ne olur, 3+3+3 olsa ne olur, hepsi boş ve beyhude çabadır!
En kötüsü de toplumumuz bu gerçekler karşısında üften-püften nedenlerle meşgul edilmekte ve sorgulama yapması önlenmektedir.