29 Kasım 2010 Pazartesi

Wikileaks yayınları ve gelecek yarar-çıkar beklentisi…



ABD’li ajan ve diplomatların gizli dokümanları ve yazışmaları dünya medyasına servis yapmaya devam ediyor…

Kim?

Wikileaks isimli site…

İşte yok, Ahmedinejad “Hitler”, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy “çıplak imparator” lakapları yer almış..

İşte yok, Putin seksi, Merkel teflon deniyormuş…

Açıklanan belgelerin içeriğini elbette herkes tartışacaktır. Elbette tüm dünyada yankılanacaktır.

Eylem ya da faaliyette yarar-çıkar yönüne dair soru sorma daima prensibimdir

Bu Wikileaks'ın açıkladığı belgelerden kim fayda-çıkar sağlayacak?

Sorularımı sıralayayım, sonra tahminlerde bulunalım…

Bir kere ABD’nin dolaylı onayı olmadan bu belgeler asla yayınlanmaz…

Bu gizli belgelerin kriptolarını kim kırabilir?

Bana kimse hackerlar falan demesin… Kesinlikle olmaz…

Bu gizli belgelerin kriptolarını yine gizli bir sistem kırabilir…

Diyelim ki kriptolar kırıldı ve gizli belgeler ele geçti…

ABD sistemi bu tür gizli belgelerin medyada yer almasını isterse asla yayınlatmaz… 

Diyelim ki yayınlatmayı engelleyemedi, bu kez nelerin yayınlanmasına, nelerin yayınlanmamasına mutlaka ama mutlaka müdahale eder… Gerekirse para, gerekirse zor kullanarak mevcut durumu lehine işletir…

Gelelim benim tahminlerime…

Gizli belgeleri açık belgeler haline getirerek; ABD, dünyada yeni bir diplomatik sayfa açmaya çalışıyor olabilir…

Gizli belgeleri açıklayarak mevcut ABD Yönetimini zayıflatmaya çalışan Neo-Concuların parmağı olabilir…

Dünyanın belli başlı liderlerine gizli değil açık mesaj vermeye; böylece ABD açısından herkesin pozisyonunu gözden geçirmesi isteniyor olabilir…

Tüm dünyaya, bizden çekinin çünkü sizi en özel yerlerinize kadar izliyoruz mesajı açıktan verilmiş olabilir…

Gerisi hava cıvadır bana göre…

Bakalım, bu işten ABD nasıl karlı çıkacak?

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/29 Kasım 2010

27 Kasım 2010 Cumartesi

Uçan Melekler filmi…



2 gün önce Twitter Sosyal Paylaşım ortamında filmin Senaristi ve Yönetmeni Fırat Gürsoy Bey, ‘’Uçan Melekler’’ filminin vizyona gireceğini haber verdi…

Fırat Beyle, Twitter vasıtasıyla yaklaşık 1 yıl önce tanıştık. Hatta ‘’Normal Ötesi Aşk 1 ve 2 seri kitaplarımı okudu, geri döndü ve film için üzerinde çalışılabileceğini söyledi. Sonraları Twitter üzerinden zaman zaman muhabbetimiz sürdü.

Neyse ‘’Uçan Melekler’’ isimli filmi mutlaka izleyeceğimi ve izlenimlerimi paylaşacağıma söz verdim. Bugün yaklaşık 76 km. uzaklıktaki Antalya’ya Bucak’tan yola koyuldum. Özdilek AVM’ye saat 13.30 civarında ulaştım. En üst katta yer alan sinema salonlarına çıktım. ‘’Uçan Melekler’’ filminin saat 15.15 seansına, 4 no’lu salondan, E-7 numaralı bileti satın aldım. Bu arada karnımı doyurdum, biraz alışveriş yaptım.

Saat 15.15’de filmin başlangıç gongu çaldı. Dikkatlice izlemeye başladım. Ara ile birlikte saat 17.05’de film sona erdi. Eheee şimdi zurnanın zırt dediği yer olan film hakkında izlenimleri yazmaya sıra geldi…

Her şeyden önce bir yönüyle film alkışlanmaya değerdir. Çünkü Türkiye’de dans üzerine ilk film yapılmıştır.

Filmin ana teması danstır. Sokak danslarının versiyonları olan break ve hip dans türlerinin harmonisi yapılmıştır. Ama drama da ihmal edilmemiştir. Öyle ki babayla, kızın buluşmasını anlatan final sahnesi yumuşak duygulu beni, neredeyse ağlama noktasına sürüklüyordu…

Filmin sonlarına kadar dansçı kız Melek’in, Antalya’daki çok yakın arkadaşını unutması bana garip geldi. İstanbul’da Mert isimli dansçıyla tanıştı, çocukluğundan beri birlikte olduğu Antalya’daki dansçı arkadaşı Koray’ı çabucak hafızadan siliverdi… Gerçi filmin sahnesinde Antalya’daki dansçı erkek arkadaşı büyük jest yaptı, hem 1.’ilik ödülünü verdi, hem de babasını…

Film içinde dansın her türlü aksiyonu izlenebiliyor. Valla filmi izledikten sonra yaşım uygun olsaydı dansa başlardım herhalde:) Dansı sevdirmek için gereken neyse yapılmış…

Dansçı 2 kız arasında başlayan duygusal ilişki, birinin erkeğe yönelmesiyle hüsranla bitti… Film içinde küçük anekdot olmuş:)

Film kesin olarak gençlere hitap ediyor. Film içinde hip, break dansının her türlü varyasyonunu görmek isteyen sinema salonuna gitsin arkadaş…

Sosyal mesajı ise dans eden sokak çocuklarına dikkat çekmektir. Böyle de bir dünya olduğunu insanlara göstermektir.

Aytaç Arman ve yaklaşık 5 dakikalık sahnesiyle İpek Tenolcay (Kurtlar Vadisinde Çakırın eşi rolünden tanıyoruz.) dışında benim tanıdığım ünlü sinema oyuncusu yoktu. Elbette konu dans olunca televizyon yarışmalarında popüler olmuş dansçılar çoğunluktaydı…

Bu film çok izleyici çeker mi?

Çekmesi lazım ama sanki PR konusunda belki zayıf kaldılar… Film katılacağı Uluslararası Dans Filmleri yarışmasında derece yaparsa; o zaman mutlaka gündeme oturur…

Twitter arkadaşım Fırat Gürsoy Beyi, yarattığı ve yönettiği bu sanat eserinden dolayı bir kez daha tebrik ediyorum ve başarılarının devamını diliyorum.

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/27 Kasım 2010

25 Kasım 2010 Perşembe

Türkiye’nin İlk 100 Zengini…

Her yıl yazarım…
Neyi?
Türkiye’nin ilk 100 zenginini ve servetlerini…
Niye?
Kendimce çılgın sonuç çıkartmaya çalışırım…
Bu yıl zenginlik verilerine kendi merceğimden aktarayım…
Bir kere ilk 100 zenginin toplam serveti tam tamına 227 milyar dolar…
10 milyar dolar üstü servete sahip Koç Ailesi ve Doğuş Grubu sahibi Ferit Şahenk geliyor…
8 milyar dolarlık servetiyle Ülker Ailesi 3 ncü sıraya oturuyor…
7 milyar dolarlık servetle Mehmet Emin Karamehmet 4 ncü sıraya geliyor…
sonra 6 milyar dolar servetle şu aileler sıralanıyor:
Şarık Tarık,
Doğan Ailesi,
Şevket Sabancı,
Erol Sabancı,
Türkan Sabancı,
Ömer Sabancı ve Ailelesi,
Eczacıbaşı Ailesi,
Yazıcı Ailesi...
Bilin bakalım, İstanbul Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş ve ailesi ilk 100 zengin arasında kaçın sırada?
BİM’in ana ortaklarından Topbaş ailesi 1.5 Milyar dolarlık servetiyle 83 ncü sıradan 51 nci sıraya sıçramış…,
Hiç kimsenin duymak, okumak, bilmek istemediği diğer bazı verilere…

-Türkiye Kamu-Sen’in araştırmasına göre Eylül ayında çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 1483 TL 89 kuruş oldu. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 2 bin 966 TL 22 kuruş olarak belirlenmiştir.

-
Memur-Sen'in Eylül ayı için yaptığı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasında tek kişinin yoksulluk sınırının 940 TL olduğunu dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise  2 bin 421 lira 61 kuruş olarak belirlenmiştir.

-TÜRK-İŞ’in 23 yıldır yaptığı “açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre 2009 yılında ortalama 749 Lira olarak seyreden açlık sınırı Ocak 2010’da 812 Liraya yükselmiştir. Yine 2009 yılı boyunca ortalama 2441 Lira olan yoksulluk sınırı 2644 Liraya yükselmiştir.

-Açlık sınırının 812 Lira olduğu koşullarda asgari ücretin 577 Lira olmasının açlık sınırının % 30 altına tekamül ediyor.

-Türkiye İstatistik Kurumu'nun Gelir Dağılımı tablosuna göre birinci yüzde 20, yani en yüksek gelire sahip yüzde 20 nüfus toplam milli gelirin yüzde 45'ini, beşinci yüzde 20 yani yoksulluk sınırının altındaki nüfus milli gelirin yüzde 6'sını alıyor.

Gelelim düşünce ve yorumuma…

Türkiye’nin yıllık GSMH 1 trilyon dolarsa bunun çeyreği zaten ilk 100 zengininin cebine iniyor…

70 milyon nüfuslu ülkemizde oy veren 48 milyon 18 yaş üzeri vatandaş var mı?

Var…

Bunların yarısına yakını açlık, diğer yarısının da yoksulluk sınırında yaşadığını varsayarsak; dünya sıralamasında 17 nci büyük ekonomi olmuşuz lafı ne anlama geliyor?

Toplumun yoksullaşması, kişilerin zenginleşmesi oluyor bence…

Ortada doğru orantılı işleyen bir iktisadi denklem vardır… Yoksulluk arttıkça kişilerin zenginleşmesi de aynı oranda artacaktır…

Fantastik bir görüş sunuyorum: bu 100 kişinin servetlerinden yüzde 10 vergi alsak, açlık sınırında yaşayan 10 milyon insana maaş versek; acaba nasıl olur?

Alacağımız yüzde 10 vergi yaklaşık 30 milyar dolar olsun, 10 milyon açlık sınırında yaşayan insanlara kişi başına 500 dolar her ay destek verilse ne yapar?

5 milyar dolar yapar… 6 ayda 30 milyar dolar etti mi? (Umarım hesabı doğru yapmışımdır…)

İşte size açlık sınırında kimse bırakmama formülü…

Neyse zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış ya… O hesap, ben de sabahtan beri hikaye anlattım, olmayacak duaya amin dedim işte:)

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/25 Kasım 2010

22 Kasım 2010 Pazartesi

Araç vizesi ve ruhsat yenileme…



Bizzat yaşarak öğrendiğim ve vatandaşlarımıza yararlı olabileceğini düşündüğüm bilgileri paylaşıyorum…

Aracımın ruhsatında vizeyi işleyecek bölüm kalmadığı için hem ruhsat değişecekti hem de vize olacaktı.

Önce vize için TÜVTURK sitesinde telefonla ya da internet üzerinden randevu alıyorsunuz.

İnternet üzerinden randevu alınabilecek adresi şudur:


Telefonla ise 0.212.444.80.08 no’lu numarayı çeviriyorsunuz ve randevu alıyorsunuz.  Hem internet hem de telefon randevusu için ruhsatınız mutlaka yanınızda bulunsun. Randevuyu mümkünse internet üzerinden alın derim çünkü telefonla uzun süre bekleniyor, bu da size para yazıyor…

Sonra bulunduğunuz il veya ilçedeki şoförler ve otomobilciler odası başkanlığına gidiyorsunuz ve F1 dosyası olarak bilinen matbu evrakları araç bilgileri doldurulmuş olarak alıyorsunuz. Tabi ki 24 TL ödüyorsunuz.

Sonra ver elinizi, randevu aldığınız TÜVTURK istasyonuna…

Randevu saatinden yarım saat önce orda olun derim. Neyse kayıt işlemleri yapılıyor ve sizden 126,5 TL alınıyor. Sıranız geliyor ve araç ilgili personele teslim ediliyor. Yaklaşık 15-20 dakika sonra hafif kusurları, ağır kusurları olan liste elinize tutuşturuluyor. Hafifler bilginize oluyor ama ağır kusurlar giderilmeden vize işlemi tamamlanmıyor.

Ulan neymiş ağır kusurlarım araçta diye bir baktım:

-Arka silecek çalışıyor ama su fışkırtmıyor,

-Sağ çamurluk üstü sinyal lambası yanmıyor,

-Arka koltukta emniyet kemerleri görünmüyor…

Neyse hemen Bucak sanayi sitesine vardım. Sileceğe suyu getirttim. Sinyal lambası sönmüş, değiştirttim. Arka koltuk kemerleri orijinalinde var ama koltuk altına gelmiş, görünür hale getirttim.

Tekrar vize istasyonuna gittim. Artık muayene için sıra almıyorsun ve önceliklisin. Kısa sürede tekrar aracımı aldılar. Eksikleri kontrol ettiler ve vizeyi verdiler.

Artık trafiğe gidip ruhsatı çıkartacağım.

Gelin şimdi araç vize işlemlerini yapan TÜVTURK nedir? sorusuna beraber yanıt arayalım…

TÜVTURK;
Uluslararası standartlarda periyodik araç muayenesi hizmeti veren ve Türkiye’de trafik ve araç güvenliğine katkı sağlamayı hedefleyen konusunda uzman bir kuruluştur.
193 sabit ve 71 gezici istasyonda görevli 3.000 çalışanı ile Türkiye’nin tamamına yaygın bir hizmet vermektedir.
Türkiye’de periyodik araç muayenesinde yetkili ve görevli tek kuruluştur.
Yılda 6 milyon’a yakın araca ilk muayene hizmeti verilmekte, tekrar muayeneleri ve diğer hizmetlerle bu rakam 8,5 milyona erişmektedir.

TÜVTURK KUZEY/GÜNEY/İSTANBUL 
Yönetim Kurulu Başkanı
Erman Yerdelen
Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Dr. Peter Konrad Richard Klein
Yönetim Kurulu Üyesi
Alastair Ronald Gibbons
Yönetim Kurulu Üyesi
Hüsnü Akhan
Yönetim Kurulu Üyesi
Horst Gerald Schneider
 Yönetim Kurulu Üyesi
Martin James Dunn

KONSORSİYUM
Doğuş Otomotiv
Türkiye’nin en büyük otomotiv distribütörlerinden biri olan Doğuş Otomotiv, binek araç, hafif ticari araç, ağır vasıta ile endüstriyel motorlar segmentinde 13’ten fazla uluslararası markanın 75’i aşkın yakın modelini Türkiye otomotiv pazarına sunmaktadır. 
TÜV SÜD Grubu
140 yıllık bir geçmişe sahip Almanya menşeli TÜV SÜD grubu, dünya çapında 130 noktada faaliyet göstermektedir. 
Bridgepoint 
İstanbul, Londra, Frankfurt, Paris, Milan, Madrid, Varşova ve Helsinki’de de ofisleri bulunan Londra merkezli bir özel sermaye fonudur. 25 yıllık geçmişi boyunca Bridgepoint çeşitli sektörlerde büyüme potansiyeline sahip şirketlere 12 milyar Avro değerinde sermaye yatırımı yapmış ve bugün de 5 milyar Avro değerindeki BEIV adlı 4. fonunu yönetmektedir.

Devlet Gelirleri
Yapılan her muayeneden alınan bedelin önemli bir kısmı 20 yıl boyunca artan oranlarda devlet kasasına gelir olarak eklenecektir. İlk 3 yılda muayene ücretlerinden elde edilecek gelirin yüzde 30’u, takip eden 7 yılda gelirlerin yüzde 40’ı, son 10 yıllık işletim döneminde ise, araç muayene gelirlerinin yüzde 50’si devlete aktarılmaktadır

Not: Bu bilgiler resmi internet sitesinden alınmıştır.

Bazı gazete ve haber sitelerinde yer alan bilgilere bir göz atalım mı?

-2010 yılında 10 milyon araç muayene olmuştur.

-Araç muayenesi 20 yıllık süreyle 613.5 milyon dolara Akfen-Doğuş-Tüvsüd Ortak Girişim Grubuna ihale edilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı ile imtiyaz sözleşmesi yapılmıştır.

-Buna göre, ihaleyi kazanan konsorsiyum, muayene istasyonlarını 20 yıl boyunca işletecek, bu süre sonunda işletme hakkını devlete (Ulaştırma Bakanlığı’na) iade edecek. Konsorsiyumun oluşturacağı altyapı, imtiyaz süresi sonunda şirkette kalacak.

-20 yılda 9.3 milyar dolar ciro elde edilecek. Cironun ortalama yüzde 46’sı Maliye Bakanlığı’na kalacak. Maliye Bakanlığı ayrıca KDV gelirlerini de alacak.
-Eski araç muayene istasyonları kapatılacak.

-Muayene olmayan araçlara her ay için yüzde 5 faizli ceza uygulanacak.

-Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, 189 araç muayene istasyonunu bir an önce açmak istediklerini belirterek, ‘Ne kadar çabuk açarsak o kadar çabuk para kazanmaya başlarız. Aksi takdirde açmadığımız şehirde tüm araçlar mevcut istasyonlara gider’ dedi. Şahenk, tüm altyapı çalışmalarının bittiğini ve istasyonların hızlı bir şekilde açılmaya başlayacağını belirterek, ‘2006 yılının ilk yarısında istasyonların büyük bölümü açılmış olacak’ diye konuştu. Yapacakları yatırımın ise 100-150 milyon dolar civarında olacağını belitti.

Gelelim zurnanın zırt dediği yere…

Neye?

Kişisel düşünce ve yorumuma…

Yılda 10 milyon araç vizesinden kabaca 1 milyar dolar ciro yapılacak. Bu da 20 yılda 20 milyar dolar eder. Yani ‘’20 yılda 9.3 milyar dolar ciro elde edilecek’’ hesabı hem yanlış hem manipülasyondur. Bakın, bir de ben hesap yapayım. Bugün araç vizesi için TÜVTURK sistemine 126 TL ödedim. Yaklaşık 83 dolar falandır. 10 milyon araç vizesinden 830 milyon dolar elde ediliyor. Diğer gecikme cezalarını, eksoz muayenesini ilave edin yaklaşık 1 milyar dolar yıllık ciro demektir.

Bunun yüzde 30’u (300 milyon dolar) devlete, geriye kalan yüzde 70 (700 milyon dolar) ise TÜVTURK sistemine…

Bir kere imtiyaz sözleşmesiyle ihaleyi alanlar daha ilk yıl ana parasını aldılar. Geriye kalan 19 yılda gelsin karlar, gitsin karlar… Ohhh ne güzel düzen yahu:) Dilber paracıklarımız elin yabancısının kasasına gidiyor yahu::))

Kim yönetiyor bu sistemi?

Yabancılar…

Nerden anladım?

Yönetim kuruluna bakın, siz de anlarsınız…

Ha hizmet kalitesi iyi mi?

Allah var, eskiye göre çok iyi…

Peki, bunu bir devlet organı yapamaz mı?

Yapar ama paranın döndüğü yani liberalizmin borusunun öttüğü her yerde usulsüzlük, rüşvet kaçınılmazdır. Yani bu sistemde devletin bu işi götürmesi olanaksızdır.

Ben söyleyeceğimi söyledim, artık gerisi sizin fikir ve düşüncenize kalmıştır.

Saygı ve sevgilerimle…

Ömer Özdamar/Burdur-Bucak/22 Kasım 2010