31 Aralık 2012 Pazartesi

Başbakan Erdoğan, siyaset ve böcek


Apartman yaşamını bilenler bilir.. Hani bir dairede böcek varsa; komple apartmanın dezenfeksiyon yapılması gerekir.. Yoksa bir dairede var, sadece orada yapalım, yeter denirse; sırasıyla tüm dairelere böcek gelir..

 

Bu örnekten sonra Sayın Başbakan Erdoğan’ın ne dediğini bir bakalım:

 

"Bizim mekanlarımız sürekli olarak belli bir aralıkla bu tür aramalar hep yapılır. Bu Başbakanlık ofisinde, resmi konutta, şu an oturduğum evimde de yapılır. Bugüne kadar bizim rastladığımız bir şey değildi. O zaman da yine bu tür bir arama sırasında bunlar bulunuyor. Tabi bulunduktan sonra biz bunun yaygarasını yapmadık. Dedik ki, ‘zaten burada savcılık burada yapılması gereken neyse, bunu yapar.’ Süreç o şekilde akıp gidiyordu. ‘Bunu bir şekilde gündeme taşımamızın bir anlamı yok’ dedik. Bu aslında yine medya grupları tarafından da biliniyordu. Son dönemde artık bu soru bize sorulunca, biz bunu bu şekilde cevaplamak durumunda kaldık. Bu arada da tabi ister istemez ben Başbakanlık Teftiş Kurulu olarak da bu konuyla ilgili bir incelemeyle ilgili istihbarat birimleriyle görüşmek suretiyle, başlatmak durumunda kaldık. Süreç şu anda bu şekilde akıp gidiyor"

 

İşin özü Başbakanlıkta ve çalışma ofisinde böcek bulunmuştur.. Böcek malumunuz gizli dinleme aygıtıdır.. Adı gecen dinleme ve görüntüleme cihazı çok küçük olduğu için istihbarat jargonunda böcek adıyla anılır..

 

Örneğimin başına dönersek ve apartmanı siyaset kurumu olarak varsayarsak; 2010 yılında CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal, gizli görüntüleri (böcekle) çekilmiş, internete servis edilmiş, sonra istifa gelmiş.. 2011 yılında Genel Seçimlere 1 ay kala böceklerin çektiği gizli görüntüler internete düşmüş, MHP’nin MYK Üyeleri ve milletvekili adayları teker teker istifa etmiş..

Şimdide Sayın Başbakan böceklerle dinlenmiş ve görüntülenmiş.. Ne zaman? Geçen yıl yani hem MHP, hem de CHP böcekleri varken..

 

Ehee gülme komşuna gelir başına misali siyaset kurumu bütün olarak tepki koymazsa aynısını sana da yaparlar.. Ohhh CHP Genel Başkanı gitti, ne güzel dersen, ohhh MHP yara aldı, oy oranı düştü dersen; aynı böcekler böyle diyenleri de hem dinledi hem de çekti.. Ben şahsen iddia ediyorum; Sayın Başbakan’ın hem gizli konuşmaları ve görüntüleri kayıtlıdır, arşive kalktı ama ne zaman ortaya çıkar bilemem..

 

‘’Kim bu böcekleri yerleştirdi?’’ diye sorarsanız: tahminim odur ki, CHP’ye, MHP’ye her kim koyduysa aynısıdır..

 

Peki, dünyada kimler yapabilir bu böcek koyma işini?

 

Dünyada CIA, MOSSAD, Alman İstihbarat, Türkiye’de ise MİT ve Emniyet İstihbarat yapabilir..

 

Sayın Başbakan Erdoğan’a önerim şudur: komple böcek temizliği yapılmalıdır ve failleri mutlaka ortaya çıkarılmalıdır..

 

Sayın Başbakan Erdoğan, durup dururken ‘’derin devlet daha bitmedi, bakın benim büroma bile böcek koymuşlar, dinlemişler’’ cümlesini niye kullandı?

 

Bence kilit soru budur. ‘’Düğün değil, bayram değil, eniştem beni niye öptü?’’ misali; bu çıkışı niye yaptı Sayın Başbakan? Ya böcek koyanlara göz dağı veriyor ya da MİT krizinin rövanşını alıyor...

 

Valla bu sorunun yanıtını sadece Sayın Başbakan biliyor ve bence bu çıkış hesaplı kitaplıdır.. Bakalım, bir sonraki hamle ne olacak?

 

 

28 Aralık 2012 Cuma

Uludere (Roboski) Olayı Komplo Teorisi


 

Uludere’ye bağlı hudut köyü Karasu’dan çıkan 34 vatandaşımız, Irak sınırını geçer; kaçakçılık yapılan yerde mallar yüklenir, akşam saatlerin yüklü katırlarla sınırı geçmeye 2-3 kilometre kala Türk Savaş Uçakları tarafından bombalanır ve malum acı bilanço ortaya çıkar..

 

1 yıldır çözülemeyen ya da sonlandırılamayan olayla ilgili komplo teorisi yazmam kaçınılmazdır..

 

Önce kamuoyuna yansıyan bazı bilgileri anımsatayım:

1. Söz konusu Karasu Köyü korucu köyü imiş..

 

2. Hudut karakolu bilgisi dahilinde kaçakçılık yapılırmış.. Uzun bir süredir illegel duruma legal durum havası verilmiş, korucu köyüne bu yapılan kaçakçılık faaliyet için göz yumulmuş ve mutad hale dönüşmüş..

 

3. Bombalama öncesi köyün sorumluluğundaki hudut karakoluna bilgi verilmemiş ve sorulmamış..

 

Malumunuz bu kaçakçılık faaliyeti, Kuzey Irak’ta PKK tarafından denetleniyor ve haraç alınıyor..

 

Yine malumunuz devletle barış içinde olan Karasu Köyü halkı seçimlerde AK Parti’ye oy verdiği biliniyor.

 

Peki, ne oldu da, bu kaçakçılar kurban edildi?

 

PKK tarafından müthiş bir komplo organize edildi.. Böylece hem köy halkı korucu olduğu için cezalandırıldı, hem de devletle Kürtler arasına derin bir acı konuldu..

 

Şimdi bu kadar anlatıdan sonra tamamen hayali komplo teorimi yazmaya sıra geldi..

 

Gece yarısı köylerine varmak üzere 34 kaçakçı ve katırları ikindi saatlerinde Kuzey Irak’tan yola çıktı. Onları uzaktan göz ucuyla takip eden PKK teröristler, sürekli senaryomsu telsizle konuştular.. İşte şu kadar katırla, şu kadar silahla sınıra yaklaşmak üzereyiz gibi hayali konuşmalar telsizden yapıldı. İşte telsiz üzerinden grup içinde Bahoz Erdal vardır, çok dikkatli olun gibi balık laflar kullanmaya devam ettiler.. Bunu yakalayan dinleme ve istihbarat timleri, hemen komutanlıkları kırmızı bültenle ikaz ettiler..

İlgili Komutanlık, hemen Genelkurmay ve Hava Kuvvetlerine ulaştı, durum haberdar edildi. Hemen İHA (İnsansız Hava Aracı) söz konusu bölgeye yönlendirildi ve gelen görüntülerle, telsiz üzerinden söylenenler örtüştü..

Hemen bombalansın kararı verildi. Uçaklar Diyarbakır’dan kalktılar, bombaladılar ve geri döndüler.

 

Saatler sonra gerçeğe ulaşıldı. Meğer bombalanan kişiler kaçakçılarmış..

 

Peki, bu komplo teorisinin adı nedir?

 

Uluslararası literatürde bunu adı ‘düşmanın elektronik aldatılması’ olarak geçer. PKK’da burada TSK’yı aldatmıştır. Hedefi kendisi olduğunu göstererek; sıradan vatandaşların bombalanmasını sağlamıştır. Böylece devletin, PKK karşısında kazandığı psikolojik üstünlüğe büyük darbe vurmuştur.. Son bir not daha; TSK’nın Kazan Vadisi saldırısı PKK’ya çok büyük darbe vurmuştur.

 

Eğer bu benim yazdığım hayali komplo teorisi doğruysa; Uludere olayının sonuçları, değil 2 yıl sonra hiçbir zaman açıklanmaz..

 

18 Aralık 2012 Salı

Özelleştirmeler yapıldıkça iktidar süresi uzar..


En son 5.7 Milyar Dolar’a 2 köprü ve 3 otoban özelleştirme yoluyla Koç-Ülker ve Malezyalı konsarsuyuma satıldı.

 

Neydi bunlar?

 

İstanbul’da 2 boğaz köprüsü, İzmir-Aydın otobanı, İstanbul-Ankara otobanı, Adana-Gaziantep otobanı satıldı, gitti bile..

 

AK Parti iktidarının süresini uzatmıştır. 2007 seçimlerini Telekom Özelleştirmesi kurtarmıştır, 2011 seçimlerini TEK özelleştirmesi kurtarmıştır, 2015 seçimlerini de Köprüler ve oto yolların satılması kurtaracaktır..

 

Peki, özelleştirme ile ikitidarın seçim kazanmasında nasıl bir ilinti vardır?

 

Para, elbette para..

 

Bu özelleştirmede kıyamet ne zaman kopar?

 

Sözleşmeye eklenen fiyat artırma maddesidir.. Söz konusu maddeye göre enflasyon ve döviz artışına endeksli hale gelmesidir. Hem de hangisi avantajlıysa onu yürürlüğe sokmasıdr..

Diyelim ki enflasyon yüzde 10, dövizde patlama oldu ve yüzde 50 arttı, işte o zaman artış otomatik olarak yüzde 10 yerine yüzde 50 olacaktır.

 

Neyse biz yine de bu özelleştirmenin, iktidarın süresini nasıl uzattığını irdelemeye devam edelim..

 

Bir kere 2014 yılında köylülere mazot, gübre ve tarla analizi parası dağıtılacak, hem de bol keseden.. 2B yasasından kaynaklanan paralaraın toplanması Ocak-2013’te başlanacak ve bu paralar da emeklilere dağıtılacak, tamam, oldu bitti, maşallah! TOKİ’ler milyonlarca vatandaşı borçlandırıp daire sahibi yapmaya devam ediyor, bu kitle zaten AK Parti’ye oy verecekler, elleri mecbur.. Potansiyel muhalefet olarak kim kaldı geriye? İşte beyaz yakalılar, işte çok yoksullar, işte 20-25 yaş arası işsizler, işte Kürt Milliyetçileri, işte Türk Milliyetçilerinin bir kısmı.. Bunlar da yüzde 40-50 arasında gider, gelir.. Bir iktidar için geriye kalan yüzde 50 muazzam bir destek oranıdır. Yüzde 50 ve yukarısı Galatasaray Başkanı tabiriyle çilek olur::)))

 

Son söz: 2000’li yılların başında özelleştirmeye yapamayanlar iktidar gitti, yerine yapanlar geldi. Özelleştirme yapmaya devam ettikçe; iktidar kalmaya da devam ederler.. İktidarın 2019 yılı seçimleri için tehlike çanı ise büyük momantlı satılacak malın kalmamasıdır…

 

14 Aralık 2012 Cuma

Bucak Devlet Hastanesi yapımı niye durdu?


Naneci Medya Sahibi Sayın İbrahim Naneci, Burdur Milletvekili Dr.Hasan Hami Yıldırım " Bucak Devlet Hastanesi inşaatı yapılmayacak "dediğini haber yaptı ve kıyamet koptu ya..

 

AK Parti cenahından bir panik, bir kargaşa derken yalanlama gibi bazı ifadeler duyuldu ama Sayın Milletvekili çıkıp; asla yalanlamadı ya..

 

Ama ben çözdüm olayı..

 

Evet, yapılmayacak, peki neden?

 

AK Parti’nin TBMM’ne sunduğu yeni yasa tasarısından dolayıdır. Tasarıya göre kamu özel işbirliği modeli çerçevesinde Sağlık Bakanlığı’nca ihtiyaç duyulan tesisler Hazine’ye ait araziler üzerinde inşa edilerek 49 yılı geçmeyecek sürelerle kamuya kiralanacak. Aynı tasarı uyarınca Sağlık Bakanlığı Hazine’ye ait araziler üzerinde hastane yapana vergi muafiyeti ve hazine garantisi getirerek sermaye sahiplerine kolaylık sağlayacak..

En önemlisi ise şudur: Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşları için yapılacak binaların yapım işlerinin ihalesi, Yüksek Planlama Kurulu’ndan yapım kararı alındıktan sonra gerçekleştirilecek. Mevcut binaların yenilenmesi de bu kapsamda yapılabilecek. İmar planları Sağlık Bakanlığı’nın talebi üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yapılacak.

TOKİ’nin yüklenici olduğu 150 yataklı Bucak Devlet Hastanesi inşası da bu yasa tasarısı yüzden durmuştur.

Peki, bundan sonra ne olacak?

2 şık vardır.. ilki yasa çıktıktan sonra özel sermaye sahibi kişi ya da kişiler temeli atılan bu hastaneyi yapacak ve devlete 49 yıllığına kiralayacak.

Diğer şık ise mevcut binanın yenilenmesi şeklinde olacaktır.

Bakalım, ne olacak? Benim tezim mi doğru çıkacak yoksa şu an itibarıyla in-cinin top oynadığı 150 yataklı hastane inşasına kaldığı yerden TOKİ tarafından devam mı edilecek?

9 Aralık 2012 Pazar

21 Aralık’ta kıyamet kopacakmış:)


Kıyamet çoktan koptu zaten..

 

Nasıl mı?

 

Ozon tabakası delindi ve güneşin zararlı ışınlarını süzen tabaka inceldi ve büyük bölümü yok oldu.. En önemlisi ısınma arttı ve mevsim dengesi bozuldu.. Hala Ozon tabakasını yok edecek; sera gazı salımına hem ABD, hem de Çin devam etmektedir. Adı geçen ülkeler, atmosfere sera gazı salınımı yasaklayan KYOTO antlaşmasına imza atmamıştır.

 

Kuzey Kutbu buzulları eridi, dünyamızın su seviyesi yükseldi ve anormal atmosferik olaylar (fırtına, tayfun, hortum gibi..) arttı.. ABD, Rusya, Kanada bayraklarını dikerek; zengin petrol ve doğalgaz yataklarını paylaştı bile..

 

Yerüstü ve yeraltı doğal kaynaklar kirlendi ve tükendi artık..

 

Göller, denizler, okyanuslar kirlendi, deniz kağlumbağalarının neredeyse yüzde 50’si kanser oluyor ve ölüyor..

 

Yeraltı su kaynaklarımız kimyasal atıklar nedeniyle her yıl biraz daha içilmez hale geliyor.. Soluduğumuz hava bile fosil yakıtların saldığı karbon nedeniyle her yıl biraz daha kirleniyor..

 

Geriye ne kaldı? Yiyeceklerimiz, o da felakettir, çünkü GDO (Genetiği Oynanmış Organizma)’lu ürünlerle insanlarımız beslenmektedir. Bu da yetmiyor, kontrolsuz tarım kimyasalları, hormonları meyve ve sebzeye veriliyor ve o ürünleri insanlar tüketiyor..

 

Kıyamet daha nasıl kopacak arkadaş, aptallığınıza doymayın emi.. Bu şartlarda yaşamın normal devam etmesi mümkün değildir.. Çoçuklarımızın geleceği kapkaranlıktır.. İnsanlığın DNA’sı bile bozulmaya yüz tutmuştur.. Genç yaşlarda kanser, kalp krizi ve beyin enfarktüsleri artarak hızla çoğalacaktır.. Anlayana, bu gidişat kıyamettir, anlamayana sözüm yoktur..

 

8 Aralık 2012 Cumartesi

Mustafa Sarıgül hamlesi..


Futbolu yıllardır izlerim, hadi naz yapmayalım futboldan anlarım.. Maçın ortalarına doğru gelindiği zaman mağlupsan ya da berabereysen; rakibin kilidini açmak için mutlaka hamle yapmak zorundasındır..

 

Bunun gibi Türkiye siyasetinde kilitlenme sözkonusudur.. AK Parti yüzde 45-50 aralığında, CHP yüzde 20-25 aralığında, MHP yüzde 10-15 aralığında sıkıştı kaldılar.. Bu kilidi açacak hamle Şişli Belediye Başkanı Sayın Mustafa Sarıgül’den geldi.. Alınan muhtelif bilgilere göre TDP (Türkiye Değişim Partisi) faaliyete geçirelecektir ve ilk hedef yerel seçimlerdir..

 

Bazı medya organlarına yansıyan haberlere göre Yaşar Nuri Öztürk’ün kurduğu Halkın Yükselişi Partisi’nin (HYP) yöneticileriyle bir araya gelindi. HYP’nin yakın zamanda olağanüstü kurultayını toplayacağı ve yoluna Türkiye Değişim Partisi (TDP) olarak devam edeceği öğrenildi.

 

Bu siyasi hamle ne getirir, ne götürür?

 

Bence dengeyi, ezberi bozar.. Seçmenin tercihini yeniden gözden geçirmesini sağlar..

 

Bu siyasi hamleden hangi parti ya da partiler etkilenir?

 

Doğaldır ki, sosyal demokrasiyi bir türlü benimseyememiş, sindirememiş ve hala arayış içinde olan CHP ağırlıklı olarak etkilenir. Ve AK Parti’den hatırı sayılır oranda kopuş yaşanır.. AK Parti’yi kerhen destekleyen liberaller, modern muhafazakarlar bu yeni partiye geçiş yaparlar..

 

Neyse bu siyasi hareket daha çok konuşulur ve neler olur neler.. Bekleyip hep beraber bakacağız, göreceğiz…

 

6 Aralık 2012 Perşembe

‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi yakılsın abi


Önce Sayın Başbakan Erdoğan, ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi hakkında verdi veriştirdiydi.. İsterseniz Sayın Başbakan’ın ne dediğini bir anımsayalım mı?

 

"Ama bunlar televizyon ekranındaki ecdadımızı zannediyorum o Muhteşem Yüzyıl belgeselindeki gibi tanıyorlar. Bizim öyle ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni, öyle bir sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti. Sarayda, o gördüğünüz dizilerdeki gibi geçmedi. Bunu çok iyi bilmemiz ve anlamamız lazım. Ben o dizilerin yönetmenini de, o televizyonun sahiplerini de milletimin huzurunda kınıyorum. Bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini bekliyoruz. Böyle bir anlayış olamaz. Bu milletin değerleriyle oynayanlara, milletçe gereken dersin, gereken cevabın hukuk içinde verilmesi gerekir."

 

Neyse 1 hafta bağrış çağrış oldu ve tam unutuldu derken AK Parti Milletvekili Oktay Saral bir hamle daha yapar. Hazırladığı bir yasa tasarısıyla dizinin resmen yasaklanmasını istememektedir. Söz konusu yasa tasarısında tam olarak ne deniyor:

 

RTÜK Yasası’nın “yayın hizmeti ilkeleri” başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasının “Suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici netilikte olamaz” şeklindeki (g) bendine şu eklemenin yapılması öngörülüyor:

“Toplumun milli değerleri içinde kabul edilen tarihi olayları ve şahsiyetleri küçük düşüren, aşağılayan, çarpıtan veya olduğundan farklı şekilde gösteren nitelikte olamaz.”

 

Tamammmm, bu hazırlanan yasa tasarısıyla tarih olaylar da milli değerler kategorsine sokulda ya, Türkiye sanat ve sanat tarihinin temel öğelerinden edebiyat, sinema gibi alanlarda özgürlüğün ve özgünlüğün evrensel kriteri-değeri mertebesini 3 basamak yükseltmiştir, böylece dünyada hem sınıf atlamıştır, hem geleceğe miras bırakmıştır..

 

1980 sonrası sol yayınlar, özellikle kitaplar ve filmler yakıldı ya, 2012 yılında da ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi yakılsın abiJ

 

1980 sonrası sanat eserlerinin yakılma, yasaklanma gerekçesi; Komünizm, Sosyalizm gibi ideololjileri övme, taraftar kazandırma derlerdi ya, 2012 yılında artık sınıf atladık ve ‘Milli değerler içinde yer alan tarihi olaylar ve şahsiyetler aşağılandığı, küçük düşürüldüğü’ için yasaklansın deniyor artık..

Ne oldu abi?

Bu yaşadıklarımız acaba Dejavu mu?

Zaman geriye mi işledi acaba?

30 Kasım 2012 Cuma

Önlük yok, paranın gücü var..


Okul kıyafetlerinin kaldırılması ve her öğrencinin istediği tarzda giyinmesi uygun mudur, değil midir?

 

Bu sorunun detayına girmeden ilk görüşümü şöyle ifade edebilirim: Doğrudur, bu uygulama özgürlük duygusunu kuvvetlendirir ancak çoçuklarımız daha ergen bile olmadan ‘paranın gücü’ tokadını çok sert yiyecektir..

 

Dünyayı henüz tam algılayamadan eşitsizliğin hançeri tam kalbine inecektir..

 

Okul başlamadan borç harç alınan kıyafetle 1 yıl idare ederken her gün, her hafta, her ay, her mevsim ne giyeceğini düşünen çoçuklarımız arasındaki bariz maddi fark kabak gibi ortaya çıkacaktır..

 

Kişi başına düşen milli gelir bir yana; kişi başına düşen asgari gelir ya da aylık asgari geçim standardı çok düşük olan ailelerimizin çoçukları ‘neden ben?’ diye soru soracaktır..

 

Hani eşitsizlik alanları okul içinde ve okul dışında çok fazla olmasına rağmen en azından okul kıyafetinde eşitlik vardı ama alınan kıyafet serbesti kararıyla bu da mefta oldu..

 

Şu da söylenebilir: Arkadaş eşitsizlik zaten hücrelere kadar sızmışken okul kıyafetinde mi eşitlik arıyorsun?

 

Doğrudur ama ben yine de eşitlik adına bir kalenin daha yıkıldığını düşünenlerdenim..

 

Kısaca körpecik çoçuklarımız beyinlerine ‘önlük yok, paranın gücü var’ öğretisi hiç çıkmamak üzere kazınacaktır..

27 Kasım 2012 Salı

BDP Milletvekillerine balans ayarı..


10 BDP’li Milletvekili’nin dokunulmazlıkları kaldırılması için TBMM Başkanlığına gönderilmiş..

 

Başbakan Erdoğan, ‘bu kez farklı davranacağız, fezlekeleri değerlendireceğiz, dokunulmazlığı kaldıracağız ve gerisine yargı karar verecektir’ dedi ve İspanya’ya gitti..

 

Nerden çıktı bu hamle?

 

Bence açlık grevi fiyaskosunun halk nezdinde yarattığı psikolojik kırılmayı dengelemektir..

 

Hükümet, açlık grevi sürecinden çok ağır siyasi yara aldı..

 

Tecrit ettiği ya da denklem dışına ittiği İmralı’daki bir mahkum, öyle bir devreye girdi ki sanki AK Parti’ye yumruk attı.. Anımsarsanız, yaşanan o günleri..  Örgüt şartlar öne sürdü, işte ana dilde savunma hakkı, işte ana dilde eğitim, işte İmralı’ya uygulanan tecritin kaldırılması gibi..

Hemen ana dilde savunma için yasa tasarısı hazırlandı, ana dilde eğitim için hazırlıklar yapıldı, İmralı’ya tecrit kaldırıldı ve Öcalan’ın kardeşi yeni tahsis edilen tekne ile İmralı’ya gitti, görüştü ve ‘açlık grevi bitti’ haberini getirdi.. Sonra Başbakan’ın ağzından ‘PKK tepe yöneticilerinin yurtdışına gidebileceklerini’ söylendi..

 

İşte yaşanan 2-3 aylık süreç milliyetçi kesim siyasi dengesini; AK Parti aleyhine bozduğu kanaatindeyim..  Dengelemek amacıyla karşı hamle yapılmış ve fezlekeler gündeme alınmıştır..

 

Muhafazakar kesimin gazını almak için bir hamle de ‘Muhteşem Yüzyıl’ adındaki dizi üzerinden yaptı Sayın Başbakan.. Diziyi halka şikayet etti ama Balkanlarda, Orta Doğu’da, Türkiye’de 150 milyon izleyicisi olduğunu not edilmektedir. ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisini savcıya havale etti ama keşke ‘Kurtlar Vadisi’ni havale etseydi; bunun bir mantığı olabilirdi.. İşte toplumu şiddetten, silahtan uzaklaştırma gerekçesiyle.. Yahu ‘Muhteşem Yüzyıl’ tamamen hayal ve kurgudur.. Gizli olan her şey ilgi çeker, bunu bilen senaristler bolca harem sahnesi yazıyor ve çekiliyor, sonuç olarak reyting patlıyor..

Gaz aldığı şuradan bellidir. Dizinin gösterildiği televizyon kanalının sahibi Sayın Ferit Şahenk Bey, Başbakan’ın çok yakınındadır.. Birçok kez beraber tesis açtılar, kurdele kestiler, yani kankalar:J) Dizinin kalkmasını gerçekten isteyen Sayın Başbakan’ın, adı geçen iş adamına bir telefonu yeter artar bile.. Amaç burada muhafazakar kesimin gazını almaktır..

 

İşin özeti; Sayın Başbakan Erdoğan, kendisi açısından doğru ve yerindedir. Bu hamleleriyle başka siyasi gündeme geçiş yapılması sağlanmıştır.

 

 

26 Kasım 2012 Pazartesi

AK Parti iktidardan gider mi?


Valla fala bakar gibi oldu ama herkes gibi AK Parti de gider elbette..

 

Mesele ise ne zaman gider?

 

2015 mi, 2019 mu, 2023 mü?

 

Soruyu şöyle değiştirsek yükselen trend, ne zaman aşağı döner?

 

2002 yüzde 34, 2007 yüzde 47, 2011 yüzde 50 olduğunu göre 2015, 2019, 2023 ne olacak?

 

Bana göre borsa tabiriyle sıkışıklık vardır. AK Parti trendi yukarı çıkamıyor ama aşağı salınmakta da nazlanıyor..

 

Kapitalizm felsefesinde sıkışma yoktur, ya çıkarsın ya da inersin.. Yukarı çıkış içn çok büyük atılım, çok büyük değişim, çok büyük teknoloji devrimi gerekiyor.. Halihazırda inşaat sektörü en önemli değişim tekerini oluşturuyor ve içeriyi ayakta tutuyor..  

 

Özelleştirme için yabancı sermaye girişinde tüm engeller, kısıtlamalar kalktı sayılır.. Ancak bu kanaldan ne kadar para girerse o kadar da çıkar.. Sabit yatırım bile olsa mutlaka kar transferi yapılır..

 

İşin özeti tüm dünyaya mal satacak teknoloji üretmezsen bir yerde sıkışırsın ve bir üst lige atlayamazsın..

 

Örnek mi? Güney Kore

 

15 yıl önce bizim gibi gerekli ekonomik atılımları yaptı ama tıkandı. Tıkanmanın aşılması için teknoloji devrimi yapmak ve bunu satmaktır. Güney Kore, Hyundai ve Samsung markalarıyla bunu başardı ve tıkanıklığı aştı..

 

Bu kısanın kısası analiz ışığında AK Parti gider mi?

 

Normal olarak mevcut parlamenter sistemle seçime gidilirse 2015 yılında düşüş başlar, 2019’da düşüş hızlanır, 2023’de artık muhalefettir..

 

Bence AK Parti siyasi gelecek senaryosunu yazanlar bu öngörüyü yapabiliyor ve sıkışılığı görebiliyor. Çare olarak siyasi manevra yapmaktan geçtiğini biliyor ve başkanlık sistemini tartışmaya açıyor..

 

Vatandaşların karşısına çoklu tercih yerine çiftli tercih sistemiyle gitmek istiyor ki iktidarını gelecek 10 yıllara taşıyabilsin.. Vatandaş öyle bir seçimle karşı karşıya kalacak ki, ya o, ya bu diyecek.. Bugünkü siyasi denklemle daha açık söylersem; ‘ya Erdoğan, ya Kılıçdaroğlu’ deme noktasına seçim tercihlerini taşıyacaktır..

 

 

24 Kasım 2012 Cumartesi

Zaman ve ölüm...

 

Genelde gece yarısını bayağı aşmış saatlerde uykuya çekilirim.. Sabahleyin de her ne kadar beklemeyen gürültü patırdı olsa bile 10’dan önce uyanmam..

 

Bu sabah saat baktım, 9 civarında ama uykumu alındırmış hissediyorum.. ‘Allah! Allah!’ geçti içimden ve ekledim ‘niye bu kadar erken uyandım acaba’ diye söylendim..

 

Derken 9.30’da kalktım ve gazete, simit, ekmek almaya bakkala gittim.. Masamın bir tarafında çay, zeytin, peynir, ceviz, simit menüsünden oluşan kahvaltı yenmeyi, diğer tarafında yayılmış gazeteler okumayı bekliyor, kısaca ikiz sabah keyfim start alıyor..

 

Neyse kahvaltı faslı bitti, gazete okuma faslı devam ederken kolumdaki saate tekrar gözüm ilişti ve 10.15’i gösteriyor..  Sigara içmek için çay bardağımla balkona çıktım ve anaaaa bir de ne duyayım? Allahhhh, ezan okunuyor.. Önce sela zannettim çünkü kafam saate kurgulu ya.. Ulan tekrar kolumdaki saate baktım, hala akrep 10, yelkovan 15 diyor.. Sonra balkondan hemen içeri girdim ve duvar saatine baktım ki ne göreyim; saat 11.50 civarındadır..

 

Meğer benim kolumdaki saat önce yavaşlamış, sonra takatı bitmiş ve ölmüş.. yani pili bitmiş..

 

Böylece zaman merhumu ortadan kalkmış.. Sana ait zaman yoksa sen de yoksun, kısaca şahsına münhasır zaman durunca sen de duruyorsun..

 

Herkesin kendi zamanı vardır. Nasıl, yeryüzünde 7 milyar insanın parmak izi farklıysa , mutlaka zamanı da farklıdır..

 

Zamanın bitince sen de bitiyorsun..

15 Kasım 2012 Perşembe

Açlık grevi ve Kürtler..


Haftalardır gündemimizi işgal eden; ağırlıklı olarak KCK davası tutukluları ile PKK’lı sanıkların yürüttükleri açlık grevidir. En son bazı BDP Milletvekilleri de bu eyleme katılmıştır.

 

‘Ne istiyorlar, talepleri nedir?’ sorularına geçmeden edindiğim bazı bilgileri paylaşmak isterim..

 

Açlık grevi nedir?

Katılımcılarının politik protesto davranışları olarak ya da diğerlerinde suçluluk duygusu yaratmak için genellikle bir yasanın değişmesi gibi belirli özel amaçlarda başarılı olmak için geliştirilmiş şiddet içermeyen bir direniş yöntemidir. 1991 tarihli Malta Bildirgesi'nde açlık grevi, "zihinsel olarak ehliyetli ve kendi iradesiyle açlık grevine karar vermiş kimsenin belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddetmesi" şeklinde tanımlanmıştır.

 

Peki, açlık grevi ne kadar sürebilir?

Açlık başlayınca ilk önce glikojen depoları kullanılır ve yaklaşık 24 saatte tüketilir. Ardından yağ depoları enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlar. Son olarak proteinler kullanılır, proteinler normalde enerji kaynağı olarak kullanılmaz ancak uzun süren açlıklar sonrası yapı taşları olan proteinler de enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlar. 72 saatten sonra glikojen depoları tükenmiştir ve enerji üretimi için sadace yağ asitleri ve proteinler kullanılır. Yeterli sıvı alımı yoksa dehidratasyon nedeniyle kişi birkaç günde hayatını kaybeder, yeterli sıvı ve elektrolit alan kişiler ise birkaç ay yaşayabilir


Tamam, gelelim aylara dayanan açlık grevi yürütenlerin taleplerine:

-Ana dilde savunma,

-İmralı’ya avukatların gitmesi,

-Ana dilde eğitim olarak sayılabilir..

 

Şimdi geldim, bana ait görüş ve yoruma:

 

Kendini dışsal etkilerden arınmış insanların ortak yanı vicdan ve etik olduğunu düşünürüm.. Geçen hafta Sosyalist Yazar Cezmi Ersöz’ün söyleşisini izledim, o da benzer ifadeyi kullandı..

 

İnsanlar vücudunu ortaya koyarak ve yaşamını son verme tehlikesini göze alarak; yaptıkları açık grevine muhatap olan devlet ya da devleti yöneten siyasi iktidardan başkası değildir.. Mevcut AK Parti iktidarı, ya talepleri yerine getirecek ya da ölün diyecek..

 

Bu arada AK Parti iktidarının başı olan Sayın Erdoğan’ın gelecek siyasi mülahazaları bambaşka kulvardadır..  Zorlama da olsa; taleplerin bir tanesi yerine getiriliyor. Neydi o? Ana dilde savunma.. Diğer 2 talebin yerine gelmesi yukarıda saydığım gerekçe nedeniyle zor hatta mümkün gözükmüyor..

 

Vicdanım ve etik anlayışım; bir kişinin dahi ölmesinden yana değildir.  Tüm siyasi taleplerin yerine gelmesi için bence PKK silahı derhal bırakmalıdır. Çünkü artık silahlı eylemlerden çok daha etkili açlık grevi vardır.

 

Peki, gerçekleşir mi?

 

Yüzde 1 bile olasılık yoktur.

 

Ne olacak o zaman?

 

Maalesef acılar, ölümler yaşanacaktır..

13 Kasım 2012 Salı

CHP’nin yörüngesi kaydı..


Zihnimin bir köşesine dün öğleyin haber dinlerken şıp diye düşüverdi..

 

Neydi o geçmişin bende iz bırakan haber anısı?

 

Takriben 13-14 yaşlarındayım ve CHP’nin başında nam-ı diğer ‘Karaoğlan’ vardır. FKÖ Lideri Arafat, Ecevit’in neredeyse kankasıdır.. FKÖ’nün militanları, İsrail’in Ankara Büyükelçiliğini basarlar, diplomatları rehin alırlar, arabulucu olarak devreye dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş girer, ikna eder ve eylem sona erer.. Hasan Fehmi Güneş’in militanlarla öpüşmesi günlerce konuşulur, o dönemin AP Genel Başkanı Süleyman Demirel sert eleştiri getirir, ‘devlet adamı teröristlerle öpüşmez’ falan der..

 

30 yıl sonra Filistin haklarının bayrağını CHP’nin yerine AK Parti’nin ele alması ne garip ironidir.. Mazlumun, işgale uğramış halkın yanında olması gereken CHP’nin yörüngesi 30 yıl sonra ne kadar kaydığının tarihi vesikasıdır..

 

Ha keza halkının üzerine uçakla, helikopterle, topla, tüfekle ölüm yağdıran Diktatör Esad’ın yanında yer alan CHP’nin yörüngesi hakikaten 180 derece kaymıştır..

 

Yine ha keza darbecilerin yargılandığı davalarda halay çeken CHP’nin yörüngesi oynamıştır ve artık zıvanadan çıkmıştır..

 

Kendisini solun ortasında tarif eden, sosyal demokrasiyi özümsemiş bir parti olan CHP’nin; Haziran-2012 Genel Seçimleri’nde bazı milletvekili adaylarının isimlerini, Ecevit’in müzmin muhalefeti olan Demirel’in söylemesi ve bu isimlerin kabul görmesi; ne yaman çelişkidir Allahım!

 

Mehmet Haberal’ın aday olmasını Demirel’in söylediği ve Kılıçdaroğlu’nun bunu kabul ettiği her iki liderin ağzından teyit edilmiştir. Mehmet Haberal’ın oğlu Erkan Haberal’ın MHP MYK üyesi olarak Bahçeli tarafından yeniden seçildiğini de ilave etmek isterim..

 

CHP’nin yörüngesi merkez sol, orta sol, sosyal demokrasi gibi tabirlerle açıklanamayacağı kesindir. Şu an için merkez sağ bir parti olduğu tarifi çok daha doğrudur ve çok daha uygundur.

 

Neden?

 

Parti içinde ‘ben CHP’li değilim, Özal hayranıyım ve bunu aday yapılmadan önce söyledim’ diyen İstanbul milletvekili vardır.. Daha vahim olanı ise böyle düşünen en az 50 milletvekili olmasıdır..

 

Çare nedir?

 

Bence çok basittir. CHP’nin aslı varken kopyasıyla uğraşmayacaktır.. Çorba yerine halkımızın karşısına evrensel sosyal demokrasi kurallarını programına aktarmış olarak çıkacaktır. Halkın değerlerine saygı duyacaktır ve beyaz yakalıların yerine mazlumun, garibin yanında yer alacaktır.  

CHP’nin asla genel başkan sorunu yoktur. Böyle bir CHP’nin başına allami cihanı getirsen boştur.. Belki 5 yıl sonra, belki 10 yıl sonra CHP gerçek ve olması gereken yörüngesine gelecektir, işte o zaman iktidar için seçenek olacaktır.

 

 

6 Kasım 2012 Salı

Para ve eşitlik


Aslında yaşanmış riyakarlığa karşı çok sıkıntılıyım,

Aslında gerçeğe boyanmış yalancılığa karşı çok dertliyim,

Aslında öyle olduğunu bile bile öyle olmadığına inandırılmaya karşı çok sinirliyim..

 

Neden?

 

Nedene geçmeden Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu ağzından olayı özetliyeyim ama herkesin anlayacağı dilden..

 

Sayın Aziz Yıldırım, 1983 yılında yani 20 yaşındayken, askerlikten yırtmak için sahte çürük raporu alıyor.

 

Nereden alıyor bu raporu?

 

İzmir Askeri Hava Hastanesi Heyetinden..

 

Ne gerekçeyle alıyor bu raporu?

 

Ayağının birisi 7-8 cm. kısa olmasıdır.

 

Kimin ayağı?

 

Aziz Yıldırım’ın yeğeni Osman Yalçın’ın ayağı..

 

Peki, bu ayak Aziz Yıldırım’a nasıl monte edilmiş?

 

Raporu veren heyetin karşısına Aziz Yıldırım yerine Osman Yalçın çıkarılmış..

 

Aziz Yıldırım, bu raporla 2012 yılına kadar askere gitmekten yırtmış..

 

Derken aradan 39 yıl geçmiş ve 2012-Mart ayında AK Parti Hükümeti’nin çıkardığı bankamatik askerlik (bedelli askerlik) kanunu uyarınca 30 bin TL. Aziz Yıldırım adına yatırılmış ve 61 yaşında askerlikten köklü yırtmış..

 

Tamam, buraya kadar anlatılan, dillendirilen Türkiye klasiğidir..

 

Gelelim benim sıralayacağım laflara: Bir kere Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım değil de başka bir şahıs sahte çürük raporu almış olsaydı; kimse gündeme almazdı, kimse konuşmazdı.. Ki sahte çürük raporu alan çeteler, organizasyonlar çok var idi ve 10 bin TL, 20 TL rayiç bedel vererek sahte çürük raporu alanlar 10’larca insan sayılabilir..

 

Demek ki yaklaşık 15 yıldır Fenerbahçe Kulübü Başkanı olan Sayın Aziz Yıldırım üzerine medya silahıyla örtülü operasyon uygulanmaktadır.. Bence operasyonda son hamleleri yapılmaktadır. Sayın Aziz Yıldırım, kulüp başkanlığını bırakmak zorunda kalacağı günler çok yakındır.

 

Bu olay üzerinden yorumumu ve düşüncemi ise bambaşka pencereden aktaracağım ya da bakacağım..

 

Para ve adalet,

Para ve hukuk,

Para ve eşitlik,

Para ve kanun ikilimelerinin çok ters olduğu hatta hiç işlemediği çok net görülmektedir. Topluma da bunun normal olduğu algısının medya vasıtasıyla bombardıman edilmesi en vahim olanıdır.

 

Bana kimse anayasa güvencesindeki eşit vatandaşlık ilkesinin herkese eşit görev ve yükümlüğü olduğu hikayesini anlatmasın.. Çünkü külli yalandır..

 

Kanıt mı?

 

Çok basit örnek vereceğim: 1111 Sayılı Zorunlu Askerlik Kanunu uyarınca 20 yaşını dolduran her Türk vatandaşı için askerlik yükümlülüğü eşit şekilde uygulanıyor mu?

 

Nah uygulanıyor. En son çıkan kanunla bankamatik askerliği uygulanmadı mı? Uygulandı ve30 bin TL. yatıran alır eline askerlik teskerisini..

 

Eğitimde eşitlik var mı? Nah vardır. Çünkü milyonlarca çoçuklar, gençler parası yoktur, bu yüzden yeterli ve kaliteli eğitim alamamaktadır. Sonra eşitlik komedisi sınavlarda uygulanmaktadır.

 

Nereyi ya da hangi alanı ele alırsanız alın, eşitlik aslında eşitsizliği çağrıştırır.. İnsanların kafaları, yüzyıllarca bunun normal olduğu şeklinde algılandırır..

 

Yeryüzünde para olduğu müddetçe eşitlik lafı, süs olarak kalmaya mahkumdur.