19 Eylül 2011 Pazartesi

Eminönü-Mahmut Paşa-Beyazıt-Sultan Ahmet-Sirkece-Eminönü-Kadıköy turu (Macera-4 ve son)

İsterseniz, bu bölüme başlamadan sizlere ilk 3 maceranın linklerini vermeyi uygun bulurum.




Belediye otobüsünde, zorlu yolculuğumuz Şişli’den başladı. Duraklardan inen-binenler, sıkışalım diyenler var ama hep bir sirkülasyon, yer değiştirme mevcuttur. Beyoğlu civarında inenlerin yerine oturma şansı nihayet bulduk. Hemen yan oturakta yaklaşık 1 yaşında bebek ve annesi de vardır. Yavrucak sıcaktan, havasızlıktan bunaldı ve zırlamaya başladı… Yavrumuzun ağlaması, sızlaması eşliğinde Mecidiyeköy-Beyoğlu-Karaköy-Galata Köprüsü ve Eminönü durağına yaklaşık 45 dakika sonra ulaştık.

Otobüsten indik ve derin bir oh çektik. Pet su ve sigara aldık ve Mahmutpaşa’ya tırmanmaya başladık. O ne kalabalık arkadaş, yaklaşık 2 metre genişliğinde sokaktan aynı anda yüzlerce insan aşağıya gidiyor, yüzlerce insan yukarıya çıkıyor. Tepemizde güneş yakıyor, aşağımızda kalabalık boğuyor, işte böyle bir hengamede adam biri elinde mavi renkli hapla yaklaşıyor:
-Abi, viagra var!
-Yok kardeşim!

Dedim ama içimden okkalı küfür de ettim. Niye mi? Yahu biz orada can derdindeyiz, adam da mal derdindedir… Bu halimizle sıkıntıdan karşımıza Marilyn Monroe çıksa bile bakacak durumumuz yoktur:) Mahmutpaşa’da ne var derseniz; ‘ne yok ki’ diye yanıt veririm… Aklıma ilk gelenler: Kırtasiye, giyecek, yiyecek, av malzemeleri, triko, oyuncaklar…

Neyse artık Beyazıt Meydanı’na ulaştık. İstanbul Üniversite’si girişin karşısında bulunan Beyazıt Cami’sinin gölgesine oturduk. Kocaman bir beze yazılmış ilan dikkatimi çekti. Ne diyordu ilanda? ‘Yeni kayıt olan öğrencilere Kuran’ı Kerim hediye ediliyor. İrtibat için telefon no…’

Mola ve sigaradan sonra Sultan Ahmet’e doğru devam ettik. İşte Çemberli Taş, Sultan Ahmet alanı derken uzun bir kuyruk gözümden kaçmadı. Yabancı turistler Ayasofya Müzesine ya da bizim tabirimizle Camisine girmek için bekliyorlar… Zaten Ayasofya’ya bakarsanız her tarafından Hıristiyan mimarisi akıyor ve belli oluyor. Sonra hemen karşısında Yerebatan Sarnıcı bulunuyor. Orası da turistlerin yoğun ilgi gösterdiği alandır. Yanlarından geçerek Gülhane Parkına geldik. ‘Hadi Topkapı Sarayı’nı gezelim’ dedik ama talihsizlik ya, kapalıymış o gün (Salı)… Gülhane Parkı içinde turaladık. Rahmetli Cem Karaca’nın ‘Gülhane Parkın’da ben bir ceviz ağacıyım’ sözü üzerine ceviz ağacı aradım amma her taraf kavak türü ağaçla doludur. Zorda olsa bir köşede ceviz ağacı bulabildim.
Oradan Sirkeci üzerinden Eminönü’ne geri geldik. Ne yapalım, ne edelim derken Kadıköy istikametine giden vapura bindik. Vapurdan Sarayönü ve Topkapı Sarayı’nı izlerken; bir inşaat faaliyeti gördüm. Galiba otel yapılıyor. Tam burna doğru… Ne diyeyim şimdi?

Vapurun kıç kısmında dururken enteresan bir durum yaşandı. Genç bir kız ve oğlan belli ki flört halindeler, sarılmışlar falan… 45-50 yaşlarında bir vatandaş cep telefonunu çıkardı ısrarla bunları çekiyor, hem de sürekli… En sonunda gençler rahatsız oldu ve içeriye girdiler. O meçhul adam da nedense çekimi bıraktı.
Neyse artık sağ-salim Kadıköy’e geldik. Çok yakın olan otobüs firmasından biletimizi aldık ve İstanbul’a vedalaştık. 
Bu yazı daha önce counter kisi tarafından okundu.

Hiç yorum yok: